๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Haziran 2010, 11:50:54



Konu Başlığı: Önce azim sonra tevekkül
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Haziran 2010, 11:50:54

Önce Azim Sonra Tevekkül  



Yüce Mevlamız hususî olarak Efendimiz’e hitap edip emir olarak umum müslümanlara seslendiği bir yerde buyuruyor ki, “…Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et Allah hakkıyla tevekkül edenleri sever” (Âl-i İmrân, 3/159) Yani, sen her işinde sana düşeni yap, azmini ortaya koy, bütün imkanlarını sarf et ve gerisini bana bırak Bana hulus-u kalp ile tevekkül et Sana muvaffakiyeti veya başarısızlığı nasip edecek, sonucu belirleyecek, sikkeyi basacak, tuğrayı kesecek Benim Burada muvaffak olamadım deyip, şe’n-i Rububiyetin gereğine karışma Hem ne gam, yaptığın hayırların hiçbirisi zayi edilmeden karşına çıkacak, (Zilzâl, 99/7) ferman ediyor Rabbimize itimadımız sonsuz olduğu halde, ya bunu tam ve her zaman vicdanlarımızda hissedemediğimizden, ya da iman za’fı taşıdığımızdan bu hususta bocalıyoruz Zaman zaman sebeplere tam riayet etme, yapılacakları tam manası ile yapma, zaman zaman da tevekkül hususunda kusurlarımız oluyor Bazen de imtihanı kaybediyoruz

Üstad bir beldede bir talebesinin varlığını kendi hesabına, insanların kalplerine girme duyup hissedilen ilahi mevhibeleri onların gönüllerine boşaltma kalp ve kafa bütünlüğü içinde onları hüşyar gönüllerle buluşturma Rabbe itaat, Habibine teslimiyete davet etme dünyayı dünya kadar ahireti de kendi kadir ve kıymeti ölçüsünde bilip o asıl vatana hazırlık için vicdanları uyarma ailenin kudsiyetini koruduğu, büyüklerin küçükleri sevdiği, küçüklerin büyüklere hürmet ettiği meleknümâ hayatın yaşandığı huzurlu bir toplumu inşaya katkıda bulunma n----- kısacası hak ve hakikat hesabına oranın fethedilmiş sayılacağını ifade ediyor O kutlu bu sözünde el-hak doğrudur Bu yazıyı okuyan herkes neden her zaman bunun kendi hesaplarına vuku bulmadığını kendi nefislerine sorabilirler İlk akla gelen “talebem” kelimesindeki incelik oluyor Hani herkes Celaleddin Harzemşah gibi, -ki o, ordusunu tam teçhizatlı eğitimli olarak düşman karşısına dizdiğinde, yanındakiler ordunun haşmetinden ona “sen kazanacaksın” demişlerdi de, o da “o benim vazifem değil, ben bana düşeni yaptım, muzaffer veya mağlup etmek Allah’a mahsustur” demişti- acaba tam bizden istenenleri yaptık mı? İç ve dış bütünlüğünü sağladık mı? Herşeyden önce bize Kur’an’da ve sünnette şemaili çizilen, Allah’tan çok korkan, ibadetlerinde derin olan, gündüzü bir ayrı aydın, gecesi bir ayrı nurlu, vazife şuuruyla kanatlanmış, gözünü ukbaya dikmiş, hak ve hukuka riayet eden, ağlayıp güldüren, yemeyip yediren, fedakar, cefakar, mütevazi, hasbi ve muhlis bir talebe olabildik mi? Bu sorunun en nirengi noktası burası gibi geliyor bana Bakınız şartlar ne olursa olsun, zemin ve zaman ne kadar nâmüsait olursa olsun, Allah’ın dininin yine Allah’ın bir mahluku olan insana irşad ve tebliğin yapılabileceğine, din-i mübinin mutlaka bir şekilde anlatılabileceğine güzel bir misal vermek istiyorum
Bu bir sevdalı adam Kendini, mesleğine ve mesleğinin gereği Kur’an’a hizmete adamış bir cami imamı Bir vakit Anadolunun şirin bir köyünde geçen hoş bir hatırası var bu imamın Köye imam olarak geldiğinde ortada, içinde kuşların yuva yaptığı toz toprak içinde, sıvaları dökülmüş, harabe halinde bir cami varmış Bu cami, cami olmalı, diye başlamış işeKum lazım, kireç lazım, boya lazım, halı lazım, usta lazımVe bunlar için para lazım Para yok Hocamın maaşı var ya Evini geçindirmeye zor yeten maaşı Oradan başlamış işe Cami bir yol kenarına kurulmuş Ve Hocam, yoldan geçen herkesin camiye bir tuğla koyabileceğini düşünmüş Kendisi maaşını koyduktan sonra, başkasından cami için bir şey istemek zor değil, diye düşünmüş Bir kamyon kum döker misin camimiz için? Kireç temin edebilir misin? Bahçeyi düzenler misin dozerle? Taş veya biriket getirebilir misin şehirden? Cami pırıl pırıl bir cami olmuş olmasına ama bedeli de, Hocamın eşi ile 6 ay kadar ayrılık yaşaması olmuştu Çünkü evin hanımefendisi, maaşlar camiye gittikçe ve evin ihtiyaçları aksadıkça daralmış, bunalmıştı "Biraz daha sabret hanım, işte pencereler de oldu, bak mihrab ne kadar güzelleşti, bak halılarımız ne güzel" demesi, haklı olarak, çocuklara üst baş meselesini en çok idrak eden evin hanımefendisinin darlığını gideremiyordu Evden ayrıldı ve geçici olarak babasının evine gitti Çok üzüldü Hocam, ama cami öyle yarım bırakılamazdı Hasreti yüreğine gömdü ve camiyi tamamladı Evet, nihayet pırıl pırıl bir cami olmuştu uzun gayretlerden sonra Artık hasretler de tam----- ermiş, gidilmiş, hanımefendinin gönlü tamir edilmiş ve aile bir araya gelmişti Azimli Hocam, uzun bir çalışmanın ardından imamlığa başlamıştı, hem de evdalı bir imamlığa Köy halkı seracılıkla geçiniyordu Acaba bir imam köylü ile seracılığın neresinde buluşabilirdi? Gayretkeşti Hocam, okuyan bir insandı Köylüye, ziraatçılık alanında öncülük edebilirdi Camide neden kurs açılmasındı? Gitti müftülüğe, arkasından Ziraat Müdürlüğüne, bir kapıyı gerektiğinde sekiz kere çaldı, kovuldu kapılardan dönmedi ve camide kurs izni çıkardı Basbayağı zirai bilgi verecekti köylüye Bu iş için caminin son cemaat mahallinin bir bölümünde sıralar ve kara tahta yerleştirildi Küçük bir kütüphane de konmuştu yanıbaşına Köyün imamı fedakardı, köylü ile hem namazda hem zirai bilgi alışverişinde buluşuyordu Sonra asıl sevdası başladı Hocamın Köylüye Kur'an öğretme sevdası Köylüyü mukaddes kitabı ile buluşturma, seviştirme sevdası Dağınık bir köydü bu Her seranın başında bir ev kurulmuştu Çoluk çocuk her insanın taşıması gereken bir yükü vardı seracılıkta Onları camide gündüzleri toplamak işin yoğunluğu sebebiyle zordu, geceleri de yorgunluk sebebiyle tabii Fakat kararlı idi Hocam ve onun için zor yoktu Kur'an hizmeti söz konusu olunca Köyün sekiz ayrı yerinde kurs mahalli düzenledi Kurs mahalli dediysek, bunlar bir barakanın altına konulmuş sandalyelerden ve kırık-dökük masalardan ibaretti Köylü ile konuştu Onlara dedi ki: “Sizin ayağınıza geleceğim nerede iseniz oraya en yakınınıza işinizden uzun süre ayrılmayacaksınız şöyle gelip, yarım saat içinde dersimizi okuyacağız ve işinizin başına döneceksiniz” Bir bisiklet almıştı bu iş için Atladı bisiklete Kendi çocuğunu bisikletle okula bıraktı ve koştu Kur'an dersine İnsanlar, çocuklar geldiler, yarım saat içinde derslerini okudular ve gittiler Bir Kur'an şenliği yaşandı köyde Caminin etrafı ardıç ağaçları ile çevrilmiş olan geniş bahçesinde bir hayli üzüm tevekleri oluşmuştu Bayağı büyümüşlerdi Köyden birisi hediye etmişti onları ve bir sene evvel üzüm vermeye başlamışlardı Oldukça geniş olan bu bahçede taşlar dizilmişti bir yere Burayı bir kültür merkezi olarak yaptırmayı planladı İlk taşları yoldan geçen bir römork bırakmıştı buraya Allah'ın izniyle o da olacak bu köye bir kültür merkezi kazandıracaktı…

Bir an bile bu iş olmaz, buranın şartları hizmete müsait değil, ortada hizmet edecek insan yok ki, dememiş bizzat ayaklarına gitmiş önüne çıkan olumsuz şartlara teslim olmamış yılmamış ve hep bir azim kahramanlığı sergilemişti Yüce Mevlâ da onun bu samimi gayretlerini karşılıksız bırakmamış, muvaffakiyetler nasip etmişti Darısı bütün inananlara, her nerede ve ne şartlar altında yaşıyorsa…


Ali Ünsal