๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Halis_52 üzerinde 09 Ağustos 2010, 15:38:11



Konu Başlığı: ÖĞRENMEK
Gönderen: Halis_52 üzerinde 09 Ağustos 2010, 15:38:11


                                                               ÖĞRENMEK

NEYE MUHTACIZ?

                Bir arıyla insan yavrusunun farkını hiç düşündünüz mü? Yirmi günlük arının çiçek çiçek uçup bal yapmaya başladığını çok görmüşsünüzdür. Bir insan yavrusu ise iki senede ancak ayağa kalkar, konuşmaya başlar. 6-7 yaşında okula gider. Okumayı, yazmayı öğrenir. Liseyi, üniversiteyi bitirinceye kadar hep okur, öğrenir, didinir, çabalar. Çünkü yaşayabilmek için hayatı, insanları öğrenmeye muhtaçtır. Kârını, zararını öğrenmek zorundadır. Ama bir arı yavrusu öyle mi? Onunla bal yapabilmesi için ne okuyup öğrenmeye, ne de üniversite bitirmeye ihtiyacı vardır. Mükemmel olarak gönderilmiştir. Yetiştirilmiştir. Daha petekten çıkar çıkmaz işbaşı yapar. Biz değil yirmi gün veya yirmi sene, hayat boyu öğrenmeye muhtacız. Bunun içindir ki, Beşikten mezara kadar öğrenmemiz emredilmiştir. İnsan kabiliyetlerini ancak okuyup öğrenmekle geliştirir. Bir çekirdeğe benzeyen duyguları bilgiyle kabuğunu çatlatır, filiz verip gelişir.

 

Bilgi gıdadır. Akıl ve kalp onunla doyar.
Bilgi başarıdır. Bilgisizlik yenilgidir.
Bilgi cesarettir. Bilen insan problemler ve olaylar üzerine cesaretle yürür.
Bilgi dürbüne benzer çetrefilli meseleleri onunla görür ve çözeriz.
Bilgi enerjidir. Hayatın güçlüklerini onunla üstlenir, engelleri onunla aşarız.
Bilgi ışıktır. Yolumuzu onunla aydınlatırız.
Bilgisizlik ise bütün kötülüklerin kaynağıdır. Bilgisiz insan en büyük kötülüğü kendisine yapmış olur.
Bilgisiz insan dik duramayan boş çuvaldan farksızdır. Sadi, bilgisizi, Savaş davuluna benzetir. Sesi çok çıkar, ama içi boştur.
Güzel düşüncelerle, bilgi yumaklarıyla doldurulamayan zihin kutusunu zararlı ve faydasız kırıntılarla meşgul eder.
İnsan ilimle kıymet kazanır. Olaylara dikkatle eğilir. İnceden inceye araştırmayı, titizliği ve becerikliliği öğrenir.
Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. İbni Mesud, İnsanın bilmediğini bilmesi de ilimdir. Der. Çünkü insan bilmediğini bilirse öğrenmeye yönelir.
Felaketlerin üstesinden bilgiyle gelinir. Hacı Bektaş Veli nin ifadesiyle,
Bilgisizce gidilen yolun hayrı yoktur.
Kazanmak, başarmak, yükselmek isteyenler ilme sarılırlar. Öğrenme aşk ve şevkiyle yanıp kavrulmayanlar ise yerlerinde sayarlar. Dünyayı isteyen ilme sarılsın. Ahireti isteyen yine ilme sarılsın, buyuran Peygamberimiz, bilginin önemini ne kadar güzel anlatır.
İlim öğrenmek sadece okula mahsus değildir. Okul insana anahtar verir. O anahtarla ilim hazinelerini açacak olan, insanın bizzat kendisidir. Ne yaparsa özel gayretiyle yapar.
Okulu bitirir bitirmez kitabı kalemi bir tarafa fırlatmak ne kadar yanlıştır! Halbuki ilmin ne yaşı, ne zamanı, ne de yeri vardır. Her yaşta, her yerde, her zaman öğrenilir.
İlim en büyük sermayedir. Ve insan her yaşta, her yerde ve her zaman sermayesini arttırmak ister.
İlimle kendinizi eğitin. Belki güçlüklerle karşılaşacaksınız. Bazı zorluklar çekeceksiniz, ama unutmayın;
 HANGİ KIYMETLİ ŞEY VARDIR Kİ KOLAYLIKLA ELDE EDİLEBİLSİN?

EN BÜYÜK ŞEREF

 

Okumak ve öğrenmek kadar şerefli, lezzetli bir şey düşünülemez.
İlk emri Oku ile başlayan Kur ân, Bilenlerle Bilmeyenlerin bir olmadığını belirtirken, ilim sahiplerinin derecelerinin yükseltileceğini de bildirir.
İnsan, ilmiyle değer kazanır. Hz. Âdem i (a.s) meleklere üstün kılan sır ilimdi.
Kur anda okuma yazma aracı olan kalem övülür, bizzat ona ve onun yazdığı satırlara yemin edilir.
Allah;ın kaleme yemin edişi, onun insan hayatındaki yerini ve değerini en güçlü bir şekilde ifade eder. Hz.Peygamber bir gün yanındaki Hilâl isimli birine, Kalemin var mı? diye sormuş, Yok cevabını alınca da,
Kalemsiz olmaz ey Hilâl ! buyurmuş ve şöyle devam etmiştir.
Çünkü iyilik ondadır. Kıyamete kadar da ona ehil olanlar çıkacak. İnsanlar kalemle ilerleyecekler.
Kalemi elinde tutan âlimin mürekkebi şehitlerin kanıyla denktir.
Yine Peygamberimizin ifadesiyle, ilim sahipleri ölüler arasında dolaşan diriler gibidir.
Zübeyir Gündüzalp, Bilgili insan güneşe benzer. Girdiği yeri aydınlatır. Der. Evet, ilim, karanlıkları aydınlatan bir projektördür. Karanlıkta kalan herkes ona muhtaçtır.
Yükseklere ilim asansörüyle çıkılır. Yükselmek ve olgunlaşmak istiyorsanız ilme sarılın. Hz. Ali İlim alçaklarda kalanları yükseltir. Bilgisizlik de yüksektekileri alçaltır. Der ve ilmin servetten üstün olduğunu ifade ederek şunları söyler.
Çünkü serveti sen korursun. İlim ise seni korur.
Resulullahın (s.a.v) dilinde ilmin kapısı olarak isimlendirilen bu büyük insan.
Biz Allah ın taksimine razıyız. Bize ilmi, düşmanlarımıza da malı verdi. Çünkü mal yok olucu, ilim ise ebedidir.
Faydalı ilim, o ilmi bilen kişiyi ölümünden sonra da hayırla andırır.
İlim ebedi canlılıktır. Bilgisiz insan daha ölmeden ölüdür. Bilgili insan ise öldükten sonra da diridir! demekten kendisini alamaz.

 

ZEVK KAYNAĞI

              Bu derece üstün ve şerefli olan ilmin o ölçüde de zevki lezzeti olduğunu bilseydik, bir an için olsun, yerimizde durabilir miydik?
Onun içindir ki, ilmin zevkine varanlar yerlerinde duramıyorlar, gece gündüz demeden bütün vakitlerini ilme adıyorlar. Hatta uykuda yemekte geçen zamanlarını büyük kayıp olarak görüyorlar. Çünkü ilmin tadını başka hiçbir şey de bulamıyorlar.
Okumayı hiçbir hazineye değişmem diyen E. Gibbon herhalde bu gerçeği ifade etmiş olmalı.
Dünyaca ünlü İmam-ı Azam ın gözde öğrencisi İmam-ı Muhammed, ilme kendisini öyle kaptırırdı ki anlayıp kavradıkça sevincinden kendisini tutamaz.
Ey padişah ve vezir çocukları! Gelin de cennet lezzetinin zevkini sizde tadın! derdi. Ölümünden sonra onu rüyasında gören bir dostu sormuştu.:
Nasıl can verdin?
İlmi bir meseleyle uğraşıyordum. Canımın nasıl çıktığının farkına varmadım.
Büyükler okumayı lezzetli bir meyve gibi görmüşler, temiz havaya benzetmişler. Onu soluk soluğa teneffüs edip, sıkıntılarını, dertlerini, acılarını, problemlerini unutmuşlar. Hele okunan şey ruhu doyurucu vasıfta ise. ..
Montesquieu, Çeyrek saatlik bir okumayla gideremediğim üzüntüm olmamıştır,
Derken bu gerçeği dile getirir.
Kısacası, okumaya gıda kadar ihtiyacımız var.

SORU SORMAK
;Soru ilmin anahtarıdır. Demişler. Soru sormak ilim yolculuğumuzda en çok başvurduğumuz bir yol olmalıdır.
Soru kitabın konunun veya dersin daha iyi anlaşılmasını sağlar
Soru ilmimizi arttırır. Çünkü sordukça cevabını araştırı.; bilenlere, o konuları anlatan kitaplara yönelmemizi sağlar. Soru sorma, farkında bile olmadan bizi bilgi sahibi yapar.
Ebû Yusufa sormuşlar:
Bu bilgini nereden elde ettin?
Küçük büyük ayırd etmeden, bilmediğim sormakla
cevabını vermiş.
Şu kadar var ki, Soru soruyorum& diye, akla gelen olur olmaz her şeyi sormamalı. SORU İNSANIN SEVİYESİNİ DE GÖSTERİR. Mantıklı ve enteresan sorular sorulmalı.

 

YÜKSEK SESLE OKUMAK
           

            Yüksek sesle okuma da, uygun şartlarda tatbiki gereken bir metotdur.  Çünkü okumamızı düzeltir, daha güzel konuşma  kabiliyeti kazandırır.

 

ANLATMAK
           

            Öğrendiklerimizi arkadaşlarımızla müzakere etmek, onlara anlatmak, konuyu kendimize mal etmenin en kolay yollarından biridir. Konu böylece daha iyi öğrenilmiş olacaktır.
Anlatmak ve öğretmek, öğretilecek şeylerin değeri ölçüsünde kıymet kazanır. İnsan o ölçüde gayrete gelir.
Öğretmenlik başlı başına bir meslek olmasına rağmen, herkes yer ve zamana göre bu sıfatı üstlenebilir. Aslında ömrümüz boyunca öğrencilikten kurtulamadığımız gibi, aynı zamanda öğretici de olmak durumundayız.
İlk öğretici Allah tır. Hz. Adem e eşyanın ilmini öğretmiştir. Peygamberimiz de Ben öğretici olarak gönderildim. Buyuruyor.

 

NELER OKUMALI
           

            Okumak kadar, okuyacağımız şeyleri tespit etmek de önemlidir.
Okuduğumuz kitaplar bize neler kazandırıyor? Bilgimize yeni bilgiler ekliyor mu? Davranışlarımızda iyiye yönelme sağlayabiliyor ; içimizde huzur, işimizde şevk uyandırıyor mu?
Franz Kafkaya göre, kitap insanda şok tesiri uyandırmalı. O, okuduğumuz kitap bir yumruk gibi bizi uyandırmıyorsa ne işe yarar? Derken, gerçek kitabın özelliğini anlatır.
Eğer okuduğumuz kitap, iyi ki bu kitabı okudum okumasaydım büyük eksiklik olurdu, dedirtebiliyorsa, gerçekten faydalı bir kitaptır.
Alexandre Pope şöyle der:
-Okuduğunuz eser, sizi fikren yükseltir, içinizi iyi ve mert duygularla doldurursa, onun hakkında karar vermek için bu duygu yeterlidir.
Alcott a göre,

 

ÜMİTLE AÇILIP KAZANÇLA KAPANAN KİTAP İYİ BİR KİTAPTIR.
 

            Kitaplar insanların ayrılamayacağı kaynaklardır. Akıllarını kitapla beslemeyen, ruhları, onunla doyurmayan insanlar sıkıntılardan kurtulamazlar. Seneca KİTAPSIZ YAŞAMAK KÖR, SAĞIR, DİLSİZ YAŞAMAKTIR. Der.
İYİ KİTAPLAR OKUMAYAN ADAMIN, OKUMUŞ OLMASIYLA CAHİL KALMASI ARASINDA HİÇBİR FARK YOKTUR. Diyen Mark Twain, iyi kitabın önemi üzerinde durur.
Faydası dokunmayan kitap, en azından vakti öldürdüğü için zararlıdır. İnsanı tembelliğe, başıboşluğa, aylaklığa, ahlâksızlık ve inançsızlığa iten kitap zehirden farksızdır. Böyle kitaplar insanın maddi ve manevi hayatını öldürürler.
Öyleyse her şeyin en iyisini, en faydalısını seçtiğimiz gibi, kitapların da en iyi ve en faydalısını seçelim. Çünkü onlar hayatımıza yön vereceklerdir. Düşünce sistemimiz onlarla şekillenecektir. Eğer seçimi iyi yapabilirsek, onlar en iyi dost ve arkadaşımız olacaktır. Dünyamız onlarla aydınlanacaktır. Bu vefalı arkadaşlarla her zaman beraber olmayı istemeli ve Konfüçyüs gibi.
Allah’ım!  Bana kitap dolu bir ev ver! Diye dua etmeliyiz. Unutmayalım ki, kitaptan daha büyük bir hazine yoktur.

 
OKUMANIN HEDEFİ NE OLMALI
 

            Allah Resûlü, dualarında faydasız ilimden Allah’a sığınırdı. Peki, faydalı ilim nedir, nasıl olmalıdır?

            Faydalı ilim, insanlığın yararına kullanılabilen ilimdir.

            Faydalı ilim, uygulanılabilen ilimdir.

            Faydalı ilim, öğrenildikçe bilgisizliğimizi hissettirip öğrenme şevk ve gayreti veren, kötü huy ve davranışlardan koruyan ilimdir.

            Faydalı ilim, bize bizi tanıtan, gerçek benliğimizi öğreten ilimdir.

            Faydalı ilim bize Yaratıcımızı tanıttıran ilimdir.

            İlim uçsuz bucaksız bir deniz, ilim öğrenen de o denizin kıyılarında yüzmeye çalışan bir dalgıçtır.

            “Dünya beni nasıl görecek, bilemem. Fakat ben kendimi, keşfedilmemiş kocaman bir gerçekler okyanusu  içinde, kıyıda oyalanan, arada bir, ya daha yumuşak bir taş veya güzel bir deniz kabuğu bulan bir çocuk gibi görüyorum. “ diyen Isaac Newton, ilmin kazandırdığı alçak gönüllülüğebürünebilmiş bir ilim adamıdır.

            “Bütün bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir.” Diyen Sokrates, büyük gerçeği dile getiriyor. Öğrenilenler ne kadar çok olursa olsun, öğrenilmeyenler, bilinmeyenler yanında nokta kadar dahi kalmaz.

            Diploma almak için gayret edilebilir. Ama diplomalı olmakla bilgili olmayı karıştırmamalı. Nice yüksek okul bitirmiş kimseler vardır ki, okulu bitirir bitirmez kitabı kalemi bir tarafa atmış, okuma ve öğrenmeden bıkmış, âdeta okumaya boykot ederek kitaplara düşmanca bir tutum içerisine girmiştir. Böyle olmayalım.

            İnsanı gurura,  kibire  götüren bilginin de faydalı olduğu söylenemez. Bir makam, mevki sahibi olmak, insanlara tepeden bakmak için ilim öğrenilmez.”Bu meseleyi ben bilirim. Benim saham. Bu konuda benim kadar bilgili kimse yoktur. Siz bunu bilemezsiniz. Ben her şeyi bilirim”. Gibi ifadeler, aslında cehaletin belgesidir. Sâdi, “Ne kadar çok okursan oku, bilgine yaraşır biçimde davranmazsan cahilsin. Bilgisine göre davranmayan insan, üzerine kitap yüklenmiş hayvandan farksızdır.” Derken, böylelerini de aynı sınıfa sokar.

            Her şeyi bildiğini söyleyen insan, hiçbir şey bilmeyen insandır.

            Bilgisine yakışır şekilde hareket edebilen kişi gerçekten gerçek ten aydındır. Işığıyla etrafını aydınlatır. Her konuda “Biliyorum” havasına giren, bilmediğini itiraf etmekten çekinen yarı aydınlar, insanlığı felaketlere sürüklemekten, karanlığa atmaktan başka bir işe yaramazlar.

            Ne tahripçi aydın, ne de bilmediğini bilmeyen yarı aydın! İkisi de zararlıdır. Bunlar insanlığın felâket dellâlları dır. Birisi, bilgisini yıkmakta kullanır. Diğeri bilmediği halde “Biliyorum” diye yakar, yıkar.

            Gerçek aydın gazete bilgisiyle, kulaktan dolma düşünceler ve direktiflerle hareket edip hüküm vermez. Araştırarak, düşünerek, gerçeğe sadık kalarak hareket eder.

            Gerçek aydın öğrenmenin hedef değil, ,insanlığa hizmet aracı olduğunu bilir. İlmini insanlığın yararına kullanır.

            Okumaktan maksat faydalı olmaktır. İlim insanlığa hizmete kullanılabiliyorsa kıymetlidir, faydalıdır. Uygulamaya dökülmeyen bilgi ne kadar faydalı olursa olsun, bir işe yaramaz.

            İlim insanı olgunlaştırmalı, beğenilen ve sevilen kişi haline getirmeli.

            İlimden maksat kendini bilmektir. İlim ne ölçüde kendimizi tanımamıza vesile oluyorsa, o ölçüde faydalıdır. Yunus Emre ne güzel söylemiş :

İlim ilim bilmektir.

İlim kendin bilmektir,

Sen kendini bilmezsen

Ya nice okumaktır?”

 

İnsan Yaratanın harika bir sanat eseridir. İnsanın kendini bilmesi bir yerde Sanatkârını bilmesi demektir. İnsan sormalı:

“Beni en güzel bir biçimde Yaratan kim? Sayısız nimetlerle besleyip büyüten Kim? Atomdan güneş sistemine kadar her şeyi hizmetime veren kim?

            Bu soruların cevabını bulabilen insan, öğrenmenin maksadına ulaşmış demektir.

            İlmin gayesi Yaratanı bulmak, Ona inanıp bağlanmaktır. İlimle iman ayrılmaz iki hakikattir. İnanmayı bütün hürriyetlerin üstünde gören John Milton.

“Bana bütün hürriyetlerden önce, bilmek, düşünmek, inanmak ve vicdana göre konuşmak değerlerini kazandırınız.” Derken.” Bir taraftan da ilimle imanın ayrılmazlığına dikkat çeker.

“İlimsiz din kör, dinsiz ilim topaldır” diyen Einstein da, dinle ilmin birbirini tamamladığını ifade eder.