๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 23 Nisan 2011, 23:35:00



Konu Başlığı: Plastik ayakkabı
Gönderen: Zehibe üzerinde 23 Nisan 2011, 23:35:00
Plastik ayakkabı...


Elektrik dersi gördüğüm yıllarda, öğretmen dedi ki: "Elektrik işiyle uğraşırken ayağınıza plastik ayakkabı giyin, elinize plastik eldiven takın. Bu iki husus çok önemlidir. Ayağınızda iletken bir ayakkabı olursa ölürsünüz."

Elektrik dersinde terk edilmeyecek noktalardı bunlar.

Risale-i Nur'daki mektuplara da "plastik eldiven ve ayakkabı" gözüyle bakmak lazım. Bu metotlar, imanî hizmetlerin plastik ayakkabısı, plastik eldivenidir. Yani mektuplardaki düsturlara dikkat etmek lazım...

O mektuplardan anladığımız şudur:

İman hizmeti, kâinat çapında bir davadır. Çünkü Allah'a inanmayan satanistler şeytana inandı. Allah'a inanmayan Hintliler Buda'ya inandı. Allah'a inanmayan filozoflar materyalizme, natürizme inandı. Böylece İslamiyet'ten uzaklaştılar, dünya ve ahiretleri cehennem oldu. Bu sebepten Bediüzzaman Said Nursi'ye göre en büyük hastalık iman zayıflığıydı.

İslamiyet gibi çok kıymetli bir dinin elbette çok büyük düşmanları olacaktır. İslamiyet'i yaşarken başımıza büyük hadiseler gelebilir. Bu gibi durumlarda mü'min, yol mühendisi gibi hareket etmelidir. Saadet-i ebediye'ye giden yolun mühendisi... Önümüze bataklık çıkarsa, bataklığı dolaşıp yolumuza devam edeceğiz. Nehir çıkarsa, köprü yapacağız. Dağ çıkarsa, tünel açıp yine yolumuza devam edeceğiz. İşte sebat budur...

İslamiyet ferdin kendisinde yaşanır. Bu da haramları terk edip helallere tabi olmaktır. Bir şahıs, haramları terk etmeye başladı mı hidayete ermiştir.

İslâmiyet hikmetler deryasıdır. Yani Kur'an'ın hangi hükmünü alsanız, o her zaman ve her mekânda kurtarıcıdır, hatta din ve mezhep farkı gözetmeksizin!..

Mesela "Kutlu Doğum" diyorlar. Kutlamak yerine uygulamak gerekir. Sahabeden bazıları Peygamberimiz'in hayatına uymayı o kadar ileri götürmüşler ki, bir yere giderken Peygamberimiz nerede oturmuşsa orada oturuyorlar, nerede yürümüşse orada yürüyorlar, nerede dinlenmişse orada dinleniyorlar. O derece O'na tabi oluyorlar. Fakat sahabelerin hayatında benim en çok dikkatimi çeken şudur: Savaşa gitmek istiyorlar, şehit olmak istiyorlar. Şöyle bir manzara ortaya çıkıyor. Sahabe şehit olmak için savaşıyor. Düşman ölmemek için kaçıyor. Böylece üç yüz tane sahabe bin kişilik müşrik ordusunu mağlup ediyor.

Şimdi de durum aynıdır. Bir Müslüman bin tane haramla mücadele ediyor...

Müslüman, manileri aşacak, Allah rızası için çalışmalarına devam edecektir. Bunu en iyi anlatan, Allah dostlarının hayatıdır. Onlar için imkânsızlık diye bir şey yoktu. İman hizmetine her durumda ve her yerde devam etmişlerdir. Çevrelerindeki insanlara "bunlar iman hakikatlerine ne kadar hizmet ediyor" diye bakarlardı. Hizmet edene hemen yaklaşırlardı.

İsimsiz pek çok kahraman bu dava için gayret göstermeseydi bu netice alınamazdı ve ümitlerimiz yavaş yavaş erirdi. Onlar Allah'ın rızasına çalıştılar, inşallah ona da kavuşmuşlardır.

Bu dünya hayatında ruhun ulvilikleri ile bedenin süflilikleri boğuşurken, Müslümanlar için kurtarıcı Kur'ân'dır.

 
Hekimoğlu İsmail