๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 09 Ekim 2010, 17:10:54



Konu Başlığı: Rızık nedir ?
Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Ekim 2010, 17:10:54
Rızık Nedir?

Hakiki manada rızık, canlının yiyerek gıdalandığı şeylerdir. Nitekim Kur'an'da bu manayı ifade eden ayetler mevcuttur. "Anaların rızkını ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak babaya aittir" (Bakara 2/233) ve "Allah'ın sizi koruyucusu kılmış olduğu mallarınızı sefihlere vermeyin. KendiÂlerini onların gelirleriyle rızıklandırın ve giydirin" (Nisa 4/5) âyetlerinde, giyeceğin rızıktan ayrı olarak zikredilmesi, bu ikisinin ayrı şeyler olduğunu göstermektedir.


ı
zık (er-Rızk, çoğulu el-Erzâk) kelimesi, Arapça (Ra-ze-ka) fiilinden türetilmiş bir isimdir. Rızık sözlükte, kendisinden faydalanılan şey olarak tarif edilir. 1 Arap dil bilimcileri rızık kelimesinin atâ (ihsan), pay, şükür, yağmur ve yiyecek manasında kullanıldığını da tespit etmektedirler. 2 Rızık kelimesinin buradaki her bir manada ayrı ayrı kullanıldığını göstermek için Kur’ân’dan deliller gösterilir. Bunları şöyle sıralayabiliriz.
Rızık kelimesi Kur’ân'da; ister dünyevî olsun isterse uhrevî olsun maddî manevî ihsanlar manasında kullanılmıştır. Meselâ; “Onlara rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.” (Bakara 2/3) âyetindeki rızık ile, Allah'ın insana dünyada bahşettiği mal, amel, güç ve ilim gibi maddi-manevi şeyler kastedilmekte; 3 “Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, bilâkis onlar Rab’leri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar” (Âl-i İmran 3/169) âyetinde ise sadece uhrevî ihsanlar anlatılmaktadır.
Ragıp Isfahânî ile Fahreddin Razî, Vâkıa sûresinin 82. âyetindeki rızık kelimesini pay/nasip manasına tefsir ederek “Siz nasibinizi yalanlamak için mi kullanıyorsunuz?” şeklinde anlarlar. 4 Arapların Ezd kabilesi ise bu âyetteki rızık kelimesini şükür manasına yorumlamışlardır. 5 Buna göre âyetin anlamı “Siz şükrünüzü yalanlayarak mı yapıyorsunuz?” olmaktadır. Bu şekildeki mâna için kendilerinin kullandığı; “Faaltü zâlike limâ razaktenî/Bana teşekküründen dolayı bunu yaptım” sözünü delil olarak ileri sürerler. 6 İbn Manzûr ise, âyetteki rızık kelimesinin şükür manasına mecaz olarak kullanıldığını söylemektedir. 7 Buna göre âyetin manası “Rızkınızın şükrünü yalanlayarak mı yapıyorsunuz?” olur.
Rızık yağmur anlamında da kullanılır. Rızkın yağmur manasına kullanılması ikisi arasındaki sebep-sonuç alâkasından dolayıdır. Yağmur rızka konu olan nesnelerin artışına sebep olduğu için ona mecaz olarak rızık da denir. Meselâ, “Rızkınız semadadır.” (Zâriyât 51/22) âyetindeki rızık ile yağmurun kastedildiği söylenmektedir. 8 Nitekim Câsiye suresinin, “Allah'ın gökyüzünden rızık indirip ölmüş olan yeryüzünü onunla diriltmesinde akledenler için dersler vardır” (Câsiye 45/5) âyetinde de yağmur hakkında rızık tabiri kullanılmıştır. 9 Bu kullanım, aralarındaki sebebiyet ilişkisi nedeniyledir. Araplar; “et-Temru fî ka’ri’l-bi’r/Hurma kuyunun dibindedir” derler. Halbuki gerçekte böyle değildir. Ancak hurma kuyunun dibindeki su ile sulanarak elde edildiği için böyle söylenmiştir. Yağmur da rızka sebep olduğu için ona rızık adı verilmiştir. 10
Rızık kelimesi Kur’ân’da sadece yenilen şeyler için de kullanılmaktadır. Meselâ, mağarada uzun süre uyumuş olan Ashâb-ı kehf uyandıktan sonra içlerinden birinin diğerlerine söylediği sözü nakleden “İçinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin de baksın, yiyeceklerden en temizi hangisi ise size rızık (yiyecek) getirsin” (Kehf 18/19) ayeti ile “Biz o su ile kullara rızık olmak üzere bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik” (Kâf 50/9-11) âyetinde geçen rızık kelimeleri, sadece yenilen şeyler manasında kullanılmıştır.
Dinî bir terim olarak rızkın, lügat manasından alınarak kelâm ilminde ifade ettiği anlamı belirlemek için kelamcıların bu terimden ne anladıklarını tespit etmek gerekmektedir. Biz burada önemli düşünce farklılıklarına delalet eden bazı tanımları zikredeceğiz.
Rızkı Ehl-i sünnet kelamcıları, “Kim helal veya haram bir şey yer içerse o, onun rızkıdır” 11 “İster helal olsun isterse haram, insanın yediği şey onun rızkıdır” 12 “Haram olsun, helâl olsun canlıların gıdalandığı her şey onların rızkıdır” 13 “İster helal olsun isterse haram, Allah’ın kişiye yemesi için verdiği şeydir” 14, “Allah Teâlâ'nın canlıya, yemesi için verdiği şeydir ki, helali de haramı da kapsar” 15 diye tarif etmişlerdir.
Bu tanımlarda öne çıkan hususları şöyle sıralayabiliriz:
1-İlk tanımda yeme ile birlikte içme de rızkın kapsamına alınırken, diğerlerinde sadece yeme tabiri kullanılmıştır. Bu ya içmeyi yeme kapsamına aldıklarından, ya da onu tanımın dışında tutmak istediklerinden kaynaklanabilir. Bu ikincisi muhtemel olmakla birlikte içmeyi yeme kapsamında düşündükleri daha muhtemeldir. Örneğin küçük çocuklar da sütle beslenmekteler ve bu da rızıklanma anlamına gelir. Bu yüzden biz de yeme-içmeyi birlikte düşünüyoruz. Nitekim başka bir tarifte rızık “Canlıların beslendiği gıdalar ve içecekler” 16 şeklinde de tanımlanmıştır.
2-Bu tanımlarda rızık sadece yenilen-içilen şeylerden ibaret sayılmakta, bu suretle giyecekler ve kendisinden değişik yollarla yararlanılan diğer şeyler tanımın dışında bırakılmaktadır. Bu, dilde rızkın ağırlıklı olarak yenilen-içilen şeyler için kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
3-İlk iki tanımda sadece insan, rızıklandırma kapsamı içine alınırken, diğerlerinde insan dışındaki canlılar da bu kapsama dahil edilmiştir. Bu, onların diğer canlıların rızıklanmadığı düşüncesinde olduklarından değil, Mutezile tarafından insanın rızkı tartışma konusu yapıldığından ve rızkın kelam ilminin temel konularından insan fiilleri konusu içinde ele alındığından kaynaklanmaktadır. Ancak doğru bir tanımlama yapılacaksa umumiyet ifade eden bir kelimenin kullanılması daha uygundur. Zira diğer canlılar da rızıklanmaktadırlar.
4-Bu tanımlarda helal ve haram kavramlarıyla meşruiyet konusuna da atıf yapılmıştır. Bu atıf şüphesiz ki haramı rızık saymayan Mutezili düşünceyi reddetmek için konulmaktadır. Mutezile tarafından rızk tanımlarına haram kaydının konulması, rızkın diğer canlıları kapsayacak şekildeki tanımıyla çelişmektedir. Zira helallik-haramlık mükellef insanla ilgili hükümlerdir. Dolayısıyla rızık bütün canlılar içinse bu kaydın konulmaması gerekir. Dolayısıyla Ehl-i sünnetin haram-helal kaydını koyması umumiyet ifade etmesi içindir.
5-Son iki tanımda dikkat çeken bir husus da rızkın Allah’a nispet edilmesidir. Taftazânî, rızkın Allah’a izâfe edilmesini tanımın önemli bir unsuru saymış ve diğer tariflerde rızkın Allah'a nispet edilmediğini söyleyerek eleştirmiştir. 17 Bu da yegâne rızıklandırıcının (Rezzak) Allah olmasından ve Kur’ân’ın rızık kelimesini daima Allah’a nispet etmesinden kaynaklanmaktadır.
Rızkın sadece gıdalanılacak şeyler olarak tanımlanması, bazı kelamcılar tarafından dar kapsamlı bulunmuştur. Bu yüzden tanıma, gıdalanma/yeme-içme kelimelerinin yerine daha genel bir anlamı ifade eden faydalanma kelimesini koyarak tanımlamanın daha uygun olacağı kanaatine varmışlardır.
İmamü’l-Harameyn Cüveynî, Ehl-i sünnet bilginlerinin tanımlarının sınırını genişletmek amacıyla rızkı, sözlük anlamından hareketle faydalanılan şeyler olarak tarif etmiştir. 18 Buna göre faydalanılan şeyler rızkın kapsamına girer, ama kişinin sahip olup da faydalanmadığı şeyler rızık sayılmazlar. Taftazânî Şerhu’l-Makasıd adlı eserinde ise yukarıda ondan naklettiğimiz tanımdan farklı olarak yeme tabiri yerine faydalanma ifadesini kullanmıştır. 19 Bu ifadeyle tanımın kapsamını genişletmiş ve böylece yenilen şeylerin dışında faydalandığımız diğer şeyleri de tarifin içine sokmuştur. İbn Haldun20, Kemaleddin Beyâzî21, İbrahim Bâcûrî22 gibi pek çok İslâm âlimi de bu fikre katılmıştır.
Rızık kavramının daha geniş bir anlam alanına sahip olması gerektiğini düşünen Gazâlî rızkı dört gruba ayırarak tanımlamaya çalışmıştır.
1-Mazmun (garanti altına alınan) rızık: Diğer sebepler olmaksızın bünyenin hayatiyetini sağlayan gıda gibi şeylerdir. Cenab-ı Hak bu nevi rızkı garanti etmiştir.
2-Maksum (taksim edilmiş) rızık: Yiyecek, içecek ve giyeceklerden Allah'ın insanlara taksim edip Levh-i Mahfuz’da yazdığı şeylerdir. Bunların her biri yazıldığı şekilde, muayyen zamanlarda ve belirlenmiş miktarlarda verilir, artmaz, eksilmez, erken gelmez ve gecikmez.
3-Memluk (sahip olduğumuz) rızık: Dünya mallarından Allah'ın takdir ederek insanların mülkiyetine verdiği şeylerdir. Zira Allah'ın; “Sizi rızıklandırdığımız şeylerden infak edin” (Münafikun 63/7) emri, malik olduklarınızdan infak edin demektir.
4-Mev’ud (va’d edilen) rızık: Allah'ın müttakî kullarına takva şartıyla, helâl yoldan ve meşakkatsiz olarak vermeyi vad ettiği rızıklardır. Nitekim; “Kim Allah’tan sakınırsa Allah ona bir kurtuluş yolu hazırlar ve ummadığı yerden rızıklandırır” (Talâk 65/2-3) âyetinde bahsedilen rızık bu tür içerisinde değerlendirilir. 23
Görüldüğü gibi İmam Gazâlî, bedende kullanılarak veya depo edilerek vücudun kıvamını sağlayan şeyleri, sahip olduğumuz malları, yediğimiz, içtiğimiz ve giydiğimiz şeyleri ve bize va'd olunanları rızkın kapsamı içine dahil etmiştir. Bu verdiğimiz bilgilerden anlaşılıyor ki sahip olduğumuz fakat istifade etmediğimiz, başkalarını da istifade ettirmediğimiz şeyleri de göz önünde bulundurarak bu tarifin kapsamını biraz daha geniş tutmak amacıyla bunu yapmışlardır.
Ebu’l-Muin Nesefî de rızık kelimesinin bazen gıdalandığımız şeyler için, bazen de sahip olduğumuz şeyler için kullanıldığını söylemektedir. 24
Rızkın sadece yenilen-içilen/faydalanılan şeyler olarak tanımlanmasına karşı çıkan kelamcılardan biri de Fahreddin Râzî’dir. Râzî, Allah'ın “Sizi rızıklandırdığımız şeylerden infak edin” (Münafikûn 63/10) âyetiyle, rızıklandırdığı şeylerden infak etmemizi emrettiğini, rızık yenilen şeyler olarak tarif edildiği takdirde yediğimiz şeylerin infakının bizden istenmiş olacağını, böyle bir infakın ise mümkün olmadığını ileri sürerek bu tanımın yanlış olduğunu söyler. 25 Ona göre elde bulundurulan şeyler de rızık kapsamına alınmalıdır.
Elmalılı Hamdi Yazır da Bakara suresi 3. âyetindeki rızık kelimesinin maddi şeylerle beraber manevi şeyleri de içine aldığını, rızkın tanımındaki yeme ifadesinin faydalanma ile açıklanarak içecek, giyecek, ilim, marifet, kudret, amel, evlat ve zevceye de şamil olduğunu, yani mutlak bir faydalanma ifade ettiğini söylemektedir. Fakat o da bütün bunlar için bilfiil faydalanmayı şart koşar ve bilfiil faydalanılmayan şeylerin rızık olmayacağını ifade eder. 26
Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden rızık kavramının, hakiki manada yenilerek faydalanılan gıda maddeleri için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Rızık tabirinin, yemenin dışında faydalanılan şeyler için kullanılması ise mecazdır. Şehabeddin Mahmud Âlûsî (ö. 1872) bunu şöyle ifade etmiştir: “Yiyerek istifade ettiğimiz şeylere rızık isminin verilmesi hakikat olup, sahip olduğumuz veya başkalarının istifade etmesi için infak ettiğimiz şeylere rızık isminin verilmesi ise mecazdır. Çünkü onlar, gerek bize gerekse infak ettiğimiz kimselere rızık olmak üzere verilmiştir.” 27 Rızk konusunda kapsamlı bir yaklaşım sergileyen ve farklı tespitlerde bulunan Bediüzzaman Said Nursî de aynı şekilde rızkı hakiki ve mecazi olmak üzere ikiye ayırmakta ve insanın hayatta kalabilmesi için gerekli olan zaruri gıdaya hakiki rızık ve bunun ötesinde zaruri olmayan ihtiyaç maddelerine ise mecazi rızık adını vermektedir. 28
Hakiki manada rızık, canlının yiyerek gıdalandığı şeylerdir. Nitekim Kur’ân'da bu manayı ifade eden ayetler mevcuttur. “Anaların rızkını ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak babaya aittir” (Bakara 2/233) ve “Allah'ın sizi koruyucusu kılmış olduğu mallarınızı sefihlere vermeyin. Kendilerini onların gelirleriyle rızıklandırın ve giydirin” (Nisa 4/5) âyetlerinde, giyeceğin rızıktan ayrı olarak zikredilmesi, bu ikisinin ayrı şeyler olduğunu göstermektedir. Hatta cehennemliklerle cennetlikler arasında geçen bir konuşmayı anlatan A'raf suresindeki; “Cehennemlikler cennetliklere, bize biraz su veya Allah'ın size verdiği rızıktan gönderin” (A’râf 7/50) âyetinde, suyun rızıktan ayrı olarak zikredilmesi de rızık isminin sadece yenilen şeyler için hakikat olarak kullanıldığını ifade eder. Kâf suresindeki, “Biz o su ile kullara rızık olmak üzere bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik” (Kâf 50/9-11) âyeti de bu fikri desteklemektedir.
Sadece yenilen şeylerin rızka dahil edilmesi ve başka şeylerin tanımın dışında bırakılması, tarifin biraz daraltıldığı fikrini vermektedir. Çünkü, rızkın hem lügat anlamı, hem bu konudaki âyet ve hadislerin ifadeleri ve hem de halkın bu kelimeyi mecazi anlamda kullanışı (kullanım örfü) tarifin daha kapsamlı olabileceğini göstermektedir. Rızkın sözlükteki, kendisinden faydalanılan şey, atâ ve pay şeklindeki tarifi esas olarak alınırsa, yenilen içilen şeylerle beraber, kendilerinden diğer yollarla istifade edilen şeylerin de rızkın içine girmesi gerekir. Kur’ân’daki, “Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler” (Bakara 2/3) âyeti sahip olduğumuz malların; “Dünya dört kimsenindir. Bunlardan biri de Allah'ın kendisini mal ve ilimle rızıklandırdığı kimsedir” (Tirmizi, Zühd, 17) hadis-i şerifi ise hem malların hem de ilim gibi manevi şeylerin; “Allahım şeytanı, bizden ve bize rızık olarak vereceğin çocuktan uzaklaştır” (Tirmizi, Nikâh, 8) şeklindeki Hz. Peygamber’in (s.a.s.) duası ise çocukların, rızkın kapsamı içine girebileceğini göstermektedir.
Anlaşılan o ki, yenilen şeyler dışındaki maddi-manevi faydalandığımız diğer şeyler için rızık teriminin kullanılışı mecazdır. Rızka sebep olduğu için su, istifade etsek de etmesek de bize rızık olması için verilen mallar ve başkalarına infak ettiklerimiz mecâzen rızık olarak adlandırılmıştır. Yiyecek ve gıdalar bedenin rızkı olduğu gibi; ilim ve marifet aklın rızkıdır. İnsanın nasibi olduğu için bu gibi manevi şeylere de mecâzen rızık adı verilmiştir.
Maddi şeylerin dışında manevi şeylere de rızık adı verilebileceği konusuna Kur’ân, Hz. Şuayb'ın (a.s); “Ey milletim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık verildiği halde O'na karşı gelebilir miyim?” (Hûd 11/88) sözünü nakleden âyetiyle işaret etmektedir. Çünkü burada güzel rızıktan maksat peygamberliktir. 29 Hatta insanın zevk aldığı, ruhen hoşlandığı ve huzur duyduğu şeyler de rızık konusu içinde değerlendirilebilir. Nitekim bir âyette, “Yeryüzünde rengârenk şeyleri de Allah sizin için yaratmıştır” (Nahl 16/13) buyurulmaktadır ki, böyle güzel manzaralar psikolojik tatmin vasıtalarıdır ve bunlar da mecazen rızık kapsamında kabul edilmelidir.
Ehl-i Sünnet alimlerinin rızkı farklı şekillerde tanımlamalarının sebebi, onun dildeki kullanımıdır. Bazı kelamcıların, insanın sadece beslendiği gıda maddelerini rızık saymaları, onun hakiki anlamını esas almalarından dolayıdır. Bazı kelamcıların yeme-içmenin dışında başka yollarla insanın faydalandığı diğer şeyleri de rızık kapsamı içine sokmaları ise, mecazi anlamını temel almalarından kaynaklanmaktadır.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Rızık üç kategoride ele alınabilir; 1- Hususi ve dar manasıyla insan bedeninin gücünü ve dolayısıyla hayatın devamını sağlayan gıdalardır. 2- Geniş anlamıyla, Allah’ın insana verdiği, yararlansın veya yararlanmasın insanın elinde bulundurduğu mal ve mülktür. 3- İktisadi anlamda da insan hayatının devamı için kullanılan, hatta insan elde etsin veya etmesin evrende potansiyel olarak bulunan, insanlığın istifadesine sunulabilecek mal ve kaynakların tamamına rızık adı verilebilir. Bu anlamda rızık iktisadi hayatın objesi olmakta ve iktisat ilmindeki kaynak teriminin ilahi boyutu da içeren bir karşılığı olarak kullanılmış olmaktadır.





DİPNOTLAR

1. Murtaza ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, Beyrut 1994, XIII, 162; Muhammed b. Yakub el-Fîruzâbâdî, Kâmusu'l-muhit, Beyrut 1987, s. 1144.
2. Butrus el-Bustânî, Muhîtu’l-Muhît, Beyrut 1979, s. 333; Hasan Sid el-Kermî, el-Hâdî, Beyrut 1991, II, 160.
3. M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul ty., I, 192.
4. Fahreddin Râzî, Mefâtihü’l-gayb, Beyrut 1990, II, 30; Rağıb el-Isfahânî, el-Müfredat, Beyrut ty., s. 194.
5. Fîruzâbâdî, a.g.e., s. 1144.
6. İbn Zekeriyya, Mu’cemu mekâyisi’l-luğa, Kahire h.1366, II, 388 .
7. İbn Manzûr, Lisanü'l-arab, Beyrut ty., X, 115.
8. Ebu’l-Fidâ İsmail İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-azim, Beyrut 1969, VI, 235.
9. Zebîdî, a.g.e., XIII, 162, el-Bustânî, a.g.e., s. 333; el-Kermî, a.g.e., II, 160.
10. İbn Manzûr, a.g.e., X, 115.
11. Abdulkâhir el-Bağdâdi, Usuluddin, İstanbul 1928, s. 144.
12. Nureddin es-Sâbûnî, el-Bidaye fî usûli’d-din, çev. Bekir Topaloğlu, Ankara 1992, s. 75.
13. Ebu Bekr Ahmed el-Beyhakî, el-İtikad, Beyrut 1985, s. 113.
14. Adudüddin el-Îcî, el-Mevâkıf, Beyrut ty., s. 320.
15. Sa’deddin Taftazânî, Şerhu'l- Akâid, İstanbul 1976, s. 127; Seyyid Şerif el-Cürcânî, et-Ta’rîfât, Beyrut 1996, s. 147.
16. Seyyid Şerif el-Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, Kahire 1907, VIII, 172; Kemaleddin el-Beyâzî, İşârâtu’l-merâm min İbârâti’l-İmam, Kahire 1949, s. 235; M. Ali b. Ali Tehânevî, Keşşafu ıstılâhâti'l-fünün, İstanbul 1984, I, 581.
17. Taftazânî, Şerhu'l- Akâid, s. 127.
18. Abdülmelik Cüveynî, el-İrşâd, Beyrut 1985, s. 307.
19. Sadeddin Taftazânî, Şerhu'l- Makâsıd, Beyrut 1988, IV, 318.
20. İbn Haldun, Mukaddime, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul 1983, s.343.
21. Beyâzî, a.g.e., s.235.
22. İbrahim Bâcûrî, Şerhu Cevhereti’t-tevhid, Dımaşk 1972, s.441.
23. Gazâlî, Minhâcü’'l-âbidin (Sirâcu’t-talibin ile birlikte), Kahire 1953, s. 88-97.
24. Ebu’l-Muin en-Nesefî, Tabsıratü’l-edille, Ankara 2003, II, 279.
25. Râzî, Tefsir, 2/30.
26. Yazır, a.g.e., I, 192, VII, 5230.
27. Şehabeddin Mahmud el-Âlûsî, Rûhu’l-maânî, Beyrut ty., 1/117.
28. Said Nursî, Lem’alar, s.142.
29. Ebu’l-Fidâ İsmail İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-azim, Beyrut 1969, II, 456.


Dr. Muhsin Toprak