๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 22 Mayıs 2011, 19:39:13



Konu Başlığı: Oluklar çift ama birinden nur akıyor
Gönderen: Zehibe üzerinde 22 Mayıs 2011, 19:39:13
Oluklar çift ama birinden nur akıyor


Önümde ilginç bir hayat hikâyesi vardı. Onu düşünürken Kur'an ve Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) insanları ikna ve tesir gücü hatırıma geldi. Çok sayıda insanla ancak yapılabilecek bir işi başarmanın iki yolu duruyordu karşımda.

Hazreti Üstad'ın dediği gibi yol ikidir. İsteyen sağdaki selametli yolu intihap edip, bir parça meşakkatine katlanacak. Sonunda fevkalade rahat edecek. İsteyen de zahiren rahat görünüşüne aldanıp sol yolu intihap edecek ve encamına razı olacak.

Üzerinde düşündüğüm örnek sol yolun çarpıcı bir numunesiydi. Düzenini kurmuş, rahat rahat yaşarken, aniden göç etmek zorunda kalanların hikâyesiydi bu. Ne ile karşılaşacağını bilmeden, pılısını pırtısını toplayıp, birkaç gün içinde insanların başka ülkelere nasıl gönderilebildiğini açıklıyordu.

'Biraz komplo gibi gelecek ama' derken gayr-i ihtiyari tebessüm ediyorum. Zira bu oyunda en önemli noktalardan birisi budur. Senarist bir yerde oyuna dâhil oluyor ve Hızır gibi yetiştiği insanlar tarafından kahraman ilan ediliyor. Bilmiyorlar tabii, Hızır sahnesi de dâhil olmak üzere, oyunu aslında onun yazdığını. Bilseler her şey tersine dönecek! Film asla yazıldığı gibi bitmeyecek...

Gösterileni yapmaktan başka çare bırakmayıp, soru bile sorma fırsatı vermeden süreci başlatmak, insanların sıkıntıya gelemeyeceğini ve rahatını bozmak istemeyeceği gerçeğini bilmekten kaynaklanıyor. İşi mutlaka başarmak isteyen sol yolun senaristleri, muhtemel oyuncuları ikna edebilmek için olayların dilini kullanıyorlar. Son derece kapalılık ve hakikati ne pahasına olursa olsun bildirmemek temel kaide oluyor.Nübüvvet ise bunun tam tersini yapıyor. İnsan olmanın, dünyada bulunmanın manasını anlatıyor. Varlık ve hadiselerin dilinden neşrolunan manaları tercüme ediyor. Hayat kadar belki ondan daha fazla ölümün hakikatini açıklıyor. Sonra baştan söylüyor, hakikate müşteri olmanın bedelini.

Ayrıca sol yolun senaryosunda, sağ yoldan gidenlere hayat hakkı tanımamanın esas olduğunu şeytandan itibaren anlatıyor. Yerinden, yurdundan, evinden, barkından hatta tatlı canından bile vazgeçmek zorunda bırakacak kadar tazyiklerin olabileceğini baştan ifade edip, geçmiş örnekleriyle ortaya seriyor nübüvvet yolu. Hakikat belli olunca ve insanlar onu anlayınca başka yol kalmıyor zaten. Şeytanın, fırsat bulabildiği ölçüde sağdan gelmeyi daha çok sevdiğini de öğreniyor ve yola öyle çıkıyorlar. Allah'ın (celle celalüh) kendileriyle beraber olduğuna inanarak, tevekkül içinde ayrılıyorlar yurtlarından. Sol yolun mecburiyet tahtında vatanından kaçan yolcularına mukabil, sağ yoldakiler sebebini de, hedefini de bilerek hicret ediyorlar.

Çıktıkları yolun kesintisiz mücadele istediğini biliyorlar. Ekilmeyen tarlayı dikenler sardığı gibi, ekili tarlaların bile temizlenmezse içinde ayrık otlarının çoğalıp, ekini zayıflattığı gibi, kendi içlerine sarkarak zayıflatmak isteyenler olacağını biliyorlar. Kalp tarlalarını nefis ve şeytandan, topluluklarını da şeytandan ders alan insanlardan koruyabilmek için uyanık kalmanın zaruretini hissediyorlar.

Hayat bu! Öyle ya da böyle iki yol zaman zaman kesişiyor. Göçmenler karşılaşıyor. Hikâyeler farklı olsa da yolculuk çok benziyor birbirine. Bir farkla ki, birisi kapalı ve olaylara bağlı gelişmiş hadiselerden payına düşeni kısaca söyleyip, geçiyor; bilinmek ve tanınmak istemiyor. Diğeri son derece açık ve sohbeti yapılabilir sebeplerden bahsediyor; bilinmek, tanınmak ve konuşmak istiyor. Önümdeki hikâye, bilinmek istediği kadarını kendi eliyle verip, gizli kalmayı isteyenlerden birine aitti. Sol yolun öyle ya da böyle mağdurlarından birinin...

Hamdullah ÖZTÜRK

Zaman