๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 17 Eylül 2010, 09:17:01



Konu Başlığı: Sabrın çeşitleri
Gönderen: Hadice üzerinde 17 Eylül 2010, 09:17:01
Sabrın çeşitleri


Sabrın çeşitleri Mumsema İslam Arşivi Sabrın çeşitleriLügatte : Alıkoymak ve bağlanmaktırIstılahta: Nefse haz veren şeyleri terk etmek, kaza ve kaderin tecellilerine karşı şikayette bulunmamak, elem, belâ ve musibetler karşısında sızlanmamak gibi manalarda kullanılmıştır Peygamber Efendimizin “İmanın yarısı” diye tavsif buyurduğu sabır, mü’minin bütün hayatını bahara çeviren ve onu mutluluğa boğan bir haslettir “ Mü’minin her hâli hayret vericidir Çünkü onun bütün işleri kendisi için hayırlıdır Bu yeryüzünde sadece müslümana has bir haslettir Zira o sevinirse şükreder, sevap kazanır Bu onun için hayırlıdır Başına belâ gelirse, sabreder, bu da onun için hayırlıdır” Umumî manada “hâdiselere belâ, felâket ve musibetlere karşı dayanmayı ve dayanıklı bulunma”yı ifâde eden sabır dört kısımdır:
Sabrın çeşitleri 1- Zihnî faaliyetlerde sabır ve sebat göstermek
2- Yapmakla mükellef bulunulan ve kanun ile havale edilen işlerin icra ve ifasında sabırlı olmak
3- Yasakların ve haramların aldatıcı tuzağına düşmemek için sabretmek
4- Musibet, belâ ve felâketler karşısında kaderin hükmüne boyun bükerek teslim olmak
Bir hadis-i şerifle konuya açıklık getirelim Ebû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah (cc) buyuruyor ki: Mü’min kulumun samimi dostlarından birinin ruhunu aldığım zaman üzülür, fakat mükâfatını Allah’tan beklerse onun için ancak cennet vardır”
Diğer bir hadis-i şerifte; Enes b Malik (ra)’den Resûlullah (sav)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Sevabın çokluğu, belânın büyüklüğüne göredir Allah (cc) bir topluluğu sevdiği zaman, onları muhtelif musibetlerle imtihan eder Kim bu musibetleri sabırla karşılarsa Allah Teâlâ ondan hoşnut olur Ve kim musibetleri sabır ve tevekkülle karşılamaz isyan ederse o da Allah(cc)’ın gazabına müstahak olur”
Sabır; acıya, sıkıntıya katlanmak, nefse hoş gelmeyen hâlleri tahammülle karşılamak ve zorluklara dayanmak demektir Bunda insan hayatında karşılaşılan her şey gibi, güçlüklerle yüz yüze gelinmesinin Allah’ın bilgi ve iradesi dahilinde gerçekleştiğine olan inancı ve vuku bulan her ne olursa olsun Allah’a tevekkülü bozmamak iradesi tezahür eder
Sabreden insan, olayları telâşa kapılmadan ve moralini bozmadan karşılamış ve sonunu bekleyerek işleri zamana bırakmayı seçmiştir Dünya hayatının bir sınavdan ibaret olduğu bilinciyle davranmış ve her şeyin ancak O’nun izniyle bir hikmet dairesinde cereyan ettiğine inandığı için istikametini korumayı asıl kabul etmiştir Vuku bulan geçici mahiyetteki zorluğa takılarak ümitsizliğe düşmemiş ve Allah’ın inayetine olan itimadını kaybetmemiştir
Böylece tabiri caiz ise, kriz zamanında Allah’a olan teslimiyetinden şaşmamıştır Sarsılmış; fakat sürçmemiştir Sabır tamamen imanın eseridir ve imanın somut anlamda, bilfiil yaşanarak teyidini ifâde eden yüksek bir haslettir Dünya süresince mutlaka gündemde vardır ve herkes kesinlikle sabır sınavı geçirecektir İmanın sadece kuru bir sözden (kavl-ü mücerret) ibaret olup olmadığı böylece ortaya çıkacaktır Kur’an-ı Kerimde:
“Muhakkak ki, Allah sabredenlerle beraberdir “
“Sabredenleri müjdele!”
“Sabrınıza karşılık selâm size! (Dünya) yurdun(un) sonu ne güzel! “
buyurulmuş ve daha pek çok yerde sabrın üstün değerine işaret etmiştir
Günümüzde sabır sadece manevî nedenle gösteril-mez İnsanlar artık menfaatleri için bekleyip, sonuçta alacakları mükâfat için sabrediyorlar Manevî anlamda sabır sadece birbirine güvenen insanlar arasında oluyor; diğerlerinin, sonunda sadece maddî çıkar için sabrettikleri söylenebilir ve bu da genel olarak doğrudur
Bu farklı değerlendirmelerin yanında sabrın bizce en önemli ve göz ardı edilen tarafı, tasavvufi bakış açısıyla aydınlanabilir
Tasavvufta aslolan, günün her anında ve hayatın her safhasında Hakk’ı hatırda tutarak, O’nun huzurun-daymışçasına yaşamaktır Bu ise, Allah’ı isim ve sıfatlarıyla her an şuurumuzda diri tutmaya bağlı bir keyfiyettir Resûlullah’ın (ihsan) şeklinde ifâde buyurdukları bu Keyfiyetin, kişilerde tahakkukuna mani olan duygular, ilgi ve alakalar ya geçmişe ya geleceğe ya da içinde bulunduğumuz anda yaşanan hâdiselere yöneliktir
Sabır, gönül ve düşünce dünyamızın geçmişe ve olmuşa takılıp kalmaması ve Allah’ı unutmaması için telkin edilen bir haslettir Zihnin ve şuurun geçmişe bağımlılığını ortadan kaldırmak, demektir Biraz evvel meydana gelen hâdise artık olmuştur (Ok yaydan fırlamıştır), olmuşu film şeridi gibi geri getirip yönünü değiştirmek mümkün değildir Öyle ise, onlara hayıflanmak ve maziye bağlanmak ve bağlı kalmak abesle iştigalden başka bir şey değildir
Pratik hayatta hiçbir faydası olmayan, realitede de değiştirilmesi imkansız olan mazinin, kalp ve zihindeki dağıtıcı tesirini silmek gerekir; zira çoğu zaman insanı isyana sürükleyen şey, geçmişte bitmiş bir şeydir Bunlar dikkat ve ilgimizi kendilerine çekerek, bizi Hak’tan gafil kılar Sabırla geçmişe sünger çekip, onların faydasız cazibesinden sıyrılıp, Hak ile meşgul olmak lazımdır Bu yüzden sufî’ye (İbn’ül-Vakt) denilir Sufî, geçmiş ve gelecek endişelerini bir tarafa atarak içinde yaşadığı anı, en iyi şekilde ihya eden ve değerlendirendir
Tasavvuf, ruhun, masivaya kulluğu değil; tam tersine bütün kudretlerinin Cenab-ı Hakk’a doğru yoğunlaşması, zeka ve iradenin en şiddetli ve en yoğun bir şekilde O’nu elde etmeye çalışması demektir Geçmişte olan şeylerle ilgilenmek, arzularımızı hapsedip bize rağmen bizi kendine bağlarsa, gafletle sürüklenmiş oluruz Bir örnek vererek konuyu biraz daha açalım:
“Bahçıvan, elma ağacını yetiştirmek için toprağa gübre verir, su döker Alttan fışkıran dalları keser ta ki bütün kuvvet yukarı dallardaki çiçeklere ve meyvelere gitsin İşte sabır, ruhun gönlün ve şuurun maziye doğru dağılımını önlemek ve onları Allah’a yöneltmek demektir
Bu manada âlimlerin şu ifâdelerini dikkatle değerlendirelim:
a- Acı şeyleri kaşlarınızı çatmadan yutunuz
b- Sabır sanki sıhhatmiş gibi, dert ile kaynaşarak yaşamaktır
c- Hakk’ın huzurunda mütevekkil olunuz, kaş çatmayınız ve gücenmeyiniz, onun darbelerini tebessümle karşılayınız
d- Konuşmaksızın ve sızlanmaksızın, darbeler altında eğiliniz
Burada işaret etmeye çalıştığımız sabır, yalnızca ibadet ve kullukta kemâl için değil; bir o kadar da yeryüzünde yaşayan insanoğlunun huzur ve mutluluğu için lüzumludur Geçmişteki olaylara üzülmenin ve sinirlenmenin getirdiği stres, gerilim ve bunların sebep olduğu devâsız hastalıklara karşı yegâne ilaç yine de sabrı öğrenmek ve sabırlıca yaşamaktır Hayatımızı allak bullak eden şeyler, yaşadığımız hâdiselere karşı duyduğumuz kaygı ve endişeler değil midir? Bunlar ancak sabırla silinebilir
İmanın efdali sabır ile cömertliktir Sabır her işin başıdır Sabredenler zafere nail olurlar Sabrın imandaki yeri, başın cesetteki yeri gibidir Sahibini cennete idhal eder, sevabı da köle azadından efdaldir, buyurulmuştur Sabır, gam ve kederlerden kurtulmayı, Allah’tan beklemektir Bu da amellerin efdali ve âlâsıdır Her şeyin bir cevheri vardır; insanın cevheri akıl, aklın cevheri ise sabırdır Sabır bir nevi nefsi ovmaktır Yani bir şey yumuşatmak için nasıl ovulursa, nefsi de böyle, ıslah edebilmek ve ondan lazım gelen faydaları elde etmek için ovmaktır Yani onu kendi hâline bırakmayıp, riyazetlerle Hakk’ın emirlerine inkıyâda ve rızasını talebe alıştırmaktır Nefeslerimizi nasıl ki tabiî olarak, hiç yorulmadan, zorlanmadan alıp veriyorsak, sabırla da tıpkı böyle, her şeyi tabiî hâlde karşılamalıyız
Menfi olan mekruhlardan ve mezmum olan şeylerden kaçınmada zahiren ve batınen sabretmelidir, yani yapmamak için dayanmalıdır Her ne kadar bunların iyi olmadığı ilimle bilinirse de sabır olmadıkça ilim kâfi gelmez Bu sebepten ilimle sabır birbirlerinden ayrılmayan iki refik veya ruh ile ceset gibidir Yani ruhsuz ceset gibi, cesetsiz ruh da bir şeye yaramaz, kemâli ikisinin de birleşmesiyle mümkündür Cenab-ı Allah (cc) bütün peygamberlerine hep sabır tavsiye buyurmuştur Onların, ümmetlerinden görecekleri her türlü meşakkat ve sıkıntıları ancak sabırları sayesinde yenecekleri ve kendi nefisleri için değil; Allah için sabretmeleri gerektiği duyurulmuştur
Seriyy-i Sekati (ks) Hazretlerinden sabrın mahiyeti sorulmuş, O da lazım gelen malûmatı verirken, ayağını bir akrep ısırmaya başlamış Kendisine, efendim niçin öldürmüyorsunuz veya defetmiyorsunuz? denilince:
- Allah’tan haya ederim, hem sabırdan bahsedeyim hem de bir akrebin ısırmasından dolayı feryat ve figan edeyim, olacak şey değildir, demiştir
Cüneyd (ra), Allah Teâlâ Hazretleri’nin mü’min-lere iman ile ikram ettiğini; imanın, mü’minin ziyneti; akılın, imanın ziyneti, sabırın da aklın ziyneti olduğunu beyan etmiştir
Şu hâlde sabır, imanda en mühim mevkiyi ihraz etmiş olacaktır Ahlâk umumiyetiyle iki kısımdır Bir kısmı peygamberlerde ve velilerde olduğu gibi vehbîdir Allah Teâlâ Hazretleri’nin bir lütuf ve ihsanıdır, onun için onlarda katiyen yorulmadan ve zorlanmadan tabiî hâliyle cereyan etmektedir; çünkü onlar bize numune olacaklardır Bu numunelerin her hâlde noksansız ve en güzel, en iyi şekilde, kemâl derecesinde olanları matluptur ve böyle olması tabiîdir Allah Teâlâ’nın sabırlıları sevmesi ve onlarla olmanın şerefiyle bahsetmesi, hangi tada ve lezzete denk olabilir
SABIRLI OLMAK





Sabır, müslümanların dinî vazifelerinden biridir Kur’an-ı Kerim’de doksanın üzerinde ayet sabırdan bahsetmektedir Kur’an’da ise sabır daha çok şu anlamlarda kullanılmaktadır
1- Samimiyetle yapılan ibadet ve işlere devam etmeye,
2- Allah’tan korkarak kötülüklerden uzak durmaya,
3- Felaket ve zorluklar karşısında sızlanmamaya,
tahammül etmektir
Davet noktasında ise sabır, karşı tarafın yapmış olduğu sözlü ve fiilî saldırılara katlanmaktır Sabır peygamberlerin özelliklerinden biridir Onlar ancak sabır ve sebat ile davet yolunda yürüyebilmişler ve başarıya ulaşabilmişlerdir Sabır her insan için lüzumludur, bir insan istediği her şeye ancak sabretmek sûretiyle ulaşabilir Sabır bir müslüman için büyük bir zarurettir; çünkü müslüman kötülüklere karşı kendine hakim olmak zorundadır, nefis ise kötülüklerden zevk almaktadır İnsan ancak büyük bir sabır ve irade gücü ile kendini frenleyebilmekte ve kötülüklerden uzak durabilmektedir Yine müslüman ibadet etmek ve iyi işleri yapmakla sorumlu tutulmuştur Bunları yerine getirmek nefse hakim olmayı gerektirir ki, bu da ancak sabırla mümkündür Davetçi için sabır, her insan ve hatta her müslüman için olduğundan daha büyük önem taşır; çünkü nefsiyle mücadele ederek iyilikleri yapmak ve kötülüklerden kaçınmak durumunda olduğu gibi, Allah’a davet sahasında da çeşitli insanlarla karşılaşmak durumundadır Bunun için davetçi nefis tezkiyesi ve davet yolunda büyük bir sabra ihtiyaç duymaktadır Davetçi her çeşit çile ve eziyetlerin sözlü ve fiili saldırıların muhatabıdır Bunlara tahammül, ancak sabır ve sebatla mümkün olur Hz Peygamber (sav) ve ashâbının hayatı sabır noktasında eşsiz örneklerle doludur SÖZLÜ SALDIRI VE EZİYETLERE
KARŞI SABIR


Konu Başlığı: Ynt: Sabrın çeşitleri
Gönderen: Hadice üzerinde 17 Eylül 2010, 09:17:43



Hasımları Hz Peygamber (sav)’e karşı çeşitli yalan ve iftiralarla O’nu davasından döndürmek istemişlerdi O, delidir, yalancıdır, sihirbazdır ve şairdir, getirmiş olduğu insan sözünden başka bir şey değildir, diyorlardı Müşriklerin buna benzer bitmek tükenmek bilmez saldırılarını bir hadis-i şerifle özetlemeye çalışalım:
“İnsanlar arasına karışıp, onların ezasına sabreden müslüman, insanlara karışmayıp, ezalarına sabretmeyen müslümanlardan daha hayırlıdır”
“Bela, her gün «Nereye yöneleyim?» der, Allah (cc) ona şöyle hitap eder: «Dostlarıma, bana itaat edenlere! En iyilerini seninle imtihana çekerim Sabırlarını denerim Seninle günahlarını temizlerim Seninle derecelerini yükseltirim» Reha (ferah) «Nereye yöneleyim?» der Allah Teâlâ hitap eder: «Düşmanlarıma, bana asi gelenlere! Bununla daha da azmalarını murad ederim Bununla gühanlarını bir misline çıkarırım Seninle onlara acele ederim, gafletlerinden dolayı seninle, onlar(ın) malını, mülkünü çoğaltırım» buyurdu”
“De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizi apaçık uyaran bir kimseyim”
“İnkar edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye yahutta (kendileri için hayır yönünden) kısır bir günün azabı gelinceye kadar onun (Kur’an) hakkında hep şüphe içindedirler”
Mealindeki ayetler, müşriklerin Hz Peygamber (sav)’i ne şekilde inkar ettiklerini, uydurma ve yalan sözlerle O’na karşı nasıl iftirada bulunduklarını açık bir şekilde ortaya koymaktadır Hz Peygamber (sav)’i gördükleri her yerde alaya alır ve çeşitli hakaretler ile O’nu rahatsız ederlerdi Her davetçi aynı şekilde yalan ve iftiralarla karşı karşıya kalabilir Davet kolayca yapılan ve başarılan bir iş değildir Hedefe varmak için davetçi çeşitli zorlukları yenmek zorundadır Müşriklerin bu şekildeki yalan ve iftiralarına karşı yine ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
“Onu, Peygamber kendisi uydurdu mu diyorlar? Bilakis o, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı (peygamber) gelmemiş bir kavmi uyarman için Rabbinden gönderilen hak (Kitap) tır Umulur ki doğru yolu bulurlar“
“Andolsun ki, senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı Onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler Sonunda yardımımız onlara yetişti Allah’ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek yoktur Muhakkak ki, gönderilen peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi”“Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor Doğrusu onlar seni yalanlamıyorlar; ancak zalimler Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar”
Bu ayetlerin belirtmiş olduğu gibi davetçi her zaman Allah’a sığınmaya, O’na güvenmeye ve ondan gelecek olan teselliye muhtaçtır Bütün peygamberler kavimleri tarafından yalanlanmış, çeşitli eziyet ve işkencelere maruz bırakılmışlardır Davet yolunda önceki peygamberlerin karşılaşmış oldukları güçlükleri, Yüce Allah ayetlerle Hz Peygamber’e bildirerek onu teselli etmiştir Bu durum sadece kendisine ait özel bir durum olmadığı, Allah’a davet eden her peygamberin başına çeşitli belâlar geldiği bildirilerek, kavminin ona karşı yapmış olduğu eza ve cefalara sabır ve metanetle tahammül etmesinin gerektiği bildirilmiştir