๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 16 Kasım 2010, 16:07:02



Konu Başlığı: Okumanın düzeyi ve insan
Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Kasım 2010, 16:07:02
Okumanın Düzeyi ve İnsan


Okuma eylemi; insanın diğer varlık kategorilerinden farkını ortaya koyan en önemli eylem biçimidir. Kendi hemcinsleri içinde de farklılığını koruyan ve değerini ifade eden bir eylem biçimi söz konusu edildiğinde, bu insan için okumak olacaktır. Okumayı bu kadar önemli kılan şey nedir, o zaman? Okuma insani haysiyetin ve hassasiyetin en temel özelliğidir. Bir insanın insan olarak kalabilmesi ve insanlık için bir şeyler ortaya koyabilmesi, okumasına bağlıdır. Okuma; bilgilenmenin, hayatı, eşyayı, insanı, doğayı ve Allah ile ilişkileri sağlıklı zeminde yorumlayabilmenin vazgeçilmez yoludur. Okuma, insani bağımsızlığın ve takdir edebilme gücünü doğru kullanabilmesinin aktif öznesidir.

Okumanın özgürlük ve sorumluluk ile ilintisini doğru kavramadan okuma üzerine bir yorum yapmanın yanlışlığı ortadadır. Özgürlüğün doğru kavranabilmesi okuma eyleminin doğru kavranabilmesine bağlıdır. Sorumluluk bilinci üzerine ve sorumluluğun yüklediği misyon ile ilişkili bir şeyler ifade etme de ancak okuma üzerine sağlıklı bir şeyler ifade etmeye bağlıdır. Okuma bize özgürlüğün ve sorumluluğun birlikteliğini ve birbirine bağımlılığını doğru kavramamız için nedenler sunar. Özgürlüğün batılı düşünce biçiminin dayattığı hegemonyanın dışında bir anlama ve alana işaret ettiğini ancak okuma sayesinde belirginleştirebiliriz. Özgürlüğün olmadan sorumluluğun olamayacağı, sorumluluğun da bilgiye ve bilgilenme süreçlerine bağımlı olduğu aşikardır. Bu aşikarlık bize insanın hayatında okumanın değerini ortaya koyarken aynı zamanda insan için kaçınılmaz bir eylem sahası olduğunu da ihtar eder. İnsan bilgilenme süreçlerine tabi olmadan sorumluluk alanını kavrayamadığı gibi özgürlüğün alanını ve sınırları üzerine de bir netleşme sağlayamaz. Bu kadar önem arz eden okuma; insanın asla vazgeçmemesi gereken bir duruma, duruşa ve imkana tekabül eder.

Okuma, kişinin aklını ve kalbini geliştirebilecek, ona yürüyüşünde yoldaşlık edecek, toplumsal sorunların çözümünde kendisine dayanak olacak, bireysel gelişiminin devamını sağlayacak, siyasal gelişmelerin sağlıklı analizini yaptıracak kişisel, öznel ve bireysel bir okuma olmakla birlikte toplumsal ve grup okumalarının önemini inkara mahal bırakmayacak kadar da açık bir pozisyona sahiptir. Okuyan ile okumayan arasındaki fark kendisini doğal akışı içinde belirginleştirir. ‘Hiç bilen ile bilmeyen bir olur mu?’ ayetinin hikmeti üzerine biraz düşündüğümüzde, okumanın insan için değeri ve işlevselliği ortaya çıkacaktır.

Okumanın kendine has düzeyleri olduğu gibi varoluşun her düzeyinde de bu kendine has düzeylerin olduğunu belirtmek gerekmektedir. Adaletin gereği olarak konumuna göre, ağırlığına göre, değerine göre, büyüklüğü ve küçüklüğüne göre, işlevselliğine göre varlık kategorileri düzey düzeydir. Doğası gereği, okumanın düzeyleri aynı zamanda okumanın biricikliğini belirten bir düzeneğe sahiptir. Farklılığı da daha çok karmaşık ve incelikli olmasındandır. Okumanın düzeylerini fark etmediğimizde ciddi yanılgılara düşme ve okumanın kazandıracağı ekstra insanlık durumunu kaçırmış oluruz. Düzeyler arası farkın belirlenmesi konusunda ciddi tahlillere ihtiyaç olduğu gibi doğru hocaların inisiyatifi de önem kazanmaktadır. Okumanın düzeylerini çok kabaca şöyle bir ayırıma tabi tutabiliriz. Birinci düzey; kişinin kendi bilgisinin farkına varması. İkinci düzey; kişinin her şeyi bildiğini sandığı düzey, bu birikime sahip olduğu inancını bildiren düzey. Üçüncüsü; kişinin bilgisinin sınırlılılığını fark etmesi düzeyi, öğrendikçe ve fark ettikçe bilgisi ile olayların ve eşyanın veya varoluşun gizemini düşündükçe ne kadar az bildiğini fark ettiği düzey. Dördüncüsü ise; gerçek anlamda bilgisinin yetersizliğini keşfedip ilahi bilginin boyutunun farkına varması, yani; kişinin cahilliğini ve acziyetini derûnunda anlaması ve teslim olmasıdır. Bu düzeylerin farkına varmadan alttaki düzeylere takılı kaldığımızda ileriye adım atmanın imkanlarını kendi ellerimizle devre dışı bırakmış oluruz. Bu aşamaları geçmenin temel şartlarından biri de; bilgi ile ilişkinin nesnel bir zemine, yani nötr olmasına, samimiyeti bilgi elde ederken veya okumalarını gerçekleştirirken azık olarak sürekli yanında tutmasına bağlıdır. Elde ettiği bilgiyi veya okumayı yeterli görmeden sürekli bir okuma ve bilgilenme sürecini canlı tutmalıdır ki bu düzeyleri şaşırmadan atlatabilsin, insan. Yoksa, piyasada bir sürü insan veya okuyucuya tanıklık edeceksiniz ki, belli bir düzeye takılıp kalarak hem kendine ve hem de etkisi altında bulunan kişilere yanlış tercihlerde bulunarak yanlışın nemalaşmasına imkan tanımaktadır.

Belki burada şu soruyu da sormalıyız.

Okuma nedir?

Okumak bir kitabı okumak olduğu gibi kainatı ve oluşun tüm boyutlarını okumak demek olduğu belirtmek lazım. Allah’ın kitabını okuduğumuz gibi kainat kitabını da okumaktır. Okuma aynı zamanda bir çağrı ve uyarıdır.
Okuma kendi içerisinde dört aşamaya tekabül eder.

- Okumak; eşyayı, kainatı, insanı, tarihi, varlığı, varoluşu ve kendisine gönderilen kitabı okumasıdır, insanın.

- Anlamak; okumaya tabi tuttuğumuz her şeyi anlama çabası içinde olmalıdır, insan. Bir anlama olmadan okuma olamayacağı gibi okuma olmadan anlama da olmaz.

Yorumlamak; okuyup anladığımız şeyleri yorumlayıp hayata aktarmadan sonucun sağlıklı olmasını beklemek yanlış bir iş olur. Okuyup anladığımızı bir yoruma tabi tutmalı ve onu hayatımıza aktarmalıyız ki, bir örneklik oluşsun ve okumamızın neticesini görelim.
-
_ Anlatmak; yorumun sadece bize ait olmaması için aynı zamanda bunun diğer insanlara da anlatmayı başarabilmeliyiz. Yoksa yukarıda ifade edilen bütün aşamalar bir anlama kavuşmaz. Anlatmak aynı zamanda bir tebliğ faaliyetidir. O yüzden bütün aşamaları sağlıklı gelişen bu okuma diğer insanların istifadesine de tebliğ faaliyeti sayesinde ulaşmış olur.
Bu dört aşamanın dışa vuracağı en temel gösterge ise; duyurudur.

Duyuru; insanın insan olarak hayat karşısında alacağı tavrın doğruluğuna olan inancının dışa vurumudur. Duyuru, kişiyi özel kılar. Gönderilen bütün Elçi’lerin aynı zamanda bir duyuru sahibi olmaları dikkat-ı calip değil midir? Elçi olmanın temel koşulu; bir duyuru sahibi olmayı ve bu duyurunun yüklediği misyon ve sorumluluğu üstlenebilme cesaretini göstermesidir. Tarihe yön veren ve kader değiştirme misyonunu üstlenen kişilerin hayatlarına bakıldığında bir duyuru sahibi olmaları ve bu duyurunun gerektirdiği sorumluluğu hayatı pahasına üstlenmesidir. Bu aynı zamanda insan olmanın haysiyetidir. Kendinden ve kendi gerçekliğinden kaçan bir insanın okumadan kaçınmasından daha doğal bir durum yoktur. İnsan yaratıldığı halde ısrarla insan olmanın kendisine yüklediği sorumluluğu yük olarak gören kişilerin Kerim Kitabımızın ifadesiyle ‘Belhum edell’ (hayvandan daha aşağı) olduklarını görebilmekteyiz. Bu duruma düşmemek için okumanın nesnel ve öznel şartlarını oluşturmayı bir vecibe olarak kabul etmeliyiz.

Okuma deyince sadece aklımıza kitap geliyor, genelde! Elbette ki, kitap okuma başlı başına bir serüvendir. Ama okuma eylemini sadece kitap okumaya hasretmek yanlış bir duruma işaret eder gibi görünüyor. Okuma eylemi kitap okumanın dışında da; örneğin: doğayı okumak, hayatı okumak, insan ilişkilerini okumak, toplumu okumak vs. gibi çoğaltılabilir. Bütün bu okuma biçimleri insana önemli tecrübeler ve bilgiler sağlayacaktır. Zaten salt kitap okuma eylemi, diğer okuma biçimleri ile desteklenmezse sınırlı ve eksik bir algının oluşumuna neden olacağından, sakıncalı bir duruma işaret edecektir. O yüzden okuma eylemini en geniş anlamıyla idrak ederek insani sorumluluğumuzu ifa edebiliriz.

Okumayı bu kadar değerli kılan şey nedir?

Okumanın İnsan olabilmenin yegane yolu olmasıdır. Dünyaya fırlatılmışlığın acısını dindirmek ve dünyada var bulunmanın gerektirdiği misyonu üstlenebilmenin kaçınılmaz yolu olmasıdır. ‘Dönüş’ için gerekli hazırlıkların sağlıklı yapılabilmesinin teminatıdır. İnsan olmak ve insan kalmanın inceliklerini öğrendiğimiz yegane mekteptir. İnsanı diğer varlıklardan kesin bir farkla ayıran en temel eylem biçimidir. En önemlisi de; insanı yaratan Yaratıcıya benzemesi için gerekli fonksiyonları sağlayacağı tek yöntemdir. Elbette ki burada Yaratıcıya benzeme tamamen sınırlı bir alana işaret eder. Mutlak değil mukayyet olmasını göz ardı etmemeliyiz. Şükreden, tefekkür eden, tedebbür eden, teemmül eden, taakkul eden, fehm eden, algılayan, idrak eden, hamd eden, kulluk eden boyutu ile ifsat eden, inkar eden, küfür eden, nankörlük eden, cahillik eden, zulüm eden, buğzeden, bağy olan, fahşaya yönelen insanın okuma eylemi sayesinde olumlu eylemlere daha çok bağlanıp, sebat etme çabalarına doğrudan destek olurken aynı zamanda kötülüklere bulaşmış insanın tevbe etmesi, kendini arındırması ve hakikate, doğru yola, istikamet üzere olmaya talip olmasını sağlayacaktır.

İnsan; insani hasletlerini inkişaf ettirebilmesi için gereken; algı, idrak, tefrik, temyiz, irade, ince anlayış sahibi olmak gibi.. özelliklerini ancak okumayı bir yaşam biçimi olarak algılayıp, geliştirip insanın hayatını daha anlamlı ve daha güvenli, aynı zamanda da daha estetik hale getirebilir. Bir insanın da insani hasletlerini geliştirmekten daha doğal uğraşısı olmamalıdır. Bunun için gereken yaşamsal acil adımları atma için gereken öz güvenini sağlamalıdır. Bundan kaçınarak insan kalmanın zorluğu yanında, hayatın çekilmez hale gelmesini önleyecek bir duruşta sergilenemez. Can sıkıntısı, yorgunluk sendromu, yaşamın dayanılmaz ağırlığı vs. gibi psikolojik sorunlarda, bu insan olmanın kaçınılmaz hasletlerine (okuma, duyurma, tebliğ etme, uyarı, basiret üzere olma…) yönelik gevşeklik, tembellik, vurdum duymazlık vs. gibi hasletlerden kaynaklanıyor. Aman! Canım nerden oturup kitap okuyacağım ki, bir sürü derdim bana yetmiyor gibi, oturup birde başkalarının derdini öğrenip veya kendimi yenileme için harekete geçmenin ne lüzumu var. Geçinip gidiyoruz işte! Diyerek, kitap okumaktan kaçınan insanın güncel hayatımızda ne kadar çok yer kapladığını biliyoruz. Hayatın bu kadar acımasız olmasını ve insanın bu kadar gaddar kesilmesini nasıl yorumlamalıyız. Dünya tarihinin hiçbir döneminde bu kadar vahşet ve katliam yapılmamıştır. İnsanlık bu kadar aşağılanmamıştır. Bunu neye borçluyuz, Acaba?!

Burada şunu ifade etmek istemiyorum. Herkes oturup eline kitap alsın ve okusun. Hayır! Ama nitelikli bir okumanın gerekli olduğu ve bu okuma serüvenini sürdürecek yeterli insanın bu sorumluluğu üstlenmesini sağlayamadığımız zaman başımıza gelenlerden ibret alacak aklı ve kimseyi suçlamamayı öğrenebilmeliyiz. Karşılıklı suçlamanın kimseye yaramayacağı ortada olmakla birlikte insani bir eylem değildir, suçlama. Babamız Adem’in gösterdiği olgunluğu bizim de göstermemiz gerekir. Bilirsiniz ki cennetten çıkmasını sağlayan davranışı ona telkin eden şeytan olmasına rağmen suçu kendi üzerine alarak bize örneklik teşkil etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de de ilahi bir ikaz olarak kendi yaptığınız yanlışlardan başkasını sorumlu tutmayın tavsiyesini unutmamak lazım. Okumamızı engelleyen şuydu, buydu, falandı, filandı diye mazeretler üretmek sorunu çözmeyecektir. Öncelikle suçu kendimizde bularak okumayı engelleyen şartlarımızı tek tek ortadan kaldırarak okuma faaliyetlerine başlamayı bir insanlık borcu olarak değerlendirmeliyiz. Okumanın farklı boyutları olduğunu ifade ettik, o zaman bu farklı okuma boyutlarını da es geçmeden hayatı sürdürmeli ve insana, hayata, kadere, Allah’a ve dine dair okumalar yapmalı, bu okumaları çeşitlendirmeli ki, insana yönelik zulümlerin kesintiye uğramasını sağlayacak adımların atılabilmesinin imkanları oluşsun.

Müslümanların bu kadar okumadan uzak olmaları ve bu uzak olmayı pratikle uzlaştırmalarının sonucu olarak karşı karşıya kaldığımız büyük sorunları –ümmet çapında- göğüsleyecek ve bu sorunlara çözüm üretecek öncü kişilerin olmayışı veya İslam dünyasında ve Türkiye de yaşanan sorunlara kapsayıcı ve çözümleyici yorumlar, fikirler, düşünceler üretecek düşünce adamları ve Ulemanın olmayışını, Müslümanların okumaya yönelik zihni tutumlarından çıktığını söylersek çok mu acımasız davranmış oluruz? Bence hayır!

Son dönemlerde gündeme gelen; -ya okumak istiyorum ama bir türlü zaman bulamıyorum- vb. şikayetlerde okumaya yönelik bir isteğin olmasını gösterirken aynı zamanda da zaman yoksunluğundan dert yakınmaları var ya; ciddi bir sapma eğilimi olarak kayıt altına almalıyız. Dünyanın bin bir türlü işine bulunan zaman, insanın insan olarak kalabilmesinin tek imkanı durumunda olan okumaya gelince ortadan yok oluyor. Bu, insanın kendisini aldatmasından başka bir şey değildir. Bu durum, kişinin nefsine ve şeytana uymasından başka bir şey değildir. Yol yakınken bu yoldan çıkarıcı yakınmalardan vazgeçmeliyiz. Okuma konusunda öne süreceğimiz bütün mazeretlerin baştan kabul edilmeyeceğini idrak etmeliyiz. İnsan olarak kalmaya yönelik bir talebimiz varsa tabii…

O zaman okumayı bir eylem ve sorunların çözümünde kalıcı bir etken olarak değerlendirip okuma seferberliği başlatmayı zorunluluk olarak addetmeliyiz. Okumaya verdiğimiz arayı bir tarafa bırakarak, yeniden okuma faaliyetine başlamalıyız. Kendimizi inşa etmek için, yaşadıklarımızı doğru yorumlayabilmek için, karşı karşıya kaldığımız sorunlarımızı çözebilme imkanı elde edebilmek için, çocuklarımızın daha sağlıklı bir ortamda büyüyebilmeleri için, hayatımızı daha dindarca ve Allah’a daha yakın durabilmek için gerekli adımları atma adına okumaya bıraktığımız yerden bir daha ve asla terk etmeden okumayı hayatımızın anlamı haline getirmeliyiz.



Abdulaziz Tantik