> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek  (Okunma Sayısı 691 defa)
27 Kasım 2010, 15:46:30
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 27 Kasım 2010, 15:46:30 »



Özgünlük; Kendimiz Olarak Kalabilmek


İletişim; insanların ihtiyaç sıralamasında birinci sırada yer alan zaruri gereksinimlerindendir. Tıpkı ekmek ve su gibi… İşte tarih de bir iletişim – etkileşimin sonucu olarak ‘bugün’e ulaşmıştır. Bu da etkilenmeyi beraberinde getirmiştir. Doğal olarak her toplum, komşusu ve haberdar olduğu toplumlardan az ya da çok, olumlu veya olumsuz, isteyerek ya da istemeyerek etkilenmektedir. Bu rivayetlerden yola çıkarak tarihi doğru okumak ve ibretler almak gerekir lakin bir şartla: Tarih ilminin yöntemlerinden biri olan; her tarihi dönem ve olay kendi şartları ve zamanı içerisinde değerlendirilmeli ve anlaşılmalıdır.

İnsan topluklarının yaşayış ve düşünüşleri, kültürel birikimleri sonraki nesillere mirastır. Bu mirastan en iyi ve en doğru şekilde faydalanmak için yaklaşım şeklinin de samimi niyet ve doğru yöntemlerden geçtiğini bilmek gerekiyor. Eldeki malzemeye bazı önyargılarla bakmak, mevcut bilgileri ona onaylatmaya çalışmak ahlaki olmadığı gibi ortaya fayda çıkaracak bir okuma şekli de değildir.

Tarihi birikimden ibretler alırken yanlış bir anlama metodu sonucunda elde edilen yanlış sonuçlar, hayata kolaylık değil zorluk katar. Bunun sebebi de ‘anlama’ ve ‘akletme’ melekesinde yaşanan daralma ve kaymalardır denebilir.

Aslında toplumsal bağı güçlü kılan ve hayata yüce bir anlam kazandıran ‘tevhid’ in hayattan uzaklaştırılmasıyla bu ‘anlam kayması ve daralması’ süreci başlamıştır. Bir bakıma tevhid’i hayattan uzaklaştıran bu değişim, aynı zamanda ‘vasat’ çizgisinden uzaklaşıldığının da göstergesidir. ‘Ruhçu’ ve ‘maddeci’ yaklaşım bunun ezeli numuneleridir.

İletişim araç ve gereçlerinin artmasıyla birlikte, etkileme ve etkilenmenin ciddi boyutlarda gerçekleşmesi kaçınılmaz olmuş ve bu, büyük sorunlara da kapı aralamıştır. İslam üzerinde oynanan oyunların çeşitliliği, kutsallara yönelik tahrip ve değersizleştirme çabaları (profanlaştırma), modernizmin din ile savaşı ve özellikle ‘takva’yı hedef alışı, halkı Müslüman ülkelerde büyük oranda başarıya ulaşmış bir çaba olarak gözükmektedir. Medeni olmanın, adaletli bir toplumun ölçütlerinin insanlar tarafından (hele de kapitalist insanlar) belirlenmesi, sorunu dünya ölçeğinde zulme dönüştürebilmiştir. Zira bu şekilde, tüm insanlar arasında ittifak edilen bir model sunabilmek, imkânsız gibidir. Hâlihazırda, güçlü olanın dayattığı veya bal diye sunduğu model sekülerdir ve aslında zehirdir. Bunun karşısında öncelikli hedef kitle olan Müslümanlar, yukarıda geçen bazı sebeplerle asıl olandan kopmuş ve birçoğu mustaz’af kılınarak etkile(n)meye, dayatılmaya açık hale getirilmiştir.

Bu dönem insanların aşama aşama birer birey haline getirildiği, bireyin ve evrenin kutsaldan arındırılmaya çalışıldığı bir süreçtir. Öykünmenin revaç bulduğu bu dönemde, insanın en önemli yitiklerinden biri ‘özgünlük’ olmuştur. Bireylerin birilerine benzemek için çaba sarf ettiği bir zamanda, Müslümanlığıyla tanınanlar da ezilmişlik / aşağılık psikolojisinin etkisinde, ithal yaşantı ve fikirlerle idare etmeye çalışıyorlar. Hâlbuki Modernizmin sunduğu alternatifler ancak taklit ve sömürüye açık, zayıf kişilikli insanların aldanışı olabilir.

Konuyu biraz daha somutlaştıralım. Yukarıda bahsettiğim, Modernizmle gelen etkilenme süreciyle birlikte ‘modern’ giyim – kuşamlar da geniş bir kitle tarafından kabul görür oldu. Aslında bu süreç bir giyim kuşam sorunu olmaktan öte ‘şahsiyet’ ve ‘kimlik’ sorunudur. Bu önermemiz, Modern giyim kuşama öykünenler kimliksiz diğerleri kimlikli insanlar demek değildir. Fakat insan doğruları tespit etmede ve sahip olduğu doğruları savunma ve onlara sarılma sürecinde bir anlamda ‘kimliğini’, ‘kararlılığını’, ‘duruşunu’ ortaya koymuştur. Ama doğruları sahiplenmede de, onları savunmada da münekkit değil de savruk yaşayanların, hasbelkader sahip oldukları doğruları feda etmeleri de savrukça olacaktır.

Şayet ‘Müslümanlar Allah’ın kitabına uyarak kendi meselelerini Allah’a ve Resulüne götürselerdi bu ezikliği ve çelişkiyi yaşamazlardı.’ Batıcı hayat tarzının alternatifi neden bulunmaya çalışılır, anlamak zor. İslam başlı başına bir yekünü temsil eder. Birilerinin çağdaş, muasır medeniyet, bilim, akıl çığırtkanlığı yapmasına karşı; Müslüman, dininin adamı olmaya ve dininin adamı olma vasfıyla konuşmaktan neden utanır hale gelir? Medyatik hocalar bir yana, bazı entelektüellerin Paris modasını veya lüks giyinmeyi taltif edercesine, arayış içerisinde yazılar kaleme alarak veya söylemler geliştirerek; Müslüman erkeğin ve özellikle kadının bu modadan geri kalmamasını, en iyisini giymeleri gerektiğini belirtmeleri, nasıl bir duygu depreşiminin tezahürüdür?

Görünen odur ki ‘insanların ekseriyetinin’ bir münasebetle içine düştükleri refah ve lüks, din konusundaki gayretlerini öldürmektedir. Müslümanın dinindeki sebatı ve vakarı ne güzeldir.

Madem ki ‘Rasul de bizim için güzel örnekler vardır.’ O halde Peygamberin yaşam tarzına ve sahip olmak istediklerine de bakmamız icab eder. Kur’an O’nun hanımlarına dünya nimetleri konusunda bir nasihat vermektedir. Aslında bu bir ölçüye de işaret eder.

Bakınız döneminin en görkemli, kapitalist ve lüks hayat anlayışlarına sahip konstantin krallarına, bakınız acem şahları ve mısır mukavkıslarına, peygamber nasıl da ayrışıyordu bunlardan! En azından saç, sakal, bıyık, kıyafet, mal ve makama bakış açısı gibi konularda, daha yakınındaki müşrik ve Yahudi toplumlarıyla farklılaşması bile çok şeyi göstermektedir bize? Sahabe toplumu da insandı ve iletişime geçip etkiliyor ve de etkileniyordu birbirlerinden. Demek ki peygamber onlara etkilemeleri için İslam yaşam tarzına ve üslubuna sıkı sıkıya bağlanmayı öneriyordu. Daha değerli olanı göstererek, ellerindekilere niçin sahip olduklarını onlara öğreterek bir ölçü ve dolayısıyla mala sekülerce bakanlara karşı köklü bir tavır da koymuştu. Ama bu karşı-yaşam tarzı ‘reaksiyoner’ değil, köklü bir bakış, köklü bir anlayış ve kavrayışın sonucu ortaya çıkan bir durumdu. Buradan hareketle bir dönem ‘radikal’ tutumlarla arz-ı endam edenlerin kısa bir sürede modernleşmesinin arka planını görmek hiç de zor olmasa gerek.

Rasul ve sahabelere İslam ve varılacak olan cennet yetiyordu; “yaptıklarımızın karşılığında ne var Ya Resulullah!” diyor ve “Cennet” cevabını alınca, “iyi bir alışveriş” diyebiliyorlardı. Bunların salim bir fikrin yansımaları olduğu görülmelidir. Çünkü bir eylemi besleyen arka planı göz ardı etmemek gerekir.

Diğer taraftan insan, her ne olursa olsun ancak fıtratının ve aklının gereği olarak ‘kendi’ olmalıdır. Ebu Bekir gibi bir tavra sahip olmalıdır. Bu ‘kendi’ olarak kalınabilmesi için şarttır. Allah katında değer bulan ve hesabı kazanacak nefis budur.

İslam, batı(l) hayat tarzı ve değer yargılarına karşı alternatifler meydana getirecek, onun karşısında zayıf kalıp, dayatılanı ya da özendirileni kabul edip yaşatacak bir din değildir. Bilakis İslam, Allah katında kabul gören tek dindir ve ilk insandan beri var olan bu din insanlara alternatif olarak sunulmamıştır. Zira alternatiflik; taklide de kapı aralayan, bir noksanlık ve zafiyettir. İlla alternatif yaşam biçimi denilecekse, Müslüman’ın alternatif yaşamını ortaya koyan da Allah’tır. İslam hiçbir şeyde açık bırakmayacak şekilde, gerekli durumlarda çareler sunarak, insanların yaşaması için hayatı kolaylaştırmıştır.

Dolayısıyla Müslüman batı medeniyetinin kültürel ve entelektüel çevresinde oraya çıkan, doğal olarak da batının ihtiyaçlarına ve dünya görüşüne bir cevap olan disiplinlere, anlayış ve yaşayışlara teşne olmamalı, akletmekten uzak kavrayışlara ve mistik hayat tarzına da prim vermemelidir.

Hem batı(l) yaşam tarzını hem de kendi geçmişini taklit eden bir topluluk, akla ihtiyaç duymadan yaşamaya çalışıyordur ve böyle insanların münevver insanlara ve bunların oluşturacakları münevverce bir medeniyete de tahammülleri olmaz.



Yunus Polat
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek
« Posted on: 26 Nisan 2024, 05:47:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek rüya tabiri,Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek mekke canlı, Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek kabe canlı yayın, Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek Üç boyutlu kuran oku Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek kuran ı kerim, Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek peygamber kıssaları,Özgünlük kendimiz olarak kalabilmek ilitam ders soruları, Özgünlük kendimiz olarak kalabilmekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes