๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mayıs 2010, 15:43:33



Konu Başlığı: Nebevi Vasıf Güzel Ahlak
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mayıs 2010, 15:43:33
Nebevî Vasıf Güzel Ahlak

Her sıfatı yüce, her ismi mükemmel, ilmi ve kudreti nihayetsiz, rahmeti bol, merhameti engin olan Allah Teâlâ’ya sonsuz hamdü senalar olsun.

İlahî terbiyenin nâmütenahî güzellikleri içinde en mükemmel kıvama yükseltilen, Allah Teâlâ’nın seçip beğendiği, bütün varlığını insanlığın selâmetine adayan, gözlerimizin nuru, gönüllerimizin süruru sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e ailesine ve arkadaşlarına şanına yakışır bir şekilde dolu dolu salât ve selâm olsun.

Ahlâk, huy, tabiat, yaradılış demek olan “hulk” kelimesinin çoğuludur. Dünyaya gelen insan ister istemez çevresiyle ilgilenir, bu ilginin ortaya çıkardığı görevleri iyi ve güzel bir şekilde yerine getirmek ahlâktır. Dünyanın bütün dinlerinin temeli ahlâk üzerine kurulmuştur.

Güzel ahlâk Allah Teâlâ’nın sıfatlarından akseden bir sıfattır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ise güzel ahlâkın sultanı idi. O’ndan kutlu ışıklar devrişmek herkese nasip olmaz. Ayet-i Kerimede “Ey Rasulüm şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzerinesin.” (Kalem, 4) buyuruluyor. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in üstün ahlâkı yaradılışı gibi güzeldi, onun ahlâkı Kur’ândı. Kur’ân-ı Kerim insanların inkişafını hazırlayan en yüksek bir “Ahlâk Meselesi”dir.

Güzel ahlâk Allah Teâlâ’nın vasıflarından akseden bir vasıftır demiştik, bunun bir kısmını cüz’i olarak insanlara vermiştir. Terbiyeden beklenen Allah Teâlâ’ya kulluktur. Hayatımıza nebevî bir şifa, Muhammedî bir muhabbet, bereket ve rahmet katabilmek için Kur’ân’a ve sünnete sımsıkı sarılmaya muhtacız.

İslâm ahlâkı insan hayatının bütününü kuşatır. İnsanı terbiye ederken hem davranışlarını hem de duygularını eğitir. Onun iç dünyasında sevgi, şefkat ve merhamet filizlerinin gelişip boy atmasına gayret eder. Kalbinin derinliklerine kök salan iman nuru onda takvâ, ihlas, tevkkül, sabır, şükür, istikamet gibi güzel ahlâkın meyvelerini verir.

İbadetlerin gayesi insanları güzel ahlâk sahibi yapmak ve onları kemâle ulaştırmaktır.

İmanın ilk eseri takvâ, ikinci sonucu güzel ahlâktır. İnsanı her türlü iyiliğe sevk eden kalbî keyfiyetin adı takvâdır. Allah Teâlâ göklerde ve yerde ne varsa hepsini insana âmâde kılmıştır. Lâkin insanı başıboş bırakmadığını bildirmiştir. Mahlûkatın en şereflisi olan insan iradesini hayra da şerre de kullanabilmektedir.

Güzel ahlâk imanı tamamlayan, hayatı güzelleştiren, sahibini Allah Teâlâ’nın rızasına yaklaştıran bir iksirdir. Yüce Allah’ın sıfatlarının kula yansıyan ilahî akisleridir. Güzel ahlâkla elde edilen sevap ibadetlerle elde edilen sevabın derecesine yükselir. O (s.a.v.); “İnsan güzel ahlâkla gündüzleri hep oruç tutan, geceleri namaz kılan kimselerin derecelerini elde eder” buyurmuşlardır.

Güzel ahlâk kişi için önemli olduğu gibi topluma da birçok güzellikler kazandırır, cemiyette muhabbet ve âhenk, güzel ahlâk sayesinde sağlanabilir. Ahlâkın bozulduğu bir toplum dağılmaya ve yok olmaya mahkumdur. Bir kimsenin güzel ahlâkı sayesinde dünyası gibi ahireti de güzelleşir, her iki âlemde de cenneti yaşar. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e insanları cennete en çok neyin ulaştırdığı sorulduğunda “takva ve güzel ahlâk” buyurmuşlardır. İslâm ahlâkı Kur’ân’ın koyduğu cihan şümûl değerler manzumesi içinde doğmuş, sünnet ile şekillenmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in örnek kişiliğinde yaşanarak kemâl bulmuştur. O (s.a.v.) Allah Teâlâ tarafından terbiye edilmiş, ümmetine tâlim ettiği ahlâkî kaideleri vahiy yoluyla yine Allah Teâlâ’dan almıştır.

Dinin mükemmel bir şekilde yaşanabilmesinin şartı ancak âdâb-ı muaşeretle mümkündür. Bu, insanlar arasında uyulması gereken nezaket kurallarıdır. Âdâb “edep” kelimesinin çoğulu olup, iyi ahlâk, güzel terbiye, zerâfet demektir. Muâşeret ise insanların arasına karışmak ve hoşca geçinmektir. Bu kurallar sayesinde muntazam bir hayatın ortaya çıkması sağlanır.

İnsanı insan yapan güzel ahlâktır. Güzel ahlâkın temeli ise her hususta edebe riayettir. Edeb insanı diğer mahlûkattan farklı kılan bir husustur. İnsan edep, nezaket, zarâfet ve takvası ile Hak katında kıymet kazanır. Güzel edep Allah Teâlâ’nın gazabını söndürür. Edep aklın dıştan görünüşüdür, şeytanı öldüren bir silahtır. İlim edeple elde edilir, edep insanın nefsini bilmesi ve tanımasıdır.

Edebi sayesinde kişi, Allah Teâlâ’ya ve insanlara karşı vazifelerinin sınırını belirler.

Tasavvuf tümden edeptir, bir de edeplendirmek. Güzel edep kişiyi müşridine yakınlaştırır, mürşidin terbiyesinden ona en fazla sadâkat gösteren istifade eder. Allah Teâlâ’nın sevgili kulları vâsıl olduklarına ancak edeple vasıl olurlar. Yoksa ne çok amel ne de başka benzeri ile değil. Manevî hayatımızın son menziline ancak güzel ahlâkla ulaşabiliriz. Tasavvufun insanı ulaştırmak istediği rûhî kıvâm, her an ihsan duygusuyla dolu olmaktır. İhsan duygusu Allah Teâlâ’nın her an kendisini görmekte olduğunu bilip büyük bir edep ve hayâ üzere yaşamaktır.

Bir gün gözlerimizi bambaşka bir âlemde açacağız. O gün, işte o gün ebedî hayatımızın başlangıç günü olan o müstesna günde, “eyvah” sesleri çıktığı zaman herşey bitmiş olacak. İşte o gün gelmeden Rabbimize yönelip, O’nun yolunun sâlikleri olarak güzel ahlâkımızla “Bizi affet ya Rabbi” diye yalvararak ubudiyetimizi ispata çalışalım.

Alıntı