> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Ravza
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ravza  (Okunma Sayısı 972 defa)
18 Eylül 2010, 14:26:36
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 18 Eylül 2010, 14:26:36 »



RAVZA

Ravza, bize dünyâda bulunmanın rûhunu duyuran biricik binâdır. Bu mübârek binâ ile münasebet ve kalbî alâkalarımız, bizde öyle Kudsi heyecanlar hasıl eder ki; onu düşünüp, onun hakkında birşeyler söylerken, sanki iffetiyle tanıdığımız bir nâmus âbidesini anlatıyor gibi yanlışın en küçüğüne dahi düşmeyelim diye korkar ve tir tir titreriz. Onun aydınlık semtine dehâlet eden her ruh, vicdanının derinliklerinde, Nâbi’nin:
“Sakın terk-i edebten kûy-ı mahbûb-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı İlâhîdir makâm-ı Mustafâ’dır bu”
na’tının yankılandığını duyar ve irkilir.
Mekke, beşer Tarihi boyunca bir kısım kısa aralıkların istisnasıyla, hep insanlığın mihrabı olmuştur. Mekke’nin bu hususiyeti Kabe’den ötürüdür. Ve bu yönüyle de Kabe mihrâblar mihrâbıdır. Bu muhteşem mihrâbın bir de minberi vardır ki -Sahibine vücudumuzun zerrâtı adedince salât ü selâm olsun- o da Cennet bahçelerinden daha temiz olan Ravza-i Tâhire’dir.
Bahçe manasına gelen Ravza; inanmış insanların mukaddes şeylere karşı duydukları alâka, bu alâkadan kaynaklanan duygu, düşünce ve tasavvurların sürekli değişen telakkîlerle, san’at-mabet-metâf-ı kudsiyân (1) mülâhazaları içinde ötedenberi bir çeper ve bir surla sınırlandırılmaya çalışılmış bir “hazîrat’ül-kuds”tür (2).
Bu mübârek mekân, hürmet hissi ve san’at telâkkîsiyle defaatle zarf değiştirmiş.. dış nakışlarıyla tekrar bertekrar oynanmış, ama; katiyen gönüller âlemiyle alâkalı rûh ve manasına ilişilmemiş ve ilişilememiştir.
Sahibinin rûhuna doğru parçalanmış sîneler gibi aralanan kapılar veya onun rûhundan insanlığa açılan menfezlerin çokluğu gibi, Ravza-i Tâhire’nin de pekçok kapısı vardır. Bu kapılar arasında en namlısı da şâir Nâbî merhûmun:
“Felekde mâh-ı nev-bâb üs-selâm’ın sîne çâkıdır”
sözüyle anlattığı “Bâb’üs-selâm:Selâm kapısı”dır. Selâm verip bu kutlu kapıdan içeriye girenler, iki adım ötede Gönüllerin Efendisi’yle karşılaşacakmış gibi bir ruh hâleti hissederler. Hisseder ve âdeta kendilerini bir kısım farklı esintilere salmış gibi olurlar.
Peygamber huzurunda bulunmanın vakar, ciddiyet ve temkîniyle, namaz kılan, duâ eden, salât ü selâm okuyan Hakk âşığı gönül erlerinin safları arasında, tıpkı nurlu bir koridorda yürüyor gibi, ışık alarak, aşk u şevkle dolarak Muvâcehe’ye (3) doğru ilerleyen uyanık bir insan, her adım başı, akla-hayâle gelmedik sürprizlerle karşılaşacağı hissiyle ilerler. Hele Muvâcehe, hele Muvâcehe... Oraya ulaşan nezîh ruhlar, artık gözleri hiçbir şey görmüyor gibi, sadece O’nu anar ve inler, sadece O’nun hayal ve misâliyle tesellî olurlar. Hele bir de, daha önceden hazırlanmış ve hayalinde birkaç defa o eşiğe baş koyup vicdanının derinliği ve gönlünün sınırsızlığıyla oraya varmışsa.. doğrusu öyle bir tabloyu tasvîr için sözün nutku tutulur ve beyân, aczini ifâdeden başka kelime bulamaz...
İnsan, daha çok hüzünle gülümseyen bir yüze benzeteceği, mübârek Merkâd’in kıble cihetindeki sütrenin önüne varınca, ümîd ve emel heyecanıyla çırpınıp duran yüzlerce âşık ruhla karşılaşır. Bu alabildiğine yeşil ve sihirli nûr iklîmi, derecesine göre hemen herkese, bir başka âlemin kapısının önünde bulunma hissini verir. Öyle ki, muvâceheye ulaşan her âşık rûh, bir-iki kadem ötede seygilisiyle buluşacakmış gibi his ve heyecanla köpürür ve vicdanında aşk u şevkin kalem ve mürekkep görmemiş besteleri duyulmaya başlar.. derken, o altın iklimin sesleri, sözleri, görüntüleri binbir tedâî (4) ile onun bütün benliğini sarar ve onu zaman-üstü sırlı bir kuşağa çeker götürür. Bu kuşağa ulaşan herkes, bugünü dünle, dünü de Dost’un ışık çağıyla bir arada idrâk eder ve onun meclisinden sızıp gelen en mahrem fısıltıları duyar ve kendinden geçer...
Ravza-i Tâhire karşısında hayat, hep bir hülyâ ve rüyâ gibi yaşanır. Bütün bütün ona sırtını dönmeyen hemen her rûh, onun elinden aşk şarabı içmiş, mest olup kendinden geçmiş gibi, bir türlü bu sihirli âleminden ayrılmak istemez. Burada fikirler durur, ruhlar duyguların te’sirine girer ve bütün gönülleri bir vuslat arzusu sarar. Burada, insanın içinde birer çiçek gibi açan mahrem hülyâlar, âdeta insana Cennet bahçelerinin hazlarını ve cennetliklerin neşe ve huzûrunu tattırır gibi olur. Burası, hassas ruhların hülyâlarına matkap salmak için, Kudret eliyle tâ ezelden plânlanıp kurulmuş ve hisleri, istekleri, sevgileri tutuşturan, besteleyip mırıldanan, dünyâda, gökler ötesinin bir uzantısı gibidir. Burada, kendini inanç buudlu tasavvurların rengîn ve zengîn iklimine salabilenler, uçsuz-bucaksız hülyâlara dalar, yaşadıkları hayatın içinde bir sır, bir hafî, bir ahfâ (5) yolcusu gibi çok defa bizim için gizli kalan ve insanoğlunun asıl benliğini teşkîl eden bir başka “ben”in varolduğunu duyarlar. Âdeta, şehâdet âleminin, ince tenteneli perdesi delinip de, herşeyin Hakikatıyla beraber insanın özü de meydana çıkmış.. dolayısıyla herkes kendini uhrevîleşmiş gibi hisseder ve öbür âlemin âhengine uyar ve kendini Firdevsî hazlar içinde bulur.
Bizler, her zaman kendimizi Kâ’be’de ibâdet, Ravza’da da aşk u hasret kuşağında hisseder, birincisinde kulluk sırrını idrâkle cevap vermeye çalışır, ikincisini de samimiyet ve vefâ ile kucaklarız. Buralarda duyduğumuz şeylerin aslını tam tefrik edemesek bile, en duygulandırıcı şeylerden daha duygulandırıcı, en vecd verici şeylerden daha coşturucu; hülyâsıyla mest olduğumuz bir âlemi, kendine has âhengi, şiirî büyüsüyle duyar ve ifâdesi imkânsız hislerle yerlere kapanacak hâle geliriz.
Her zaman, aşk u şevkin gel-gitleri arasında yaşanan buradaki hayat, bir vuslat demi, bir “şeb-i arûs” (6) neşvesi içinde yaşanır. Her çığlık, her inilti, dosta açılan kapıların gıcırtıları gibi yüreklere ürperti salar. Ruh “vuslat” der inler arasıra dost yüzü kendi çağıyla kapısının önünde elpençe dîvan duranların, gözlerini yummuş, saygıyla bir menfez kollayanların hayâllerine kâh açılır, kâh kapanır. Ama sürekli imrendirir, sürekli ümitlendirir ve daima rikkatli geçer...
Burada duvarlar, sütunlar ve aşk matkaplarıyla oyulmuş gibi görünen kubbeler, hatta döşemeler, sergiler hemen herşey, mâvi, yeşil, sarı her rengin nazlı çiçeklerini andırır mâhiyette, güzelliklerin en derinlerine açılmış yaşıyor gibidir...
Zaten her zaman nezîh bir rûha benzetebileceğimiz Merkad ve Yeşil Kubbe, âşıkların duygu ve düşünce dünyâlarındaki, derinliklerle yanyana gelince, öyle muammâlaşır ki, insan bulunduğu yeri Cennet’ten kopup gelmiş bir parça sanır.
Bugüne kadar mânevî havası ve ledünnî zevkleriyle pekçok feyizli makam gördüm.. bir hayli mübârek mahalleri müşâhede fırsatını buldum. Ama bunlar arasında, rûhumda en derîn izler bırakan Peygamber (sav) köyü -o köyün izleri ebedlere kadar gönüllerimizde yaşasın- olmuştur. Rûhum o beldeyi her zaman bir “dâü’s-sıla” hasretiyle kucaklamıştır. Kucaklarken de “işte bir avuç toprağını cihanlara değiştirmeyeceğim beldeler beldesi” demiş içimi çekmişimdir.
Bunlar, bir ham rûhun duyup hissettiği şeyler. İrfanla kanatlanıp, aşkla şahlanmış büyük sînelerin duyup hissettiklerini onlardan dinlemek ve onlardan öğrenmek îcâb eder. Bu mevzûda benim söylemeye çalıştıklarım ise; beceriksizliğin ve isti’dâtsızlığımın çehresinde hamiyet ehlini gayrete getirmeden başka birşey değildir... Bu kadarcık olsun birşey yapabilmişsem, onu Rûh-u Seyyid-ül-Enâm’ın teveccühüne vesîle sayar, kapısının tokmağına dokunur “Beni de Yâ Resûlallâh..!” derim.




Dipnotlar:
1) Metâf-ı Kudsiyân: Kudsilerin çevresinde dönüp durduğu yer manasına Şâir Nâbî’ye ait bir söz.
2) Hazîrat’ül Kuds: Tasavvurlar üstü bir cennet bahçesi.
3) Muvâcehe: Kıble tarafından Efendimiz’in nur-efşân kabrini çevreleyen mübârek parmaklıklar.
4) Tedâi: Çağrışım.
5) Hafî-Ahfâ: İnsandaki mahiyeti pek fazla keşfedilemeyen duygular.
6) Şeb-i Arûs: Kutlu kavuşma, âşıkın maşukuna kavuşması anı.



ALINTI
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ravza
« Posted on: 28 Mart 2024, 19:46:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ravza rüya tabiri,Ravza mekke canlı, Ravza kabe canlı yayın, Ravza Üç boyutlu kuran oku Ravza kuran ı kerim, Ravza peygamber kıssaları,Ravza ilitam ders soruları, Ravzaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes