Konu Başlığı: Otantik Gerçekler Gönderen: Zehibe üzerinde 19 Eylül 2009, 22:29:11 (http://photos-h.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs231.snc1/7822_125577057637_89361212637_2614183_4236035_n.jpg) Hayatın akışına kendimizi bırakmış gidiyor, bir kez olsun geçmişe dönüp bakmıyoruz. Gözlerimizi kapatıp geçmişe ait gün ışıklarını görmek istemiyoruz. Yalnızlığımızı hissedip geleceğe daha hırsla koşuyor, kimi zaman neşe içinde, kimi zaman hüzünle adımlıyoruz hayatı. Hayatı her adımlayışımızda da, neleri kazanıp neleri kaybettiğimizi anlayamıyoruz. Çoğu zaman hayallerin peşinden koşup yoruluyor, kuruyan dudaklarımızı serinletecek geleceğe bakıyoruz. Niçin? Hayatın tınısına bir ahenk katmak için mi; yoksa yalnızlığımızı bir kez daha unutmak için mi? Aslında yaptıklarımızdan utanmak mı bunun adı, yoksa bir pişmanlık mı? Kimi zaman dostlarla geçirilen neşe dolu anlarda, unutmak hayatı ve yapılanları... Niye özeleştiriden bu kaçış, yanlışı sorgulama yeteneğini kaybediş? Kum saati dünden daha hızlı akıyor, her geçen gün haznesini eskisinden daha hızlı dolduruyor. Bir sır vermek istiyor herkese, sessizce... Bu sessizlik bir var oluşa koşmak için değil mi? Hayat, istediklerimizi hep az veriyor veya biz doyumsuzuz. Olabilecekleri şimdiden görmek yerine, körebe oynamayı tercih ediyoruz. Hayat yarışında kim daha uzun koşuyor ki? Bazıları bu yarışta soluksuz kalıp gittiği halde, üzerlerine basıp umursamazca devam ediyoruz. Hayatımızı eğlence yerlerinde içtiklerimizle eritiyoruz. Her yudumda hatalarımızın eridiğini düşünerek rahatlıyor, ardından bir kahkaha atıyoruz. Bir an için çocukluğumuza dönüp çevremizdekilere, küçükken defter yapraklarını kıskaç ile nasıl düzelttiğimizi anlatıyor; ama büyüdüğümüzde yaptıklarımızdan bahsedemiyoruz. Hangimiz, bir ayna karşısında ağlayabildi? "Bu ben miyim, yoksa başkası mı?" diyebildi. Kırılan hep ayna olmadı mı, gerçekleri yansıttığı için ilk taş ona atılmadı mı? Hata aynada mı, yoksa bizde mi? Oturup düşünmek yerine, hayatı umursamamak belki daha kolay geldi. Bu umursamamanın sonucunu düşünmek bile istemedik. Bunun sonucu olarak da, hayat vadisinde yalnızları oynadık; kalabalıklar arasında yerimizi aldık. Çoğunluğun içinde kendimize bir güç aradık. İçimize yönelmek yerine, geçici heveslerde soluğu aldık. Her soluk alışımız, bizi daha da tıkadı. Kimi zaman nefes alamaz olduk; ama sebebini öğrenmek istemedik. Öğretmek isteyenlere de dönüp bakmadık. İç sıkıntımızı vitrinlere bakarak giderdik, kimi zaman indirimli yaşadık, kimi zaman pahalı. Hep güzel yaşamayı arzu ettiğimiz halde, iç güzelliğini bir türlü yakalayamadık. Maskeli balolarda yüzlerimizi yeniledik. İçimizde bir ses hep yankılandı; ama onu hep bastırdık. Nereye kadar bu kaçış? Vicdanımızı dinleme zamanı gelmedi mi? Geldi de geçiyor. İçimiz kurudu, bir yudum suya hasretiz. Hep birileri gelsin diye bekledik. Birilerinin gelmesi yerine, biz bir şeyler yapmaya çalışmadık. Artık, kum saati devrede, ritmik tanelerini daha hızlı atıyor. Güneş geceye daha hızlı koşuyor. Dün, hafızalarda eridi gitti, bir film şeridiydi bizim için. Geçmişin tuvaline bir beyaz boya çekme zamanı geldi herhalde. İçimizdeki yalnızlık vadisinde bir ses duyuluyor, bir çağrı bu... Gerçeğe ve doğruya, güzele ve Hakk'a... M.Emin Kanmaz Konu Başlığı: Ynt: Otantik Gerçekler Gönderen: Ekvan üzerinde 30 Ocak 2011, 21:50:47 Artık, kum saati devrede, ritmik tanelerini daha hızlı atıyor. Güneş geceye daha hızlı koşuyor. Dün, hafızalarda eridi gitti, bir film şeridiydi bizim için. Geçmişin tuvaline bir beyaz boya çekme zamanı geldi herhalde. İçimizdeki yalnızlık vadisinde bir ses duyuluyor, bir çağrı bu... Gerçeğe ve doğruya, güzele ve Hakk'a... Kulağımızı tıkamasaydık o sesi çok uzun zaman önce duyacaktık..O ses ezelden ebede davetti ve hep vardı.. |