๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 06 Şubat 2012, 18:59:07



Konu Başlığı: Ne Uğruna
Gönderen: Ekvan üzerinde 06 Şubat 2012, 18:59:07
               Ne Uğruna  

Mevlânâ Hazretleri buyurur:
 “Çocuklar oyun oynarlarken dükkân yaparlar, yalancıktan alış-veriş ederler, fakat kâr elde edemezler, ancak vakit geçirirler. Yalancıktan dükkân açan çocuk, akşam eve aç olarak döner. Bu dünya da o çocukların oyun yeri gibidir.”

Ebû Bekir Şiblî (r.aleyh), bir gün yolda giderken buldukları bir ceviz için kavga eden iki çocuk görür.

Şiblî, bu cevizi onlardan alıp: –Biraz sabredin de bu cevizi ikinize paylaştırayım!..” der. Sonra cevizi kırar, fakat cevizin içi boş çıkar.

Tam o sırada: –Eğer gerçekten paylaştırıp kısmet dağıtan biriysen, şimdi bunu taksim etsene!” diye bir nidâ gelir.

Şiblî mahcub olur ve: –Bütün bu kavga, içi boş bir ceviz ve kuru bir hiç içinmiş!...” der.

İşte uğruna nice kavgaların yaşandığı dünya nîmetleri de, hakîkatte içi boş bir ceviz gibidir. İnsan, fânî hayat uykusundan ecel îkâzıyla uyanınca, onun ne kadar kısa, geçici ve boş olduğunu anlayacaktır. Bu fânî âlemde bir hiç uğruna katlandığı meşakkatler için pişman olacaktır. Kabirde pişman olunacak şeyler için dünyada insanların âdeta birbirlerini yemeleri, ne hazin bir aldanıştır!..

Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Dünya hayatı bir rüyâdan ibârettir. Dünyada servet sahibi olmak ise rüyâda define bulmak gibidir. Dünya malı, muayyen bir zaman dilimi içinde nesilden nesile aktarılarak yine dünyada kalır.”

Dünyanın yegâne kıymeti, âhiret âlemini ihyâ ve îmâr etmek bakımındandır. İnsanın canı ve malı, Allah yolunda fedâ edildiği takdirde bir değer kazanır. Dünya nîmetleri, nazargâh-ı ilâhî olan muzdarip bir gönlün huzur ve tesellî bulmasına vesîle kılınabildiği zaman bir kıymet ifâde eder. Aksi hâlde faydasız bir yorgunluk ve ağır bir âhiret hesabı olmaktan öteye geçemez. Âhiretten gâfil olarak yaşanan bir dünya hayatı, seraplarla dolu bir fâcia sahrasından ibârettir.

Bu sebeple mü’min, dünya nîmetlerini ukbâ saâdetine dönüştürmeye gayret etmeli, bunun en güzel yollarından biri olan “gönül alma”yı, kendisine hayat düstûru edinmelidir.

Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söyler:

Ben gelmedim dâvî için,
Benim işim sevi için,
Dost’un evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim

Refîk-ı Âlâ’nın / En Yüce Dost’un rızâsını arayan kâmil bir mü’min de, gerçek dostluğun mâlikiyetle imtizâc etmeyeceğini bilir. Bu itibarla bütün varlığının ilâhî bir emânet olduğu şuur ve idrâki içinde, Allah yolundaki hiçbir fedâkârlıktan kaçınmaz.



alıntıdır