> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Veren elin üstünlüğü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Veren elin üstünlüğü  (Okunma Sayısı 952 defa)
09 Ekim 2010, 10:39:32
Eflaki
Gökte oturan melek
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.997


« : 09 Ekim 2010, 10:39:32 »



Veren elin üstünlüğü

“Yeter” sözünün telâffuzunu güçleştiren asıl neden, bizim almaya programlanmış olmamızdır. Tüketim uygarlığı, insanı, sürekli olarak almaya, yutmaya, öğütmeye, tüketmeye teşvik eder ve bunları bir hayat amacı olarak önümüze koyar. Bu uygarlığın temelinde yatan felsefe, ne pahasına olursa olsun büyümektir. Büyüdükçe büyümeyi amaçlayan insanlar, kurumlar veya topluluklar ise, “Yeter” diyebilme şanslarını daha işin başında kaybetmişlerdir. Onların bir yeterlilik ve doyum hissini yakalayabilmek için tek bir çareleri vardır: hayatlarını bu çürük zeminden kurtarıp daha başka ve sağlam bir zemin üzerinde yeni baştan kurmak. Yoksa, “almaya” programlanmış bir hayat tarzının şurasını veya burasını yamayıp rötuşlayarak onu verimli ve tatmin edici bir hâle getirmek mümkün değildir.
Aslında insanın manevî yapısı, almaya değil, vermeye göre düzenlenmiştir. Vermeyi esas alan bir hayat tarzını benimsediğinizde, bütün taşlar yerine oturmaya başlar. Bunun apaçık kanıtlarını, her iki taraftaki sayısız örneklerinde gözleyebilirsiniz. Taraflardan birinde sürekli açlık, huzursuzluk ve çevreyle uyumsuzluk, diğerinde ise doyum, haz ve çevreyle uyum vardır. Sade hayat gönüllülerinden Janice L. Krouskop, babasının kendisine şu şekilde öğüt verdiğini anlatır: “Bu dünyada bir alanlar, bir de verenler vardır. Alanlar belki daha çok yiyebilir; fakat verenler daha rahat uyur.”

Bilimsel araştırmalar, verenlerin sadece rahat uyumakla kalmayıp, aynı zamanda daha da uzun yaşadıklarına dair ipuçları vermektedir. Ann Arbor’daki Michigan Üniversitesinden psikolog Stephanie L. Brown ve arkadaşlarının 1987’den itibaren beş yıl süreyle 423 yaşlı çift üzerinde yürüttüğü araştırma, açık bir farkla yardımseverler lehinde sonuç vermiştir. Bu araştırma sırasında yaşlılardan 134’ü ölmüş; ölenler arasındaki yardımseverlerin sayısının, başkalarına hiç yardım etmeyenlerin yarısını ancak bulduğu gözlenmiştir.1 Araştırma, henüz ortaya çok net birşeyler koymasa bile, en azından, sağlık ve mutluluğun, insanın manevî yapısıyla çok yakından ilgili olduğunu gösteriyor.

Bizim manevî yapımız, sadece karnımızın doymasına ve fiziksel ihtiyaçlarımızın karşılanmasına bağlı olmayan pek çok unsuru içermekte, oldukça zengin bir duygular âlemini barındırmaktadır. Şefkat, merhamet, muhabbet gibi kavramlar bu manevî âlemin temelinde yer alırlar. Bu duyguların sınırsız bir doyum kapasitesi vardır; çünkü maddenin sınırlamaları bu âlemde sözkonusu değildir. Gözümüz ne kadar aç olsa midemizin kapasitesini aşamayız; ancak kalp ve ruhun kapasiteleri, doydukça genişleyen ve genişledikçe hazzı artan bir özelliğe sahiptir. Bu hazzı yakalayan, yine doymak bilmez; fakat bu bir tatminsizlik değil, tekrar tekrar yaşanan ve kolayca tanımlanamayan bir tatmindir. Cömertliğiyle ünlü iş adamlarımızdan Osman Alptekin, “Vermeye doyamıyorum” derken, doyumsuzluğunu değil, doyumdaki sınırsızlığını ilân ediyordu. Ancak bu manevî tatmin sofrasından nasip alabilmek için, insanın herşeyden önce iştahını ve manevî sindirim sistemlerini buna göre ayarlaması ve eğitmesi gerekir. İnsanın manevî gelişimini esas alan terbiye sistemlerinin, özellikle dinlerin “vermek” üzerinde bu kadar önemle durmalarının nedeni budur.

Burada, tüketim uygarlığının değer sistemiyle bütün bağları koparmak zorunda bulunduğumuzu görmeliyiz. Çünkü, “vermek” kavramıyla açılan kapıda, daha ilk adımda bizi karşılayan şefkat, merhamet, muhabbet gibi duyguları geliştirmek ve tatmin etmek bir yana dursun, onlara hayat hakkı tanımak bile bu uygarlığın tahammül edebileceği birşey değildir. O felsefede birbirinin yardımına koşan, başkalarının iyiliği için kendisini zarara sokan insanlar için yer yoktur. Eğer yardıma muhtaç bir insan varsa, orada yolunacak bir kaz var demektir. Faiz sistemi bu yamyamlığın bir tercümesidir. Sıkıntıya düşen insana, tüketim uygarlığı yardım elini uzatacak yerde para satar ve onun sırtından yeni bir kazanç sağlar. Amaç, mümkün olduğu kadar çok kişiyi borç tuzağına düşürmek; alacağını tahsil ederken de mümkün olduğu kadar çok para toplamaktır. O yüzden, aldığınız bir krediyi vaktinden önce ödemeye kalkarsanız ceza yersiniz! Ödemeyi geciktirirseniz, bu defa da birkaç ay geçmeden borcunuz inanılmaz rakamlara yükselir. Böyle bir kredi kartı mağduru, bankasına başvurduğunda kendisine “Bir tefeciden para alıp borcunuzu kapatın” şeklinde akıl verildiğini anlatıyor.2 Vasatî bir Amerikan vatandaşı, 2000 yılı itibarıyla cebinde dokuz kredi kartı taşıyor ve bunlardan birinin borcunu diğeriyle kapatarak durumu idare etmeye çalışıyordu. Aynı yıl, bankalar Amerikan vatandaşlarının adreslerine 3 milyar 300 milyon kredi kartı teklifi içeren reklam malzemesi daha gönderdiler! Hane başına 30 kart teklifi anlamına gelen bu kampanya, herbir Amerikan hane halkını 30 bin dolar borca sokma amacını taşıyordu.3 Ülkemiz de aynı yolda, 2002 yılı itibarıyla 15 milyonu aşan kredi kartı ve bir milyon kart mağduru sayısıyla, kendi çapında, pek de mütevazi sayılmayacak adımlarla ilerliyor.4 Bu çizgiyi on, yirmi, otuz, elli, yüz sene sonralarına doğru uzattığınız zaman, tüketim toplumunun nasıl bir kompozisyon arz edeceğini tasavvur edebilen var mı?

Faziletin başladığı yer

Kredi kartları, borç ve faiz konuları bir bütün içinde ayrıntı gibi görünse de, bir sistemi ve bir zihniyeti bütün açıklığıyla ortaya koyan, tüketim uygarlığının insana hangi gözle baktığı konusunda kimsede en küçük bir şüphe bırakmayan nirengi noktalarıdır. Buna karşılık, faziletleri parlatan ve insanî değerleri ortaya çıkaran sistem ve zihniyetler de aynı referans noktalarında değerini açığa vurur. Vermek ve almak kavramları, böylece, iki uygarlık arasında geniş bir savaş alanı oluşturur ki, burada bir taraf vahşetini, diğer taraf faziletini bütün netliğiyle ortaya koyar. İşte, Batılı uygar insanın hemen cebine birkaç kredi kartı sokuşturuvereceği kimselere karşı çeşitli kutsal kaynakların öğütlediği davranışlara birkaç örnek:

Borçlu sıkıntıda ise, kolaylığa ulaşıncaya kadar ona süre tanıyın. O borcu bağışlamak ise, bir bilseniz, sizin için daha da hayırlıdır. — Kur’ân, 2:280.

Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe hayra erişmiş olmazsınız. — Kur’ân, 3:92.

Sizden birine ölüm gelip de “Rabbim, ne olurdu ecelimi yakın bir zamana tehir etseydin de sadaka verip salihlerden olaydım,” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden hayırda harcayın. — Kur’ân, 63:10.

Cimrilik ve iman, bir kulun kalbinde bir araya gelmez. — Hadis-i şerif.

Hiçbir gün yoktur ki yeryüzüne iki melek inip de onlardan biri: “Yâ Rab, infak edene halef ver (bağışlayana, bağışladığı şeyin yerine yenisini ver)” diye, diğeri de: “Yâ Rab, imsak edene (bağışlamayıp elinde tutana) telef ver” diye dua etmesin. — Hadis-i şerif.

Eğer bir Hıristiyan kendisini geçindirecek paraya sahip olur, ama kardeşini ihtiyaçta görüp de ona yardım etmezse, onda Tanrının sevgisi nasıl yerleşebilir? —Yuhanna’nın Birinci Mektubu, 3:17.

Gizlice veren kimse Mûsâ’dan büyüktür. — Talmud.

Tek bir mumla binlerce mum yakılır; yine de mumun ömrü kısalmaz.— Buda.

Bunlar gibi, sayfalarca uzayacak, hattâ kitaplar doldurabilecek öğütlerden hiçbirini tüketim uygarlığının kaynaklarında bulamazsınız. Eğer bulmak mümkün olsaydı, dünya, bugünkü kan ve sömürü dünyasından çok farklı bir dünya olur; birbirlerinin kötülüğünden korunmak, insanların bu dünyadaki başlıca gailesi hâline gelmezdi. Bereket versin, tüketim uygarlığı, herşeyi kendisine benzetmeyi de başaramamıştır. Başarsaydı, bu dünya pek çok şeyden yoksun hâle gelirdi. Meselâ şiirsiz veya müziksiz bir dünyaya razı olur muydunuz? Tüketim uygarlığını bir hayat tarzı olarak benimsiyorsanız, buna katlanmak zorundasınız demektir. Çünkü insanları sanat eseri vücuda getirmeye ve var olan eserleri takdir etmeye sevk eden yetenekler, tüketim toprağında neşvünema bulamaz. Bunun tersi de aynı ölçüde geçerlidir. İnsanî değerlerin inkişafına elverişli zeminlerde de hırs, cimrilik, bencillik gibi duygular teneffüs etmekte zorlanırlar ve, bir süre sonra, insanın manevî gelişiminin önünde bir engel olmaktan çıkarlar. Ne kadar dolaşırsak dolaşalım, sonunda herşeyin, insanın ağzından çıkacak bir kelimeye bağlı olduğu noktaya geliyoruz: “Yeter.” Ve bu söz de, insanın bakışının, almaya değil, vermeye odaklandığı oranda kolaylıkla söylenebiliyor.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 09 Ekim 2010, 10:41:19 Gönderen: ezelinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Veren elin üstünlüğü
« Posted on: 06 Mayıs 2024, 08:21:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Veren elin üstünlüğü rüya tabiri,Veren elin üstünlüğü mekke canlı, Veren elin üstünlüğü kabe canlı yayın, Veren elin üstünlüğü Üç boyutlu kuran oku Veren elin üstünlüğü kuran ı kerim, Veren elin üstünlüğü peygamber kıssaları,Veren elin üstünlüğü ilitam ders soruları, Veren elin üstünlüğüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes