๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 17 Ekim 2010, 14:59:57



Konu Başlığı: O ALLAHın bir lutfu
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 17 Ekim 2010, 14:59:57
O ALLAH'ın bir lutfu


Namaz, dinin direği olduğu gibi, iman esaslarını teker teker hatırlatan bir ibadettir.


Namazda her zaman, potansiyel bir hatırlatma ve derin bir zevk vardır. O, insana, Rabb karşısındaki acz ve fakrını hatırlatır. Üstesinden gelinmesi mümkün olmayan ya da öyle gözüken problemleri çözme yollarını gösterir ki, bunun aslı ve esası da her şeye gücü yeten bir Kadîr-i Mutlak'a imandır. Bu hususu, Fatiha âyetleri üzerinde durarak biraz daha açabiliriz:

Elhamdü'lillahi rabbi'l âlemin: Hamd, zerrelerden sistemlere kadar her şeyi terbiye eden, yetiştiren, olgunlaştıran ALLAH'a mahsustur. Binbir hadise karşısında elimizden tutan ve bizi boğulmaktan kurtaran böyle bir Rabb'e inandıktan sonra ben ne için ümitsiz olacağım ki?

Er-Rahmani'r Rahim: O dünya ve ukbada, kâfirlere de müminlere de merhametlidir. Rahmeti, gadabını ve öfkesini aşkındır. Dünyada nimetlerini her an üzerimize sağanak sağanak yağdırmaktadır. Ötelerde ise has kullarını gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan hayal ve tasavvurunu aşan nâmütenahî nimetlerle serfiraz kılacaktır. Öyleyse ne diye ümitşiken olacağım ki?

Mâliki yevmi'd-din: O, ceza gününün tek sahibidir. Her kulun burada yapmış olduğu en küçük ameller dahi, kendisine arz edilecek ve o da hesabını soracaktır. Ama rahmeti gadabını geçmiş olan ALLAH'ım bana orada da yardım elini uzatacaktır.

İyyake na'büdü ve iyyake nestain: Kulluğumuzu sadece Sana hasrettik.. ve sadece Sen'den yardım diliyoruz. Sen'in Rububiyetin, Ulûhiyetin karşısında boynumuzda tasma ve kulağımızdaki küpe ile kapına geldik. Bu halimizle Sana köle olduğumuzu ilan ve itiraf ediyoruz. Fakat bu ne şerefli bir kölelik; Sultanımız, Sultanlar Sultanı olan Sensin ALLAH'ım. Ayrıca bizler, hiçbir mahlûka boyun eğmeyecek kadar aziz ve şerefliyiz. ve biz sadece Seni dileriz. Yunus'un ifadeleri içinde

'Cennet cennet dedikleri

Birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver onları

Bana Seni gerek Seni' diyoruz.

Bu ifadeler, her tarafında tevhid akidesi nümayan; şuurla eda edilmesi gereken kulluğun ve ALLAH'ın lütuf ve ihsanları karşısında yapılması gerekli olan şükrün, ibadetin tam yapılamadığının bir itirafıdır. Hâlık-Mahlûk münasebetini kavramış olmanın esprisi içinde âciz ve fakir olunduğunun beyanıdır. Öyle ise, bu anlayış ve bu düşünce içinde bulunan bir insan nasıl ümitsiz olur ki?

Namaz kılmamanın bahanesi olmaz

Fatiha'nın devam eden cümleleri de aynı minval üzere değerlendirilebilir. Ancak ifade edilmek istenen mânâ anlaşıldığı zannıyla kısa kesiyorum. Evet, bu duygu ve düşüncelerle namaz kılmaya muvaffak olabilen bir insanın, dünyevî işlerini bahane ederek namaz kılmaması düşünülemez. Öyleyse imanın yanı sıra, namaz hakikatinin de bu insanlara anlatılması ve mümkünse, bunları duymasına yardımcı olunması şarttır.

İnsan, namaz ibadeti ile tıpkı günebakan çiçeklerinin güneşe bakarak gelişimlerini tamamlamaları gibi gelişmesini tamamlayabilir. Günde 5 defa Rabb'isine teveccüh ederek, pörsüyen duygularını, solan şuurunu yeniden canlandırabilir.. ve tekrar zindelik kazanabilir.. kazanabilir ve böylece Rabb'isine olan ahd ü peymanını yeniler. Bu yönüyle namaz, ALLAH'ın bizlere en büyük bir lütfudur. Bunun yokluğu, güneşin yokluğu gibidir. Nasıl güneş olmadığında -sebepler plânında- günebakan çiçekleri de yoktur; öyle de ibadet olmadığında, bir anlamda insan da yoktur. Öyleyse ibadete gerçek anlamda muhtaç olan bizleriz.

Namaz kılan ve Rabb'isinin huzurunda şarj olan bir insan, atılacağı ticarî hayatında haramlardan, mekruhlardan olabildiğine kaçınır. Özellikle gün ortasında kıldığı öğle, ikindi namazları, insanın murakabe ve muhasebe hislerini coşturur. O mekânizmayı harekete geçirir ve insanı yanlışlar içine düşmekten kurtarır. Akşam, yatsı, teheccüd ve sabah namazları ise

'Nâçar kaldığı yerde

Nâgah açar ol perde

Derman olur her derde.'


dizeleriyle anlatılmak istenen esrarın tecelli merkezleridir.

Ve namaz Müslüman'ın günlük hayatını düzen ve nizam altına alan cebrî bir faktördür. Günde 5 defa Rabb'in huzuruna çıkan insan, ister-istemez, hayatını bir düzen içine sokar. Sabah namazından sonra işine başlar. 6-7 saatlik yoğun bir mesai ile yorulunca, öğle namazı ile yeniden zindelik kazanır. Döner ikindiye kadar tekrar çalışır. İkindi namazı ile yeniden zihnî ve bedenî dinlenme faslı yaşar. Zaten böyle bir mesaî tanzimi olmasa, o iş yerinden netice almak, âdeta imkânsız denecek ölçüde azalır. Namazdaki bu esasları bilemeyen, sezemeyen insanlar huzursuzluk girdabına kapılır ve bunalımdan bunalıma sürüklenir giderler.

Hâsılı, işlerinin çokluğundan namaza vakit bulamayanlar, İlâhî gerçeklere gözleri kapalı olanlardır. Namazdan mahrumiyet çok büyük bir nasipsizliktir. Namaza karşı gevşeklik ve tembellik imanın muhafazası adına tarifsiz riskler taşımaktadır. Buna göre imandaki zafiyet, iman esaslarına inanılması gerektiği ölçüde inanmama ve bir-iki noktasına temas ettiğimiz namaz hakikatini kavrayamama, maalesef insanımızı yanlış düşünceler içine sokabilmektedir. Bunlardan kurtuluş yolu ise, yukarıda kısmen izah etmeye çalıştığımız gibi, yakîn derecesinde bir iman ve onun hayata yansıtılmasıdır.


1 - Namaz, dinin direği olduğu gibi, iman esaslarını teker teker hatırlatan bir ibadettir. Namazda her zaman, potansiyel bir hatırlatma ve derin bir zevk vardır. O, insana, Rabb karşısındaki acz ve fakrını hatırlatır.

2 - İnsan, namazla tıpkı günebakan çiçeklerinin güneşe bakarak gelişimlerini tamamlamaları gibi gelişmesini tamamlayabilir. Günde 5 defa, pörsüyen duygularını, solan şuurunu yeniden canlandırabilir.

3 - İşlerinin çokluğundan namaza vakit bulamayanlar, İlâhî gerçeklere gözleri kapalı olanlardır. Namaza karşı ilgisizlik, gevşeklik ve tembellik imanın muhafazası adına tarifsiz riskler taşımaktadır.



ALINTI