๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 24 Mayıs 2010, 12:20:09



Konu Başlığı: Sahabi ahlakına muhtacız
Gönderen: Sümeyye üzerinde 24 Mayıs 2010, 12:20:09
Sahabi Ahlakına Muhtacız

Hz. Peygamber (A.S.), Allahu Tealâ’nın insanlığa gönderdiği son elçi. Kıyamete kadar bütün insanlığı bu dünyada huzura, ahirette mutluluğa kavuşturmak üzere gönderilen “en güzel örnek”. İyinin, doğrunun ve güzel ahlakın tanımlayıcısı ve uygulayıcısı.
O, 23 yıl süren elçilik vazifesini ifa ederken, ona destek olan, kol-kanat geren, O’nunla aynı sıkıntıları paylaşan kutlu nesil Ashab-ı Kiram. Yani Allah Rasulü’nün yol ve dava arkadaşları.
Allahu Tealâ’nın Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette övdüğü, sorularına ilahi vahyin cevap verdiği, Fahr-i Kainat Efendimizin mübarek sohbet ve nazarlarıyla terbiye olmuş insanlar. Hayırlı insanlar, altın nesil…
Bir mümin için, Peygamber’den sonra, Peygamber’e arkadaş olabilmiş bu insanlar en büyük önemi taşır. Çünkü:
Allahu Tealâ, elçisine itaatin, kendisine itaat olduğunu ferman buyuruyor. Peki sahabiler olmasaydı peygambere nasıl itaat edileceğini, O’na nasıl uyulacağını, O’nun nasıl sevileceğini, sözlerine karşı nasıl davranılacağını kimden öğrenebilirdik? Gerçekten de Peygamber’e ulaşmada Ashab-ı Kiram’dan başka başvurabileceğimiz kimse yok. İşte bu sebeple Hz. Peygamber (A.S.)’den sonra bir müslüman için en önemli örnek sahabilerdir. Onların görüş ve yaşantıları Kur’an ve Sünnet’ten sonra dinimizde en önemli bilgi ve hüküm kaynağıdır.
Allahu Tealâ, Sahabe-i Kiram’ı insanlar arasından en hayırlı ümmet olarak seçmiştir: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” (Al-i İmran/110) ve “işte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Rasulün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık” (Bakara/143) ayetleri, öncelikle ve doğrudan Sahabe-i Kiram’la ilgilidir.
Hz. Peygamber (A.S.) Efendimiz Sahabe-i Kiram’ın yoluna tabi olmamızı emir buyuruyor: “Benim sünnetime ve doğruyu gösteren raşid halifelerimin sünnetine uyunuz, onlara yapışınız ve azı dişlerinizle tutununuz.” (Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud, Tirmizî) Yine buyuruyorlar ki: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bir tanesi hariç hepsi cehenneme gider.” Orada bulunanlar soruyor: “O bir tanesi kimdir ey Allah’ın Rasulü?” Cevap veriyorlar: “Benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlar.” (Ebu Davud, Tirmizî)
Sahabe-i Kiram, Kur’an lisanını bütün değişmelerden uzak, en sade şekliyle biliyorlardı. Ayrıca ayetlerin indirilme sebeplerini ve Allah Rasulü’nün hangi sözünün hangi olayla ilgili olduğunu yaşayarak görüyorlardı. Bu sebeple, Kur’an ve Sünnet’i anlamada onların görüşlerini esas almak en geçerli ve en doğru yoldur.
Sahabiler, yüzyüze bulundukları ilahi vahyi, bizzat Allah Rasulü’nün nezaretinde büyük bir vecd ve teslimiyetle yaşıyorlardı. Bu yaşantı esnasında karşılarına çıkan zahiri ve deruni her türlü mesele Hz. Peygamber (A.S.) Efendimiz’in nezaretinde ve bütün insanlığa bir örnek olmak üzere çözüme kavuşturuluyordu. Ayrıca Allah Rasulü’nün hayatındaki olaylar, onların başlıca gündemini oluşturuyordu. O’nun tutum, davranış ve tavırlarını büyük bir hassasiyetle takip ediyorlardı.
Evet… Her hal ve davranışları biz müslümanlar için birer örnek olması gereken bu pak, bu mutahhar şahsiyetleri bizler acaba ne kadar örnek alabiliyor ve onlara ne derece ittiba edebiliyoruz? Birer müslüman olarak onlar gibi bizler de aynı dine mensup; aynı emir ve yasaklarla mükellefiz. Onlar o dehşetli çile asrında, dinlerinden, davalarından zerre taviz vermezken, biz bu rahat zamanda ne kadar Allah ve Rasulü’nün emirlerine dikkat ediyor ve yaşıyoruz? Onlar, zevki, lezzeti, sefayı, rahatlığı Allah ve Habibinin emrine kayıtsız şartsız teslimiyette bulurken; niçin bizler bütün zevk ve lezzetleri dünyanın aldatıcı güzelliklerinde ve nefsimizin hileci tutumunda arıyoruz?
Şurası bir gerçek ki, Rabbimizin izniyle kıyamete kadar onların ahlak-ı hamideleriyle ahlaklanmış; onlar gibi Din-i İslam’ı kavramış, anlamış bir zümre, bir cemaat bulunacaktır. Onların o zaman üstlenmiş oldukları vazifeleri kıyamete kadar devam ettirecek olan bu zümre, vazifelerini bulundukları zaman ve şartlara göre taviz vermeden üstlenip, yerine getirecekler.
Asrımızdaki İslam toplumuna şöyle bir göz gezdirdiğimizde görüyoruz ki; onlara gerektiği gibi ittiba edenler, onları kendilerine örnek alanlar, o Asr-ı Saadet ahlakı ile ahlaklanmış, Sünnet-i Nebi’nin (A.S.) tavizsiz takipçi ve tatbikçileri olan Allah Dostları ve hidayetlerine vesile oldukları münsetipleridir.
Asr-ı Saadette, bir saadet, bir huzur, bir rahmet cemaati… Başlarında alemlere rahmet olarak gönderilen, her şeyin var oluş sebebi İki Cihan Serveri, Fahr-i Alem (A.S.) Efendimiz…
Günümüzde ise aynı pak cemaati, aynı mücella topluluğu kendilerine rehber edinmiş, örnek almış, onların nurani hayat tarzını benimsemiş, pak yollarında yürümeye çalışan, yüksek ahlaklarıyla ahlaklanmaya uğraşan, onları baş tacı edip, onlara ittiba etmeyi kendilerine şeref sayan bir zümre, bir cemaat… Başlarında Fahr-i Cihan’in (A.S.) “Peygamberlerin varisleridir” diye övdüğü Allah Dostları; mürşid-i kamiller…
Bizler de müslüman olarak, bu övülenler zümresinin kıymetini çok iyi bilip onlara gerektiği gibi ittiba etmek zorundayız. Zira onlar olmasa, dünya hayatında huzur, ebedi hayatımızda da bizi mutluluğa eriştirecek hakikatleri yaşamaktan mahrum kalacaktık.
Kullarının içinden seçtiği o mübarek nesli bizlere birer yol gösterici yıldız yapan, o hayırlı zatları Habibine yardımcı kılan Cenab-ı Rabbü’l-Alemin’e sonsuz hamdu senalar olsun.
Allah’a emanet olunuz.


Mehmed Saki Erol