๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 04 Nisan 2011, 20:42:21



Konu Başlığı: Ruh yoldaşı
Gönderen: Ekvan üzerinde 04 Nisan 2011, 20:42:21
                    Ruh yoldaşı


Doğru söylemişler, küp içindekini sızdırır. İnsan da neyi taşıyorsa,neyi gizliyorsa, neyi koruyorsa, hasılı içinde yaşattığı her neysedışarıya onun yansımasını taşıyacaktır. Böylece küpün içini görmesekbile, kâh kokusundan, kâh renginden, kâh gözeneklerinden taşanlardanbiz içinde neyin bulunduğunu tahmin edebiliriz.

İnsanoğlu da böyledir denebilir. Bâtınının zenginliği ya da yoksulluğu, iç dünyasının mamurluğu veya bakımsızlığı bazen muamele olarak, bazen söz olarak, bir bakmışsın sıfat düzeyinde, bir bakmışsın fiil düzeyinde zahirine vurur. Bu yolla insan, sadece başkaları tarafından değil, nefsi hakkında hep haddinden fazla iyimser olan kendisi tarafından da tanınma fırsatı bulur.

Eh, durum böyle olunca, benim dışımda görünenler de içimde taşıdığımın bir aksinden başkası değil. Sirke taşırken bal sızdırmam mümkün olmadığı gibi, bal taşıyormuşum gibi davranmam da nefsim dışında kimsenin hoşuna gitmeyecektir. Şu anda, bunları düşünürken bir kez daha farkediyorum : samimiyet büyük meziyet! İnsanoğlu çocukken oyun oynamalıdır, kendisini kandırabilmeli, evler kurup, orduları birbiriyle tokuşturmalıdır. Bu oyunlar onu dışarıdaki gerçek dünyaya, o dünyanın gölgesiyle yaptığı birer idmanmış gibi hazırlayacaktır. Ama insanın hayatında çocukluğu terkettiği , kemal ile, kemalin bir sezgisiyle, bir taklitiyle olsa bile tanıştığı ergenlik dönemi, sonra orta yaşları ve ihtiyarlık çağı vardır. İnsanoğlu, bütün bu dönemler boyunca kendisini kandırmaya devam edemez. Yani insan olmaya azmetmişse edemez demek istiyorum.

İnsanın, hayatında, “Bu böyle gitmez, benim kendime bir çeki-düzen vermem gerekir, benim bu çocukluğu, bu oyun-eğlenceyi bırakma çağım daha gelmedi mi?” diye soracağı anları, demleri olmalıdır. İnsanın kendisine, içine, içinin içine bakacağı, orada buldukları karşısında belki dehşete kapılacağı, belki hüzünleneceği ama mutlaka uyanacağı bir demi olmalıdır. Bu dem onun ruhunun ergenliğe geçişi olacaktır: Yani oyun oynamayı terketmenin eşiğine geli şi, yetişkinlerin, ehl-i kemalin arasına katılmaya aday olacağı bir sınır an. İşte, bu sınıra ulaşmanın yoludur kişinin kendisine samimiyetle bakması, kendisine karşı samimi olması.

Dönüp dönüp samimiyet üzerine düşünüyorum bugünlerde. Diyorum ki, içimizdeki bal değilse, içimize bal taşımalıyız ama bu arada içimizde bal varmış gibi davranamayız. Bu samimiyetsizlik olur.

İçimizdeki bal değilse, bunu sızdırmamanın gayretinde olmalıyız. Böyle davranırsak, Allah sirkemizi bala tebdil edecektir.

İçimizdeki bal değilse ve biz balımız varmış gibi davranıyorsak, bal satanların ya rakibi gibi ya da özentisi gibi olacağız demektir ki, her iki durumda da kaybımızın hududu olmayacaktır.

Samimiyet büyük meziyettir, kıymettir. Samimiyet sayesinde kendimizi olduğumuz gibi görürüz. Bu da kendimizi kulluk seviyesinde görmenin anahtarını sunar bize. Herkes kendisini kul olarak görüyor zaten, demeyeceksin herhalde. Kulluk, ubudiyet erişilmesi güç bir makamdır. Değil mi ki Allah Sübhanehu ve Tealâ , Hazret-i Peygamber Aleyhisselâtü Vesselam'ın İsra ve Miraç gibi çok çok özel ve kutsi yolculuklarının anlatıldığı İsra Suresi'nin ilk ayetinde, O'ndan, yani göklerin ve yerin, varlığın ve yokluğun esrarına şahit kılındığı, insanlık tarihinin bu dönüm noktasındaki olayın aktöründen “kulum” diye bahsediyor: Kulum! Benim olan kul!


Samimiyet
Samimi olduğumuzda kusurlarımızı görebiliriz, yani acziyetimizi , kulluğumuzun nihayetsizliğini, fakirliğimizin büyüklüğünü... Bunları görebilmek büyük saadettir. Bunları görmek Allah Sübhanehu ve Tealâ'yı ululamanın yoludur. Kul ufaldıkça, küçüldükçe, fakrını izhar ettikçe Rabbinden almaya teşne olacaktır. Kabımızı boşaltmadıkça onu yeniden doldurmamız mümkün değildir. Ebu'l-Hasan Şazelî k.s., aradığı mürşidini, Abdüsselam İbn Meşiş k.s.'i Fas'ta bir dağdaki mağarasında bulduğunda onunla buluşmadan önce, dağın eteğindeki suda yıkanmış, arınmış, dünyaya ve hatta ukbaya ait bütün mülkünden soyunmuştu. Bunu yaptığını öğrenen İbn Meşiş Hazretleri, onu şu sözlerle karşılamıştı : “Sen bütün varlığını terkederek bize geldin. Buna mukabil dünya ve ahiret zenginliğini aldın.”


Samimiyet olmazsa, insanın kendisinde hâlâ varlık görmesi, hâlâ kusurlarını görememesi ihtimali vardır. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, onun mahrumiyeti, kendisini bekleyen manevi ikramlardan ve menzillerden uzağa düşmesidir. Küpümüzdekinin bala dönüşmesini istiyorsak, kendimizi kandıramayız, onun bal olmadığını kabul etmeli ve yana yakıla o balı istemeliyiz.

Böyle diyorum. Haddimi aşmış olmaktan korkuyorum ama mümin müminin aynasıdır. Bunları senin söylediğini benim dinlediğimi var sayıyorum.





Konu Başlığı: Ynt: Ruh yoldaşı
Gönderen: Ekvan üzerinde 04 Nisan 2011, 20:57:31


    Samimiyet olmazsa, insanın kendisinde hâlâ varlık görmesi, hâlâ kusurlarını görememesi ihtimali vardır. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, onun mahrumiyeti, kendisini bekleyen manevi ikramlardan ve menzillerden uzağa düşmesidir. Küpümüzdekinin bala dönüşmesini istiyorsak, kendimizi kandıramayız, onun bal olmadığını kabul etmeli ve yana yakıla o balı istemeliyiz.

      HA ŞUNU BİLEYDİK