> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Sarhoşun duası ve duanın gücü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sarhoşun duası ve duanın gücü  (Okunma Sayısı 1234 defa)
18 Ekim 2010, 13:29:07
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 18 Ekim 2010, 13:29:07 »



    
Sarhoşun Duası ve Duanın Gücü


Ahmet Faruk NİZAMOĞLU
O gün morali çok bozuktu. Kendisini iyice köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. Başına açtığı dertler, sıkıntılar içinden çıkılmaz bir hal alıyor; kurtulmak için çırpındıkça sanki daha fazla batıyordu. Kendisini dev sorunların altında ezilen çaresiz bir zavallı gibi hissediyordu. Ruhunda yaşadığı sıkıntı bedenine de yansımıştı. Sanki damarlarından kan, hücrelerinden can çekilmiş gibiydi. Kendini yorgun, bitkin ve halsiz hissediyordu.
Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Sıkıntılı zamanlarda genellikle uyumayı tercih ederdi. O gün de erkenden eve gitti. Kendini hemen yatağa attı. Biraz uyuyacak, sıkıntı ve streslerinin yıkıcı etkisinden bir nebze olsun kurtulacaktı. Fakat uyku yerine düşüncelere daldı.
Çok zor durumdaydı. Acilen çözülmesi gereken sorunları vardı. Ama hiçbir şey yapamıyor, dertleri ile başa çıkamıyordu. Yaşamakta olduğu sıkıntıları düşündükçe bir türlü uyuyamıyordu. Yatağın içinde sağa sola dönüp duruyordu. Çok gergin ve stresli bir haldeydi. İçinde bulunduğu hali düşündü. Uzun zamandır hayatta hiçbir şeyden zevk ve lezzet alamaz hale gelmişti. İş hayatı da iyi gitmiyordu. Özel hayatında yaptığı bazı yanlışlar, yanlış arkadaş çevresi ve yanlış bir yaşam tarzı sonunda dert yumağı haline gelmişti. Çalışıyor, çabalıyor, gecesini gündüzüne katıyor; fakat bir türlü işleri yolunda gitmiyordu. Çoğu zaman takdir beklediği nazarlardan tekdir görüyordu. Çok güvendiği dostları da vefasızlık ediyordu. İyi günde hiç yalnız bırakmayanlar, kötü günde, dar ve zor günde çil yavrusu gibi dağılmışlardı.
Hayatta karşılaştığı bela ve musibetler, düşman ve husumetler karşısında kendini korumasız ve yapayalnız hissediyordu. Sorunlarını çözemiyor, bir türlü bir çıkış yolu bulamıyordu. Bunaldıkça bunaldı, sıkıldıkça sıkıldı. Dünyayı sanki kara bulutlar kaplamıştı. Hayatının karardığını, bittiğini ve tükendiğini düşündü. Artık hiç kimseye güveni de kalmamıştı. Kimseye açılamıyor, kimseyle dertleşemiyor, uyuyamıyor, sabahlara kadar sigara içip, kara kara düşünüyordu.
Günden güne eriyip bittiğini düşündü. Pimi çekilmiş, patlamaya hazır bir el bombası gibiydi. Uyuyamamıştı. Evde daha çok sıkılacağını düşünerek biraz hava almak bahanesiyle kendini evden dışarı attı. Evden çıkar çıkmaz gayri ihtiyari, adeta refleks haline gelen bir alışkanlıkla doğruca tekel bayiine gitti. Bir poşet dolusu bira aldı. Araba ile rasgele dolaşmaya başladı.
Canının çok sıkıldığı zamanlarda genellikle arabaya biner, düşük hızla gezinti yapar, sigarasını yakıp müzik dinlerdi. Yine öyle yaptı. Araba düşük viteste, teyp açık, sigara yanıyor bir halde gezerken aldığı tüm biraları içmişti. İyice sarhoş oldu. O kafa ile direksiyonu kırdı ıssız, sarp, ağlık köy yollarına. İnsanların güvenlik gerekçesi ile gündüz bile gitmeye çekindiği, hele de memur-amirin koruma talebi olmadan gitmeyi aklından bile geçirmediği ıssız yollardan gitmeye başladı. Nasılsa kaybedecek fazla bir şeyinin olmadığını düşünerek pervasız davranıyordu.
Bir süre sonra müthiş bir kanyonu andıran vadiye indi, ırmak kenarına arabayı çekerek oturdu. Irmağın hışırtısını dinlemeye başladı. Suyun hışırtısı, akarken veya kenardaki kayalıklara çarparken çıkardığı sesler mükemmel bir musiki orkestranın konseri gibi geldi ona. Zevkle dinledi ırmağın sunmakta olduğu konser ve doğal musikiyi. Fakat bir süre sonra ırmağın hışırtısından duyduğu tatlı zevk yerini hüzne bırakmaya başladı. Su sesini dinledikçe yüreğindeki hüzün çoğalmaya başladı. Hüzünlendikçe mazilere dalıp gitti. Çocukluk günlerini düşündü, lise ve üniversite yıllarını hayal etti. Düşündükçe yüreğini bir acı ve hasret dalgası kaplamaya başladı.
Üniversiteyi bitirip iş hayatına atılınca her şey çok değişmişti. Okulu bitirince İstanbul'dan memleketine döndü. Üniversite yıllarında yaşadığı o cennet gibi ortamdan ve birlikte kaldığı ve sahabeye benzettiği o güzel insanlardan uzaklaştı. Evlendi ve ilk yıl bir çocuğu oldu. Evliydi ve artık baba olmuştu. Girdiği meslek sınavlarını kazanarak iyi bir işe girdi. Mesleği çok itibarlı bir görevdi. Mali ve sosyal imkânları da çok iyi idi. Öğrencilik yıllarında yaşadığı maddi sıkıntılara inat, yüksek bir maaş, lojman, sekreter, telefonlar, araba, konforlu bir çalışma ofisi gibi çok cazip imkânlar verilmişti. Bulunduğu ortamlarda hürmet, iltifat ve itibar görüyordu.
Yaşadığı ortam ve şartlar nedeniyle bir süre sonra kendisinin çok özel, çok önemli ve büyük adam olduğuna inanmaya başlamıştı. Çok sık” ben, ben, ben” demeye başlamıştı. Mevcut düşmanları- na şimdi bir de “enaniyet” eklenmişti.
İlk önce namaz tesbihatlarını aksatmaya başladı. Zamanla tek tük sabah namazları kaçmaya başladı. Bir süre sonra kazaya bıraktığı veya kaçırdığı namazların sayısı çoğalmaya başladı. Önceleri kaçırdığı namazları aynı gün kaza ederdi. Fakat zamanla kaza etme konusunda da ihmalkâr davranmaya başladı. Derken sünnetleri terk etti. Yasak savma kabilinden namazların sadece farzını kılıp sünnetleri kılmamaya başladı. O hale geldi ki kılmadığı namazlar çoğunlukta, kıldıkları ise tek tük olmaya başladı. Zamanla beş vakit namazı terk etti ve sadece Cuma namazları ile yetinmeye başladı. Önceleri namazsızlık ruhunu rahatsız ederken, zamanla rahatsızlık da duymamaya başladı. Yavaş yavaş Kur'an, Risale-i Nur ve diğer dini eserleri de okumayı terk etti. Dini ders ve sohbet yapacak arkadaş çevresi olmadığı için şahs-ı manevi desteğinden de mahrum idi.
Eskiden içki içmesi için ısrar eden amirini terslemiş, hatta azarlayarak rest çekmişti. Oysa artık hiçbir zorlama olmadan kendi isteği ile alkol kullanır olmuştu. Eskiden çok kitap okurdu. Oysa artık işten çıkar çıkmaz doğru lokale koşar, gürültü ve dumanlı kirli havada saatlerce okey oynar olmuştu. İnsanların sigara içmesine bir anlam veremeyip yadırgarken şimdi kendisi günde dört paket amerikan sigarası içer olmuştu. Arkadaş ve dost çevresi de değişmişti. İlişkilere gösteriş, riya ve yalan hakimdi. Kendisinden başka kimseyi sevmeyen ve sadece kendi çıkar ve menfaatlerini düşünen insanların birbirlerine karşı yaptıkları abartılı sevgi ve dostluk nutukları savruluyordu ortalıklarda.
Bütün bunlara rağmen yine de kendisini milliyetçi, muhafazakâr saymaktan, “kanımız aksa da zafer İslam'ın” demekten geri durmazdı. Bulunduğu ortamlarda din aleyhinde konuşulması na müsaade etmez, din aleyhinde konuşanlara sert tepkiler verir, içki alemlerinde çağdaş dostlarına karşı sarhoş kafa ile İslam savunuculuğuna soyunur, Kur'an, Hz. Peygamber ve İslam büyüklerinin aleyhinde söz söyletmezdi.
Uzun lafın kısası o, artık bir ehl-i dünya olmuştu. Aradan yıllar geçti, bir insanın dünya hayatında isteyebileceği her şeye sahipti. Mal, mülk, para, makam, mevki, çoluk, çocuk, ev, araba vs. her şeyi vardı ama gerçek manada mutlu olamıyordu. Yaşadığı hayat onu tatmin etmiyordu. Ruhunda yaşadığı boşluğu ve kalbinin açlığını bir türlü gideremiyordu. Haram helal demeden dünya zevklerinin peşinde koşuyor. Yularsız aslan gibi nefsinin her arzusunu yerine getirip, her şeyi yapıyor; sonra da yüreğinde bir burukluk, bir hüzün ve büyük bir pişmanlık… Keşke yapmasay- dım, keşke gitmeseydim, keşke etmeseydim, keşke yemeseydim, keşke içmeseydim, keşke böyle olmasaydı… keşke, keşke, keşke!
Beyni tam bir savaş alanı gibiydi. Bir taraftan nefis ve şeytana tabi olup heva ve heveslerine uyarak yaptığı işler; diğer taraftan hala yüreğinin derinliklerinde kalmış maneviyat kırıntılarının itirazları ve vicdanının susturulamayan feryatları.
Zamanla hiçbir şeyden lezzet alamaz, haz duymaz olmuştu. Yemek-içmek, gezip tozmak, eğlenmek vs. hiçbir şey artık ona zevk vermiyordu. Canı sıkılıyor, ruhu daralıyor; sıkıntılı, gergin bir ruh hali taşıyordu. “Sadece bu dünya için yaratılmışçasına bütün vaktini ve himmetini dünya işlerine sarf ettiği” halde dünyevi işleri de iyi gitmiyordu artık.
Kısacası yaşadığı hayat tarzı iflas etmiş ve onu da bitirmişti. Sıkıntılar ve sorunlar içerisinde içinden çıkılmaz bir girdapta boğulmak üzereydi.
Irmak kenarında suyun o tatlı hışırtısını dinleyerek hayal âleminde dolaşırken çalan cep telefonu zili ile birden kendine geldi, fakat arayanın kim olduğuna bile bakmadan kapattı telefonu. Hayal âleminden çıkıp hayatın gerçekleriyle yeniden yüzleşti. Kendisini çok aciz ve çaresiz hissediyordu. Kendi haline acıdı. Bir geçmişini bir de şimdiki halini düşündü: “Aman Allah'ım ne oldu bana, ben ne hale gelmişim. Ben ne kadar çok bozulmuş, ne kadar çok dejenere olmuşum. Mukaddesatımdan ne kadar da çok uzaklaşmışım. Ben kendimi kaybetmişim, dünyanın yalancı zevklerine, lezzetlerine aldanıp, ahireti unutup, dünyanın fani yüzünde boğulmuşum. Ben mahvolmuşum” dedi.
Ruhunu büyük bir nedamet ve pişmanlık hissi kapladı. Yüreği savaş alanına döndü. Ve birden çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İç aleminde yaşadığı bu muhasebe ve hesaplaşma aslında bir çıkış yolu, bir ümit kapısı getirmişti aklına: Allah'a sığınıp ondan yardım isteyebilirdi. Fakat zil zurna sarhoştu. Bu halde Allah'tan ne ister, nasıl dua edebilirdi ki? Ayrıca yıllardır Allah için hiçbir şey yapmamıştı. Ne zikretmiş, ne şükretmiş, ne de itaat ve ibadet etmişti. Allah'a karşı mahcuptu. Ona sığınmak ve bir şey istemek için yüzü yoktu.
O anda bir süre önce babasıyla yaptığı konuşma gelmişti hatırına: babasının şefkatine sığınmış “Sen benim babamsın. Kızsan da, dövsen de, sövsen de yine de beni seversin ve kötülüğümü isteyemezsin. Onun için seninle konuşmak istiyorum. Benim şöyle, şöyle hatalarım oldu, böyle, böyle sıkıntılarım var” demişti. Babası çok üzülmesine ve kızmasına rağmen “dur bakalım, sakin ol” demiş, nasihat etmiş, yol göstermiş, destek ve himayesini esirgememişti. Çünkü şefkat karşılık beklemezdi. Karşılıksız severdi şefkat sahibi.
Babası ile yaşadığı bu diyalog, Risa...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sarhoşun duası ve duanın gücü
« Posted on: 26 Nisan 2024, 08:57:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sarhoşun duası ve duanın gücü rüya tabiri,Sarhoşun duası ve duanın gücü mekke canlı, Sarhoşun duası ve duanın gücü kabe canlı yayın, Sarhoşun duası ve duanın gücü Üç boyutlu kuran oku Sarhoşun duası ve duanın gücü kuran ı kerim, Sarhoşun duası ve duanın gücü peygamber kıssaları,Sarhoşun duası ve duanın gücü ilitam ders soruları, Sarhoşun duası ve duanın gücüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes