> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı?  (Okunma Sayısı 14480 defa)
18 Kasım 2010, 15:45:00
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 18 Kasım 2010, 15:45:00 »



İslam’ı Okumaya Ve Öğrenmeye Nereden Başlamalı?


İslam’ı okumaya ve öğrenmeye yahut islam anlayışını oluşturumaya Kur’an’dan başlamak gerekir. Çünkü Allah’ın indirdiği, insanları sorumlu tuttuğu ve eğriliği olmayan kitap, Kur’an’dır. “Yolun doğrusunu Allah gösterir”(16 Nahl/9). “Hiçbir eğriliği bulunmayan Kitabı kuluna indiren Allah’a hamd olsun”(18 Kehf/1). “ Şüphesiz bu Kur’an en doğru yola götürür”(17 İsra/9). “Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve alemleri uyarmak üzere kuluna hakkı batıldan ayıran Kuran'ı indiren Allah yücedir”(25 Furkan/1-2). “Bu, dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah sakınmanız için bunları size tavsiye eder”(6 Enam/153).

İlk dönemlerde İslam’ın öğrenilmesinde önce Kur’an, sonra sünnet, sonra ilahiyat bilimleri, sonra halk islamı, sırası izlenirken, bu sıralama zamanla altüst olmuş ve önce halk islamı, sonra ilahiyat bilimleri, sonra hadis, sonra Kur’an, şeklinde oluşmuştur. Böylece gerek halk islamında, gerek ilahiyat bilim dallarında, gerekse rivayetlerde söylenenlere çok zaman Kur’an uydurulmuştur. Oysa din olarak söylenenlerin ve yapılanların doğruluğu ve geçerliliği ancak Kur’an’a uygunlukla sözkonusu olabilir.

Kur’an’dan başlayarak din anlayışı oluşturulduğu ve ondan hareket edildiği zaman kişinin zihninde Kur’an’ın şekillendirdiği bir ölçü ve bir bakış açısı oluşur. Kur’an’ın oluşturduğu bu anlayış ve ölçü, dosdoğru yol/sıratı mustakim’dir. Artık okunanlar ve söylenenler okunup değerlendirilirken hepsi bu ölçü, bu yol ve bakış açısıyla değerlendirilir ve Kur’an’a uygun olup olmadıkları yahut ne oranda ona uygun veya aykırı oldukları belirlenir. Böylece Kur’an hem hareket noktası ve yolu aydınlatan ışık olur, hem de İslâm adına söylenen/yazılan bütün şeyler üzerinde egemen ve ölçü olur. Çünkü Kur’an hidâyet/kılavuz, ışık/nur, furkan/ayraç, delil/burhan’dır.

Bu anlayış ümmet  arasında, islamın ilk döneminde olduğu gibi, ortak bir anlayış, ortak bir perspektif, ortak bir kimlik, ortak bir hedef, ortak bir ideal ve ortak bir strateji meydana getirir. Böylece insanlar arasında Kur’an’a aykırı anlayışlar asgari/minimum düzeye iner ve müslümanlar “dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, herbir fırkanın da kendisinde bulunanla sevindiği...”(30 Rum/32) topluluklar gibi olmazlar. Böylece dinsel ve sosyal değişik bilim dallarında insanların söylediklerinden hareketle oluşan fırka ve grupların ortaya çıkması da minimum/asgari olur. Aralarında ihtilafların çıkması azalır ve çıkan ihtilaflar “Ey İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygamber’e ve sizden yöneticilere itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun çözümünü Allah'a ve  Peygamber’e bırakın. Bu, daha iyi ve sonuç olarak  en güzeldir. “(4 Nisa/59) âyetinin belirttiği şekilde Allah’a ve Resulü’ne götürülerek çözülür. İslâm’ın başlangıcında toplumun dirilişi bu yöntemle gerçekleştiği gibi, çağımızda ve her dönemde de ancak bu yöntemle gerçekleşir.

Bütün kutsamalara karşın Kur’an’dan uzaklaşma yahut bir yazarın deyişiyle Kur’an’ı kılıflara koyup kefenleme veya ölülere ağıt kitabına çevirme sonucunda meydana gelen bu cehalet, erozyon, bozulma, çözülme ve çöküş ancak İslâm’ın başında gerçekleşen ilk denemede olduğu gibi Kur’an’a dönüşle, onu hareket noktası ve ölçü, motor ve yol haritası, hayat veren bir kaynak yapmanın sağlayacağı bilgi ve anlayışla, göstereceği hedef ve ideale sahip olmakla tersine çevrilebilir. Aksi halde ilkbahar yağmurları gibi zaman zaman şurada burada ortaya çıkan yenileşme hareketleri konjönktürel, ulusal, mezhepsel/fırkasal ve yerel/lokal olmaktan öteye geçemez. Bunun da ümmetin iki yakasının bir araya gelmesine yeterli olmadığı İslâm coğrafyasının hemen her bölgesinde denenmiş ve görülmüştür. Bugün de hala aynı kısır döndü içinde dönülmektedir. Çünkü Kur’an eksenli gelişmeyen veya gerçekleşmeyen yenileme hareketlerinin her birinin tonu, rengi, boyutu, hacmi ve perspektifi farklı olup yerel veya ulusal, hatta mezhepsel ve konjönktürel olmaktan öteye geçmez. Bu da İslâm coğrafyasında söylemi ve eylemi birbirinden farklı adacıkların oluşmasına ve ortak bilincin kaybolmasına yol açmaktadır. Bunun en açık göstergesi de, kadınların kırk renkten kırk yamalı seccadesi gibi, günümüz İslâm coğrafyasında her bölgenin kendisine özgü bir İslâm anlayış ve yaşayışının sergilenmesidir.

Bu farklılaşma öyle boyutlara ulaşmaktadır ki ulusal, siyasal, mezhepsel halk islamının oluşturduğu anlayışlarla müslüman kesimler birbirlerinin aleyhine ortak düşmanları olanlarla işbirliği yapmakta veya düşmanın saldırılarına karşı  kör, sağır ve dilsiz gibi davranmaktadır. Geçmişte böyle olduğu gibi bugün de siyasal, ulusal ve mezhepsel anlayışların hakim olduğu endişelerle müslümanların bir kesimi diğer kesime karşı işgalci emperyalistlerle ya işbirliği yapmakta yahut  işgal ve katliamlarına seyirci kalmaktadır.

Farklılıkların doğal olmasıyla ve değişik düşüncelerin seslendirilmesiyle bunun bir ilgisi yoktur. Çünkü bu çok renklilik ve çok seslilik, bir sofradaki yemek çeşitleri anlamında Kur’an çerçevesinde ortaya çıkan bir çeşitlilik değil, Kur’an’a yabancılaşma, çizgisini yitirme, ona ters düşme ve başka vadilerde dolaşmanın oluşturdugu bir çeşitliliktir. Başka bir deyişle, sofradaki yemeklerle beraber yemek niyetine yenilen veya içilen birer zehir gibi öldürücü şeylerdir. Bütün müslümanları ilgilendiren hayatî sorunlar ve olaylar karşısında toplumsal otoritelerin veya kanaat önderlerinin her birinin ayrı telden çalması, birbirlerine yabancılar gibi davranması, aykırı  düşünceler ve tavırlar sergilemesi ve en kötüsü Kur’an’la bağdaşmayan düşünceler seslendilmesi bunun göstergesidir. Kur’an’a yabancılaşma ve ona ters düşmelerin oluşturduğu bu çok seslilik veya çeşitlilik, yerel ölçekte müslümanların önünde en büyük engellerden olduğu gibi, global ölçekte de İslâm coğrafyasının en büyük handikapıdır.

 Örneğin, Birleşmiş Milletler’de Filistin’in işgalini onaylayan ve Cezayir’in bağımsızlığına karşı Fransa’nın safında yer alan müslümanlar olaya daha çok etnik, mezhepsel, bölgesel, siyasal ve ekonomik perspektiflerden bakarak Kur’an’a aykırı ve birbirlerine zararlı tavırlar sergiledikleri gibi, bugün Filistin’in yanında Çeçenistan’ı, Afganistan’ı ve Irak’ı emperyalizmin işgal etmesine de daha çok etnik, mezhepsel, bölgesel, siyasal ve ekonomik perspektiflerden bakarak Kur’an’a yabancı ve aykırı tavırlar sergilemektedir. Hatta emperyalistlerin vereceği bir koltuk veya yandaşlarına sağlayacağı bir ayrıcalık uğruna İslâm’a ve müslümanlara karşı onlarla işbirliği yapmaktan çekinmemektedir.

Bunun en büyük sebebi de müslüman halkların düşünce ve anlayışlarının Kur’an merkezli ve Kur’an ölçekli oluşması, hepsinin ortak anlayış ve düşünceye sahip olması yerine, zamanla bulanık olarak oluşan ve ulusallaşan alt bilgi ve kültürlerden hareketle oluşması ve bunun belirleyici egemen ölçü haline gelmesidir.

Bilmeliyiz ki halk İslâmı diyebileceğimiz toplumun kültüründen başlayarak İslâm anlayışlarını oluşturan insanların İslâm’ının, bu aşamada kaldıkları sürece, Kur’an İslâm’ına uygun olması mümkün değildir. Çünkü bu insanlar ilk elden veya ilk kaynaktan İslâm’ı almak ve öğrenmek, bilgilerini, bakış açılarını, değer yargılarını ve kriterlerini ona göre oluşturmak yerine, sondan başlayarak toplumda oluşan kirlenmiş anlayışlardan almakta, öğrenmekte, değer yargılarını, ölçü ve kriterlerini ona göre oluşturmaktadır. Bu öğrenme ve anlama sürecini ilk basamak olan Kur’an’a kadar çıkarmadıkları, ölçülerini ondan almadıkları ve değer yargılarını ona göre oluşturmadıkları, bilgilerini onunla test etmedikleri taktirde, ister istemez olaylara halk İslâm’ının veya toplum kültürünün kafalarında oluşturduğu şablon, perspektif ve ölçütlerle bakacaklar, bu kültürle doğruluğunu ve yanlışlığını değerlendireceklerdir. Öyle ki ya kendileri anlamak için okuduklarında veya başkaları kendilerine anlattığında Kur’an’ın söylediği birçok şey, kültürün kafalarında önceden oluşturduğu şablona veya ölçüye aykırı düşeceğinden onu şablonlarına uydurmak için tevillerle uydurma yoluna gideceklerdir yahut red edeceklerdir ve bunu söyleyen kişilere cephe alacaklardır. Bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bir dostumuz,bunula ilgili bir anekdotu naklederek şöyle der:

“Geleneksel kültüre göre inancını şekillendirmiş, muhafazakar, cumadan cumaya namaz kılmakla yetinen, oruç tutan bir arkadaşım, bir gün elinde “Yasin Suresinin Faziletleri” isimli bir kitapçıkla yanıma geldi. Kitapçığı bana göstererek bir sorusu olduğunu söyledi ve cevap vermemi istedi. Yasin suresinin tercümesini/mealini okuduğunu ve ilk kez Kur’an’dan mealen bir şey okuduğunu, okuduğu şeyi yazanın (meali yapanın) saçmaladığını, böyle bir saçmalığın Kur’anda olamayacağını belirterek: “Alçak ve şerefsiz adam (!) nasıl böyle bir şey diyebiliri/yazabilir? Türden itirazlarla hakerette bulundu.

Arkadaşım, buna benzer birçok şey söyleyip ve meal yapana oldukça ağır hakarette bulunduktan sonra, yaptığı davranışıh doğru olduğundan emin bir yüz ifadesiyle, benim düşüncemi sordu. Kendince, Kur’anın yüceliğini korumak amacıyla böyle davranmıştı. Evet, Kur’anı savunma adına, kitapçığın sahibine omadık hakaretler yapmıştı. Çünkü inandığı kitabı korumak, inancının bir gereğiydi ve o da inancının gereğini yapıyordu.

Bundan dehe ecınecek bir durum olamazdı. Arkadaşım, hayatında ilk kez Yasin suresinin  Türkçesini/mealini okumuş ve okuduğu şeyi saçma bulmuştu. Onun saçma bulduğu şey, surenin orijinali değil, mealiydi. Çünkü Kur’anan inanan/iman eden biriydi. Onun kafasındaki Kur’an anlayışına okuduları uymamıştı. Ken...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı?
« Posted on: 19 Nisan 2024, 09:20:30 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı? rüya tabiri,İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı? mekke canlı, İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı? kabe canlı yayın, İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı? Üç boyutlu kuran oku İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı? kuran ı kerim, İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı? peygamber kıssaları,İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı? ilitam ders soruları, İslamı okumaya ve öğrenmeye nereden başlamalı?önlisans arapça,
Logged
13 Mart 2014, 15:53:19
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #1 : 13 Mart 2014, 15:53:19 »

Selamünaleyküm kardeşlerim;

Tefsircilerden çok kişi bu inceliği kavrayamadığından, kipteki harf çokluğunun anlamın çokluğuna delalet ettiği gerekçesiyle, Rahmân kelimesinin anlamının Rahîm kelimesinin anlamından daha geniş olduğunu sanmıştır. Halbuki bu, gülünç bir gerekçelendirmedir. Çünkü kelimelerin delaleti, vaz’ına/yüklenen ilk anlama bağlı olup harflerinin azlık veya çokluğuyla bir ilgisi yoktur....”(Dipnot: Ebu’l-Kasım el-Hûî, el-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, 438, Müessesetu’l-A’lemi, Beyrut, 1974, üçüncü baskı).
İnsan ne 8 ne de 10 yaşında 5 yaşında başlayacak İslamı  öğrenmeye....
Gerekirse 3 yaşında ... Çoğu kimseler bu sebeple namaz kılmıyor  çünkü İslam yaşını geçmiş durumda...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

15 Kasım 2014, 16:32:38
Melda

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.670


« Yanıtla #2 : 15 Kasım 2014, 16:32:38 »

saolun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes