> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Onlar dünya hayatıyla şımardılar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Onlar dünya hayatıyla şımardılar  (Okunma Sayısı 872 defa)
25 Kasım 2010, 16:15:20
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 25 Kasım 2010, 16:15:20 »



Onlar Dünya Hayatıyla Şımardılar…


Modern iktisadi varsayımlar her ne kadar insanı ihtiyaçları sınırsız bir canlı olarak tanımlasa da insan ilânihaye ihtiyaçları sınırlı bir varlıktır ve de böyle olmaya devam edecektir. İnsanın ihtiyaçlardan ziyade isteklerine ‘sınırsız’ gözüyle bakabiliriz. Yine modern iktisadi varsayımlar, insanın ‘sınırsız ihtiyaçlarını’ karşılaması beklenen kaynakları ise ‘sınırlı’ görerek bu iki uç nokta arasında insanı tatmin etme çabasındadır. Bu aynı zamanda insana ve eşyaya getirilen bir tanımdır da… Ne gariptir ki yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp sömürme / sömürgecilik işini maharetle tatbik edenler ve ‘yalnız benim olmalı’ edalarıyla bu kıt kaynaklara üşüşenler de hep insanı doyumsuz bir tüketici, eşyayı da kıt görenlerin arasından çıkmaktadır. İşte bu yazıya,  ‘eşya – insan’ ilişkisine bir değinidir denilebilir.

Malik’ül- Mülk olan Rabbimiz her şeyin var edicisi olduğu kadar bunlar üzerinde ölçüyü(kader) takdir edendir de. İnsanın hemcinsleri arasındaki hukukunu belirlemek üzere hüküm vaz eden Rahman’ın, insanın eşya ile olan münasebetlerine müdahale etmemesi elbette ki düşünülemez. Zira insan, eşya (yaratılan diğer şeyler) ile kuşatılmıştır ve tabiatı gereği hayatını idame ettirmesi de buna bağlıdır.  Yani eşya ile zorunlu ve de gerekli bir ilişkisi vardır. O halde insan, Rahman’ın insan-eşya ilişkisinde takdir ettiği “olması gereken”i iyi tespit etmelidir. Bu, insanın dünya ve ahiret saadetini temin edecektir aynı zamanda.

Peki insanın ihtiyaçlarının sınırsızlığını temel alan yaklaşımlar acaba insanı hangi noktalara sürüklemektedir?

İnsanı ‘doyumsuz’ veyahut da ‘midesinden ibaret bir canlı’ olarak değerlendirmek insanı felakete sürüklemektedir. ‘Doyumsuz’ addedilen insan, bu sayede ‘heva ve hevesi’ne uyarak malı, evladı, maddi gücü bir övünme ve hemcinsine karşı bir üstünlük vesilesi addeder. Çünkü modern iktisat insan – eşya / mal ilişkisini bu denklemde sunmuştur ona. “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir…”(Hadid:20)

Eşya insana sevdirilmiştir bunu biliyoruz: “Nefsânî arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın birikti­rilmiş altın ve gümüşe, soylu ve özel yetiştirilmiş atlara, sağmal hayvanlara ve ekinler insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçi­ci menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer Allah'ın katındadır…(Âl-i İmran:14)  Ancak bundan daha önemli olan, eşya ile olan insani ilişkilerde hududullahı gözetmektir. Aksi takdirde ‘mal ve servet tutkusu’nun insan için yakın bir tehlike olduğu bilinmelidir. Çünkü insan, çoğu zaman yaşamak için lazım olanı kazanmakla yetinmez. Hırsa temayüllü bir varlıktır ve hırsa kendini kaptırmış insan hep daha fazlasına ulaşmak arzusundadır. Bugün olduğu gibi; ihtiyaç olmayan şeyi bile ihtiyaçmış gibi gösteren bir anlayış, insan, özellikle de Müslüman için dikkatli olma gereğini her zamankinden daha fazla hissettirmektedir. Ölçüyü tutturamayan insan sahip olunan şeyin zebunu olur. Bu noktada ise sahip olan ile sahip olunan yer değiştirmektedir. Bu vakıa özellikle imandan yoksun olanların veya imanı zaaflarla malul olanların hakim karakterinin tasviridir. Bu olumsuz durumu besleyen şey ise; elbette ki ‘ahiret’ ve ‘hesap’ şuurundan yoksunluk ve mülk konusunda Allah’ın kudretini görmezden gelmektir: “Tek olarak yaratıp, kendisine geniş servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim, kendisi için (nimetleri önüne) serdikçe serdiğim o kimseyi bana bırak! Üstelik o (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor. Asla (ummasın)! Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı alabildiğine inatçıdır.”(Müzzemmil-11-16)

Vahyin erken dönemlerinde nazil olan Humeze sûresinin işaret ettiği insan tipi, her devirde yaygın olan bir kişiliğe; eşya ile ilişkisinde ‘heva ve hevesini’ esas alan muhteris insan tipine denk düşmektedir. Surede bahsedilen ve kendisine verilen nimetleri şımarma vesilesi yapan (mütrefîn) kesim ekseriyetle ekonomik anlamda cemiyetin üst katmanlarında yer alırlar. Her şeyi servet ve makamlarına göre değerlendirdikleri için de ‘hor ve hakir görme’ terk edemedikleri tavırlarıdır. Sürekli ‘alaycı’ ve ‘küçümseyici’ davranmaları kendilerinde gitgide karakter halini almıştır. Bu konu şu açıdan önemlidir; bu tipler böyle yapmakla ‘kötü ve çirkin’ bir rolü oynamakta ve çevresindekiler de buna teşne bir tutum takınmaktadırlar. Aynı zamanda ekonomik anlamda adalet temeli üzere seyretmesi gereken bir mekanizmayı akamete uğrattıklarından zulmün de temsilcileri olmuşlardır. Bunun örneği dünya ölçeğinde sayılamayacak kadar çoktur. Gerek ülkemiz gerekse Afrika’nın muhtelif yerlerinde insanlar açlık ve yoksulluktan uyuyamamaktadırlar. Kimi yerlerde ise tokluktan…

Peki Kur’an’ın maddi anlamda eşit olmadığımız doğrultusunda verdiği haber neyi ifade etmektedir? Ayette meâlen: “Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?” (Nahl:71) Ayette bahsedilen ‘nimete karşı nankör olanlar’ ayetin üzerinde yükseldiği hikmeti ve kendilerine sağlanan görece avantajlı durumu mutlaklaştırıp maharetin kendilerinde olduğunu zannetmektedirler. Oysaki söz konusu olan ‘imtihan’dır, ‘sınanma’dır. Bunun ilk akla gelen örneği de Karun’dur. Nitekim bu kıssada da dikkat edilirse asıl konu ‘sahip olunan maldan’ ziyade ‘nasıl sahip olunduğu’ üzerinde yoğunlaşmaktadır. Karun malının ‘Allah ile olan bağlarını’ inkâr ve bu tavrında ısrar etmiş, böylece helakini hazırlamıştır.

Savaşmadan elde edilen feyler için vazedilen hüküm ise daha dikkat çekicidir: “Böylece o mallar, yalnızca zenginler arasında dolaşan bir ayrıcalık olmaz.(Haşr-7) Bu anlamıyla yığılan mal / tek elde temerküz eden sermaye, toplumsal krizlerin de insanlara yanlış hesaplar yaptıran gerginliklerin de müsebbibi olmaktadır. Ve dikkatle bakılırsa vahye karşı en şiddetli muhalefeti hep böyle tipler sergilemişlerdir.  Bu olayın ictimai yönü…

Merhum S. Kutup’a göre burada “İslam, ekonomik düzeninin önemli ve kapsamlı ilkelerinden birini belirlemektedir. İslam düzeninde bireysel mülkiyet, kabul edilen bir olgudur. Yalnız, bu olgu burada sözkonusu edilen ilkeyle sınırlıdır. Yani malların zenginler arasında dolaşan, fakirler arasında hiçbir yararı olmayan bir ayrıcalığa dönüşmemesi ilkesiyle malın sadece zenginler arasında dolaşmasına yol açacak her düzenleme İslam’ın ekonomik ilkelerine aykırıdır. Ayrıca sosyal yapının temel hedefleriyle de çelişir. İslam toplumunda bütün ilişkilerin ve uygulamaların böyle bir konuma meydan vermeyecek veya böyle bir seçkinliğin sürüp gitmesine göz yummayacak bir biçimde düzenlenmesi zorunludur.(…) İslam bizzat pratik uygulamasında düzenini bu temel ilkenin esası üzerine kurmuştur. Buna bağlı olarak zekatı farz kılmıştır”(Fi Zilâl-Haşr Suresi)

Yukarıda değindiğimiz Humeze suresine dönerek, ‘surede bahsedilen dönemin kâfirleridir’ diyerek kenara çekilemeyiz. Çünkü mal ve servetin - kim olursa olsun - insanın benliğini esir alan, onun algı ve değerlendirmesini felce uğratan ve onu uyuşturan bir yönü vardır. Mal, servet, çokluk, onun meftunu olduğunuzun farkına varmadan sizi esir alır. Ve öyle bir noktaya getirir ki, bu noktada çokluk her şeyden daha fazla zevk vermektedir artık size. Ve bu aşamadan sonra onu muhafaza etmek kaygısı neşet eder ki, modern iktisadi anlayışta bu da, ancak onu helal – haram demeden çoğaltmakla sağlanabilir.

İslami bir perspektifle baktığımızda, bir gün terk edip gideceğiniz herhangi bir eşyaya hiç ayrılmayacakmış gibi sahip olmak veya artırma kastıyla yaklaşmak aldanış değil de nedir? Evet,  “mal yığmak” tabiri başlı başlına bir tehlikeyi haber vermektedir. Yanlıştır, istenmeyen bir şeyi remzetmektedir. Zira mal fanidir ve yığılmaya gelmez. Bu aynı zamanda insanın (müslümanın) aslî göreviyle de bağdaşmayacak bir hareket tarzıdır.

Şeytan eşyayı süsler. Bir şeyin süslenmesi demek ‘onu asıl görünümünden uzaklaştırmak’, yapay bir cazibe oluşturmak demektir. İşte burada insan için maharet olarak addedilecek şey; eşyayı ‘süsüne’ aldanmadan, aslını görebilmesi, değerini takdir etmesi, asıl mahiyetini kavramasındadır. O yüzden Kur’an birçok kere “asıl hayırlı olanın ahiret yurdu’ olduğunu hatırlatmaktadır. Bu hatırlatma ‘cazibeyi’ aşarak ‘aslı’ göremeyenlerde teyakkuz oluşturmalıdır.

Unutulmamalıdır ki tuğyan / kibir ile varlık sahibi olmak atbaşı gider (Müddessir: 11-25). Çünkü insan, lükse kaydıkça azgınlaşma / tuğyana düşme ihtimali artan bir varlıktır. Kendi kendini yeterli gördüğü anda sonsuz refah ve tatmin arzusuna yönelir, neticede azar.(Alak:6-8) Çünkü “Allah kullarına rızkı bol bol verseydi yeryüzünde azarlardı” (Şura: 27) Tuğyan yahut kibir yığılan malın / servetin içinde mündemiç bir şey midir; elbette ki hayır! Sorun; ‘yaşamak’ ve ‘yol almak’ için var edilmiş eşyaya yönelişlerdeki niyet ve hikmetsiz yaklaşımlardır. Araçların amaca tebdilindedir. Böyle yaklaşmaksa zulümdür. Bu anlamda zalimin inananı ya da inanmayanı olmaz…

Müslüman fert için bu tehlikeyi bertaraf etmenin yolu ‘şükür’dür. Ele geçen nimet ile yan yana olmalıdır şükür. Her daim diri tutulmalıdır. Bunun olmadığı yerde ‘küfran-ı nimet’ vardır ki bu da verilen (rızık) ile verenin bağlarını kopararak azgınlaşmanın ilk adımı olur. İnsanların çoğunun şükreden bir kul olamayışı hatırlanırsa kastımız daha iyi anlaşılır kanaatindeyim.

Bu vakıanın en tehlikeli yanı az evvel de değindiğimiz, içine düşülen durumun farkında olunmayışıdır. Bu farkındalığı sağlayacak ilmi ve fikri çaba ortaya konmazsa içine düşülen durum azabı hakettirecektir. Dolayısıyla İsrailoğulları’nın yanılgısı gibi cenneti ve Alla...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Onlar dünya hayatıyla şımardılar
« Posted on: 26 Nisan 2024, 23:00:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Onlar dünya hayatıyla şımardılar rüya tabiri,Onlar dünya hayatıyla şımardılar mekke canlı, Onlar dünya hayatıyla şımardılar kabe canlı yayın, Onlar dünya hayatıyla şımardılar Üç boyutlu kuran oku Onlar dünya hayatıyla şımardılar kuran ı kerim, Onlar dünya hayatıyla şımardılar peygamber kıssaları,Onlar dünya hayatıyla şımardılar ilitam ders soruları, Onlar dünya hayatıyla şımardılarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes