> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Sanata savaş ya da umutsuz savaş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sanata savaş ya da umutsuz savaş  (Okunma Sayısı 614 defa)
04 Aralık 2010, 16:24:43
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 04 Aralık 2010, 16:24:43 »



Sanata Savaş ya da Umutsuz Savaş


Varsın, “… Sanırım dünyada en umutsuz savaş; ozanlara, sanatçılara, yazarlara karşı sürdürülendir” sözü naklediledursun. Savaşın umutsuz oluşu, sanatçının haklılığından değil tabii. İmkânların, iplerin sanatçının elinde oluşundan. Sanat ve sanatçının, ozan ve yazarın şuurları etkilemeyi, insanları kandırmayı becermesinden bence. Bu kuvvet dengesizliğidir sanatçıya savaşı kazandıran. Haksız galibiyet yani.
Sanat hakkında o kadar çok şey söylenmiş ki; insan bir kapılıverdi mi içinden çıkılmaz bir boşlukta bulabilir kendini. Bu güne kadar birbirini nakzedegelmiş, birbirlerinin eksiğini tamamlamaya kalkmış, bu işle uğraşanlar. Sanat hakkındaki kuramların; kader, akıl ya da ruh için getirilen tanımlardan daha isabetli olacağını sanmıyorum. Akıl ya da ruh için ortaya konan kuramla aklın ve ruhun gerçeğine yaklaşıldığından çok değildir sanat için yapılan kuramlarla sanata yaklaşım. Fakat bir vakıa, bir eylemin, bir oluşun adı… Böyle olunca da sanat için küçük farklılıklarla yapılan birçok tanıma bir yenisini eklemek amacından vazgeçiyor insan. Bu işin güçlüğünü sezenler sanatın ne olduğu yerine, işlevi konusuna ağırlık vermişlerdir.
Bizim yapmak istediğimiz de bir savaştan çok, yapılan tanımlardan bağımsız bakma çabasıdır sanata… Bir irdeleme yani.
Sanat gibi girift bir konuda söz söylerken düşülmesi neredeyse zorunlu olan açmazlara, çelişkilere düşebileceğimi de peşinen kabul ediyorum. Bu çelişkili düşünceler içerisinden işimize yarayanı alarak, sanat denilen efsunlu kavrama yeni bir yaklaşım getiremez miyiz acaba?
Bir sanat eseri ortaya koymayanlara söz hakkı tanımayanlar çıkabilir. Peki, ama bu işin üstesinden gelenler sanat kapsamı hakkında itiraz edilemez bir tanım getirebilirler mi acaba? Bu başarılamıyorsa ya onlar da bizim kadar yetkisizdir, ya da biz onlar kadar salahiyetli olmalıyız? Koca bir ömrü sanat ve edebiyat çalışmaları ile heba etmiş, uzun yıllar ‘Varlık Dergisi’nin sahipliğini yapmış olan Yaşar Nabi’yi bu konuda biraz yetkili sayarsak “… Ölçüye tartıya gelmez bu iş. Tarifi bile yapılamıyor” sözünden bu işin bilinecek bir şey olmadığı ortaya çıkmaz mı?
Bana kalırsa yazı ilk zamanlarda olduğu gibi zaruri bir iletişim aracı olarak yerini almalı tekrar. Yazarın yazması, okurun okuması zevk almak için bir tatmin vasıtası olmamalı. Olmamalı ki bu kadar önemli bir araç bilinen doğruları aktarabilsin. Zanları, hayal ve hevesleri değil. Müslüman olarak konuşur ya da yazarken bir amacımız olmalı. Karşımızdakilere bir şeyler ulaştırma amacını taşımalıyız. Bu şeyin özünü de vahyi hakikat oluşturmalıdır. Oysa genellikle sanatkâr denilen kimilerinin böyle belirli bir amaçlarının olduğunu sanmıyorum. Bakınız 20. yüzyılda Fransa'nın yetiştirdiği en büyük ressam ve heykeltıraşlardan biri olan Jean Dubuffet ne diyor: “Özünde sanat, nahoş, faydasız, anti sosyal, tehlikelidir. Böyle değilse yalandır, mankendir.” Onlar yalnızca yazamadan edemedikleri, içlerine doğanı aktarmak için duydukları karşı konulmaz isteklerini doyurmak için yazıyorlar bence.
Çoğunlukla sanat yapıyorum diye ya hakikatten uzak şeylerden bahsedilmekte. Ya da değinilen bir nebze hakikat, çekilen sanat gayretinin içinde kaybolup gitmektedir. Böylece en sanatkârane yazılar bile akıllarda işe yarar bir iz bırakamıyor. Çünkü İtalyan ressam Alberto Giacometti’nin belirttiği gibi; “Mümkün olmayanı araştırma ve hayatın özünü kavramak için ümitsiz teşebbüs” oluşunun nedeni, yazarın yazarken anlatmak istediği manayı ‘en anlaşılabilir şekilde nasıl yazayım’dan çok, ‘yazımı nasıl süslersem adam yerine konurum’ endişesidir herhalde.
İslam dışı çevreler için süslü bir anlatım tarzı gerekebilir. Sunmak istedikleri sapık dünya görüşlerini tabiatı itibariyle güzeli seven insanlara sevdirebilmek için boyayarak, cilalayarak sunmak zorunda olabilirler. Tıpkı şeytanın yaptığı gibi: “Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi…”1 ,“…Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş…”2Zamanla bakırı çıkacak altın kaplama bir madalyon olarak sunulmamalı insanlara verilmek istenen; verilecek şey en yalın, en saf, en net şekilde verilmeli ki, kısa zamanda boyası dökülüp alttan karası çıkmasın. İnsanlar düş kırıklığına uğramasın. Üstelik İslam Allah’ın boyasıdır. Boyası Allah’tan daha güzel olan kimdir. İslam’ı allayıp pullayıp satmaya kalkarsak, alıcı bulma şansımız bir Tolstoy’dan daha fazla olmayacaktır. Kur’an gibi bir harikanın, harikalığına inanmanın gereğidir onu olduğu gibi açık ve yalın anlatmak.
Sanatkâr ruhlu olmaktan ya da olmamaktan değil, İslam’ı ruhumuza sindirip sindiremediğimizden çekileceğizdir hesaba.
Gözden ırak tutulmaması gereken bir husus da: “Sanatın düşünce ufkunu açarak zihni faaliyetleri hızlandıracağı, böylece insanların İslam’ı daha bir üst düzeyde kavramalarına yardımcı olacağı, sanatkâr ruhlu insanların İslam’ı daha bir başka algılayacakları” iddiasıdır.
Burada biraz durup düşünmek gerekiyor. Bugün ve geçmişte sanata meyli olmayan insanların İslam’ı bir sanatkâr kadar hatta bazen daha bir saf anladıkları ve hayatlarına daha çok yansıttıklarını görmek mümkündür. Bunun yanı sıra kafası karışık sanatkârların Kur’an’a daha güç yaklaşabildikleri O’nu anlamakta zorluk çektikleri ve İslam’ın hayatlarına pek de yansımadığı bir gerçektir. Ümmi bir çobanın Kur’ani emirleri algılayışı bir sanatçıdan çok daha net, çok daha berrak olabilir. Sanatçı İslam’ı daha bir üst düzeyde algılamak hevesiyle bazı hayallerini de katacaktır. Bu yüzden genellikle içerisinden çıkılamayan İslam-felsefe sentezinin doğumu başlayacaktır ki hoş değil.
Kimi sanatkârlardan, İslam’a razı olduğunu söyleyenlerin dindeki ihlâsları, İslam’ı anlayışlarındaki sisli, karmaşık zihin yapısı ile sanatla doğrudan bağ kurmamış kardeşlerimin hayatlarındaki sadelik, düşüncelerindeki berraklık birçok sanatkârın imrenmesi, ulaşması gereken bir erdemdir.
Gerçi bazı konuları, bazı kimselerin kavraması, bazı kimselere oranla daha çabuk olabiliyor bazen. Bu, onların o konuyla daha çok ilgilenmeleri, o konu üzerinde daha çok kafa yormaları, daha çok bilgi sahibi olmaları ya da kıvrak bir zekâdan kaynaklanıyor olabilir. Bütün bunlar İslam açısından bir rüçhaniyetin sebebi değildir. Vasat akıl sahiplerine hitab eden Kur’an kendisinin kavranması için insanları aceleye zorlamadan yeteri kadar zaman vermektedir. Bunun için bir çobanın meseleyi bir sanatkârdan biraz daha geç intikal edişi fazilet kaybına, cins kafalı (!) sanatçının da erdemli olmasına sebep olmayacaktır. Müslümanlar, sanatçıları, kâfir toplumlarda olduğu gibi ilahlaştırmak bir yana, Kur’an gibi bir şaheserle karşılaştırarak onların acziyetlerini görme olanağına sahiptirler. Necip fazıl Çile şiirinde bu hakikati şöyle dile getirmektedir:
 
“Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta”
 
Bize düşen, nasıl ki bir zanaatkârı eseriyle değil takvası ile değerlendirmekse; bir sanatçıya da şiiri, romanı, resmi ile değil dindeki samimiyeti oranında değer vermek olmalı. Zaten başı kalabalık, yükü ağır olan Müslümanlara bir de kimi sanatkâr takımının akılları bulandıran, yolu uzatan, kasıntılı söz ve davranışlarını yüklemek, davadan uzaklaştırıcı bir meşgale sayılmalıdır.     
Bütün bir ömrü sırf sanat uğuna heder etmeye değer mi? Ne sanatı ne de bir başka şeyi hedef edinmemeliyiz Allah’ın rızası dışında. İyi bir sanatçıdan öte, iyi bir Müslüman olmaktır görevimiz. İyi bir sanatçı olma amacı da iyi bir Müslüman olmayı engellememeli. Şairlerin, tek dayanak kabul ettikleri, Resulullah’ın mahiyetindeki birkaç şairin yaptığı, zamanın müşrik şairlerine misillemede bulunmaktan başka bir şey değildi.
Sanatın, herkesin başaramayacağı, istenmeyle, zorlanmayla elde olunamayacak bir kurgu gücü olduğu iddialarını benimsiyorum. Sanatkârlık, zihinsel yeteneklerimizden birinin lüzumundan fazla gelişmesi sonucunda ortaya çıkıyor olmalı. Bir hüner belki ama hiçbir zaman yalnız başına bir erdem değil. Ayrıca bir trapezcinin salıncaklar üzerindeki akıl almaz cambazlıklarının çok daha güç bir hüner olduğuna da inanıyorum. Trapezle sanat arasındaki seçme de Müslüman’ın zevkine kalmış bir şeydir. Üstelik bazı edebiyat kuramlarının doğruluğunu varsayarsak, sanatçının işi hiçte zor olmamalı. O, kendisine nereden geldiği bilinmeyen bazı imgeleri kâğıda, söze, renge dönüştürmek için kalem veya fırça tutan bir aletten öte değil.
Her devirde olduğu gibi bugün de sanatla tanışmamış birçok Müslüman vardır. Bunu sanatın, imanın bir şartı olduğu şeklindeki saçma bir düşünce ortaya çıksın diye söylemiyorum kuşkusuz. Allah’ın kullarını sanatla olan ilgisi oranında “adam yerine koymak ya da koymamak” gibi sınıflandırmalara tabi tutan haddini bilmezleri uyarmak için söylüyorum.
Freud’un sanat kuramında sözünü ettiği “Sanatçı da bir ruh hastasına yakındır…” düşüncesine katıldığım çok olmuştur. Ayrıca Anton Çehov “Sıkıcı Bir Öykü”sünde kahramanı Mihail Fyodoroviç’i “Bilim ile sanatın, tarımdan da, ticaretten de, zanaattan da yüce olduğu kör inancı yaşamaktadır toplumda. Bizim takım bu kör inançtan yararlanarak sürdürmektedir yaşamını. Yıkmaya çalışır mıyım hiç böylesine yararlı bir kör inancı…” şeklinde konuştururken, sanat ve sanatçının toplumda yer bulabilmesinin gizemini vermiyor mu? Yine Cemil Sena bu konuda benzer bir yaklaşımda bulunmaktadır: “Bilimle kendini kandıramayan insan, sanat alanında mutlu olacağını zannettiği zamanda bile, unutmaya çalıştığı türlü ıstıraplarının gittikçe daha derinleştiğini hissetti. Bu algı, oyuncak değiştirmekle biraz daha eğlenebilen bir çocuk gibi, sanatçıyı çeşit çeşit prensip ve ülkülere bağladı… Birinden bıkınca ötekine atlayan sanatçı, daima yenilik ardından koştuğunu ve yeni bir zevk arayıp yarattığını hayal ederek, eski oyuncaklarının parçalarını, yeniden kırılacak olan oyun...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sanata savaş ya da umutsuz savaş
« Posted on: 29 Mart 2024, 11:11:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sanata savaş ya da umutsuz savaş rüya tabiri,Sanata savaş ya da umutsuz savaş mekke canlı, Sanata savaş ya da umutsuz savaş kabe canlı yayın, Sanata savaş ya da umutsuz savaş Üç boyutlu kuran oku Sanata savaş ya da umutsuz savaş kuran ı kerim, Sanata savaş ya da umutsuz savaş peygamber kıssaları,Sanata savaş ya da umutsuz savaş ilitam ders soruları, Sanata savaş ya da umutsuz savaşönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes