> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Ortaçağın karanlığında yaşayan kim?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ortaçağın karanlığında yaşayan kim?  (Okunma Sayısı 667 defa)
29 Ağustos 2010, 13:06:51
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Ağustos 2010, 13:06:51 »



Ortaçağın Karanlığında Yaşayan Kim?

   Demokrasi ve özgürlükleri sadece kendileri için isteyen bir kısım insanlar türban konusu ile alakalı olarak ortalığı toza dumana verdiler. Her zaman olduğu gibi; "biz velvele yaparsak bunlar geri adım atarlar" dediler ama bu oyunları tutmadı. Aksine artık silahları geri tepmeye ve ellerinde patlamaya başladı.

    Anlaşılması güç bir şekilde aleyhlerindeki gelişmelere rağmen hala aynı taktiklere devam ediyorlar. Demek ki, ya akıl ve izandan yoksunlar ya da ağızlarına kadar kin dolular…

    Yalnız, artık bir şey açıkça görülüyor ki, bu ülkede bir takım aklıevvel insanlar kendi doğrularını deli gömleği gibi halkın çoğunluğuna giydiremeyecekler. Kendi inanç ve yaşam şekillerini zorla bütün ülke insanlarına dikte edemeyecekler. Her vatandaş gibi askerlik yapan, vergi veren, vatanını milletini seven, gerekirse bu uğurda canlarını severek feda eden insanlara, inançlarından dolayı ikinci sınıf insan muamelesini reva göremeyecekler. Çünkü halkın çoğunluğu artık bu azınlığın diktatörlüğünden iyice sıkıldı.
Seçimlerde demokrasi ve özgürlük havarisi kesilen ve yasakları kaldıracaklarına dair sözler veren, sonra da "şimdi zaman müsait değil, hele toplumun her kesimiyle bir konsensüs oluşsun, sizin taleplerinize o zaman bakarız", diyerek halkı her seçim döneminde kandırmayı alışkanlık haline getiren siyasileri, halk çok kötü cezalandırmaya başladı. En son yaşadığımız seçimin sonuçlarına bakarak bu gerçeği görebiliriz.

    Yani artık particilik kalmadı. En azından halkın çoğu isme değil iş yapana bakıyor. Bunlar çok güzel gelişmeler. Halk değişti, fakat eski siyasetçilerin kafa yapısı değişmedi. Ama ya çekilip gidecekler ya da böyle hezimetler yaşayarak yeni halkla tanışacaklar. Aynı şekilde; Atatürk ilke ve inkılâpları, laiklik, cumhuriyet kavramları üzerinden koparılan fırtınalar ve yapılan siyasi manevralar da kimseye inandırıcı gelmiyor. Yıllardır aynı istismarla ülke insanını uyutmayı başaranlar, böyle kolay siyasetle artık halkı aldatamıyorlar. Gelişmeler bunu gösteriyor.
Bu arada, dindar halkın her türlü özgürlük talebine karşı kazan kaldırmayı alışkanlık haline getiren, ne meclisi ne halkın iradesini tanımayan, ağızlarına pelesenk ettikleri "Ortaçağın karanlıklarına dönmek" cümlesiyle ancak kendi karanlık ruh hallerini deşifre eden, bilim adamı kisveli garip insanlar da var. Akademik unvan ve kariyerleri ile asla bağdaşmayacak şekilde, Ortaçağ Papazlarının yobazlığı ve baskıcılığıyla düşünceler ve fikirler üzerinde baskı kurmaya, herkesi kendileri gibi düşünmeye ve inanmaya zorlayan, yerine göre bilimsel, özgürlükçü olmakla övünen bu sözde aydın tiplerini anlamakta zorlanıyorum.

    Her fırsatta İslami düşünceyi ortaçağın karanlık zihniyeti ile özdeşleştiren insanların tarih bilgisi ve kültür seviyesini anlamakta da zorlanıyorum. Ortaçağ kimler için karanlıktır, bunu ilkokul ders kitapları bile yazar. Üniversite hocası olmuş, rektör olmuş, bu ifadeyi nasıl kullanır? Demek ki diplomayla cahillik kalkmıyor.

     Herhangi bir ansiklopedi bize ortaçağla ilgili şu bilgileri verir:"Tarihi zamanlardan ilkçağ ile yeniçağ arasındaki devredir. Kesin olmamakla beraber, ortaçağın meşhur olan zaman dilimi, Milâttan sonra 476-1453 tarihleri arasındadır. M.S. 395 tarihinde Roma İmparatorluğu ikiye ayrılmış, 476'da Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştır. Tarihçiler 476 tarihîni ortaçağın başlangıcı kabul etmişlerdir. Bizans da denilen Doğu Roma İmparatorluğunun, 29 Mayıs 1453 tarihînde İstanbul'un fethiyle Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet Han tarafından yıkılmasıyla ortaçağ sona ererek, yeniçağ başlar. Ortaçağın 7. yüzyılda İslâmiyet'in Ortadoğu'da zuhuru ve İslâm medeniyetinin Akdeniz dâhil Asya, Afrika ve Avrupa'da yayılmasıyla başladığını kabul eden tarihçiler de vardır. M.S. 7. yüzyıl, hızlı gelişmeler ve faziletlerin yaşandığı altın çağ olarak da kabul edilir. Bu devirde tarihi bilinen yerleşim alanları Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarıdır.

    Ortaçağ; İslâm medeniyeti ve Türk tarihî bakımından en şaşalı devirdir. Hıristiyanlık ve Avrupa tarihînin de en karanlık devridir. Ortaçağ, Avrupa'da, Endülüs (İber Yarımadası) hariç, cehalet ve taassupla geçmiştir. Osmanlı Devletinin 14. yüzyıldan itibaren Doğu Avrupa'ya hâkim olmasıyla kıtanın doğusu da batısı gibi medenileşmesine rağmen, orta ve kuzeyinin tarihi karanlıktır. Bu çağda Ortadoğu, Orta Asya, Hint Yarımadası, Kuzey Afrika ve Endülüs'te, tarihin en büyük ve medenî devletleri kurularak, hala istifade edilen eserler yapılmıştır. Bu devirde Fransa, İngiltere, İtalya, Papalık ve diğer Hıristiyan devletler, İslâm medeniyeti devletleri ve Türklerle kıyas edilemeyecek kadar geridir. Avrupa'da insan hakları ve hürriyetten söz edilemeyen derebeylik idaresinde, çoğunluktaki köylü ve işçiler serf (esir) durumunda olup, medenî yaşamaktan mahrumdular. Asilzadeler her şeye hâkimdi ve bunlar kale tipi şatoların kıyısında ikamet ederlerken, köylü ve işçiler bunlardan da mahrumdular. Avrupalılar idari, sosyal, eğitim ve öğretim müesseselerinden habersizken, İslâm medeniyetinin hâkim olduğu Ortadoğu, Orta Asya, Hint Yarımadası, Kuzey Afrika ve Endülüs, nadide sanat eserleriyle süslüydü. İslâm devletleri muhteşem müesseselere sahip olup Müslümanlar müreffeh ve modern hayat sürüyorlardı. Halifelik merkezi Bağdat'ta kışın ısıtıcı, yazın serinletici klimaya, temizlik ve günlük ihtiyaçları için en medenî sıhhî tesisata sahipti. Buna en güzel misal Bağdat yakınlarındaki Samarra şehridir.

    Papalık ve derebeylik idaresindeki Hıristiyanlık âlemi ise temizliği ve banyoyu bilmediklerinden yıkanmazlar, ortaya çıkan pis kokuyu gidermek için parfümler kullanırlardı. (Hala bazı ülkelerin tuvaletlerinde taharet musluğu yoktur, örneğin Kıbrıs.) Vaftizleri bozulmaması için yıkanmayan Hıristiyan din adamları ve papanın büyüklüğü, medeniyet tarihçilerinin ifadesiyle, ölümünde cesedinin üzerindeki kir katmeri ve bit sayılarıyla ölçülürdü.

   Avrupalılar, antik devir denilen ilkçağda yetişen Yunan filozoflarının yazdığı eserlerden bile habersizken, İslâm âleminde İbranîce, Lâtince ve Yunanca eserler Arapçaya tercüme edilerek çoğaltılıyordu. İslâm âlimleri milyonlarca cilt eser yazıp, bu eserler her biri bir kültür ve medeniyet abidesi olan halifelik, devlet, şehir, medrese, sultan, bey ve şahsî kütüphanelerde bulunmaktaydı. Dînî ve fennî ilimler çok yayılıp dünyâda ilk defâ üniversite mâhiyetinde pek çok medrese, tıp fakültesi yerinde darü't-tıp, darü'ş-şifâ, darü's-sıhha, bîmârhâne, bîmaristân; gök cisim ve hareketlerini inceleyen rasathaneler kurulup, matematik, astronomi, tıp, fizik, biyoloji, zooloji, coğrafya, mîmarlık sahalarında kitaplar yazılıp eserler verildi.

    Mesela; Bugünkü fiziğin optik (ışık bilimi) sahasında, temel olarak ne görülüyorsa ilk kez ortaya koyan, İslâm Dünyası'nın ünlü fizik âlimi İbnü'l-Heysem, (960-1039) İzafiyet (Rölativite) teorisini ilk olarak fizikî manada ele alan İslâm âlimi El-Kindî, (796 yılında Kûfe'de doğmuştur). Daha çok felsefe, fizik, tıp ve müzik sahalarında çalışmalar yapan Kindî'nin, birkaçı Latinceye çevrilmiş 260 eseri vardır. )

    12. yüzyılın en değerli fizikçilerinden Ebu'l Feth Abdurrahman el-Hazinî, "Kitabu'l-Cevahir" isimli eserinde birçok maden ve minerallerin yoğunluklarının değerlerini doğru bir şekilde hesaplayan Ebu Reyhan el-Birûnî (973-1048).

     Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kelam âlimi olan Ali Kuşçu, (XV. yüzyıl başlarında Semerkant'ta doğdu.)

     Matematik, astronomi ve coğrafya alanlarında araştırma yapmış olan 9. yüzyılda Hârizm’de dünyaya geldiği için Hârizmi (780-850) adıyla anılan ünlü bilim adamının hazırladığı astronomi tabloları asırlarca ilim dünyasında kaynak olarak kullanılmıştır. Astronomi için gerekli trigonometri bilgisi ve trigonometri cetvelleri de bulunmaktadır.

    Dokuzuncu yüzyılda yaşamış, ekliptik eğimi ve Güneşin de kendine göre hareketli olduğunu keşfeden büyük astronomi ve matematik âlimi olan Fergani. (Türkistan'ın Fergana bölgesinden olan Fergani, astronomi, matematik, coğrafya ve mekanik alanlarında deneye dayanan araştırmalar yaptı. Ancak astronomiye daha çok ağırlık verdi. Gök cisimlerinin hareketlerini inceledi ve Batlamyus'un astronomi biliminde kabul gören iddiaları hakkında yankı uyandıran yorumlar yazdı. Kâinatın ve gezegenlerin hacim ve büyüklükleri ile birbirleri arasındaki mesafeleri araştırdı. Araştırmaları sonucu yaptığı saptamalar, Batı astronomisinde Kopernik'e kadar değişmez ölçüler olarak kabul edilerek yüzlerce yıl kullanıldı.)

     Fergani'nin en dikkat çeken çalışmalarından biri ise Güneş tutulmasını önceden belirlemek için keşfettiği yöntemdir. 842 yılında bu yöntemle Güneş tutulmasını önceden saptamıştır. Astronomi, matematik, coğrafya ve mekanik alanlarındaki çalışmaları bu ilim dallarının gelişmesine ve temellerinin güçlenmesine vesile olmuştur. O devirdeki tüm Türkistanlı âlimler ve Avrupalı bilginler üzerinde Fergani'nin etkisi görülmektedir. Latinceye tercüme edilen eserleri, asırlarca Avrupa üniversitelerinde okutuldu).

     Matematik, botanik, tıp, musiki, felsefe ve mantık alanında eserler yazmış büyük İslam âlimi Farabi'nin (870- 950). Yazdığı eserler ders kitabı olarak uzun süre okutulan Farabi, yalnızca İslam âlimlerini değil, kendisinden sonra gelen birçok Batılı bilim adamını da etkiledi.

    Dünyadaki bütün ilim çevreleri tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en değerli âlimlerinden biri olarak kabul edilen İbni Sina (980-1037), Zehravi (936-1013) (Endülüs'ün Zehrâ şehrinde doğan Zehravi, İslam dünyasında ve Batı dünyasında cerrahiyi konu edinen, son bölümüyle tanınan el-Tasrif adıyla bir eser hazırlamıştır.)

     El-Cezeri (1136-1206) yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Cezeri, İslam medeniyetinin ileri olduğu Doğu Anadolu'da Diyarbakır ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ortaçağın karanlığında yaşayan kim?
« Posted on: 26 Nisan 2024, 08:26:05 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ortaçağın karanlığında yaşayan kim? rüya tabiri,Ortaçağın karanlığında yaşayan kim? mekke canlı, Ortaçağın karanlığında yaşayan kim? kabe canlı yayın, Ortaçağın karanlığında yaşayan kim? Üç boyutlu kuran oku Ortaçağın karanlığında yaşayan kim? kuran ı kerim, Ortaçağın karanlığında yaşayan kim? peygamber kıssaları,Ortaçağın karanlığında yaşayan kim? ilitam ders soruları, Ortaçağın karanlığında yaşayan kim?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes