Namazla diriliş panelinden notlar

Namazla Diriliş Paneli’nden Notlar…

Namaz Gönüllüleri Platformu’nun Türkiye’nin muhtelif yerlerinde davetlere giderek verdiği “Namazla Diriliş” başlıklı panellerden biri de Kocaeli’nin Karamürsel İlçesi’nde yapıldı. Karamürsel İmam Hatip Lisesi Aile Birliği’ne ve bilhassa gayretlerinden dolayı Bünyamin Doğruer’e cân-ı gönülden teşekkür etmek gerekiyor. İlçe, İl, Ülke ve Ümmet olarak böylesi bilinç, şuur ve fikir aşılayan faaliyetlere ihtiyacımızın olduğu aşikârdır. Salih eylemlerimizi arttırabilmemizi sağlayacak ‘fikir merkezli faaliyetlerin’ yoğunlaşmasını diliyoruz.

Konferans Kur’an tilaveti ve meallerinin okunması ile başladı. Şair Bünyamin Doğruer’in konferansın önemine binaen konuşmalarının ardından konuşmacıların takdimi ile programın akışı devam etti. Katılımcılar Ahmet Bulut, M. Emin Yıldırım ve Ramazan Kayan idi.

İlk sözü M. Emin Yıldırım aldı. Yıldırım, özellikle son nesillerin en önemli iki şeyi kaybettiğini söyledi. Bunlardan biri “iman” diğeri ise “namaz”. İlk bakışta kabul edilmesi zor bir ifade gibi gözükse de, ‘imanın, iman edilen ilkelerin hakkıyla ve bütüncül olarak kavrandığını söylemenin pek mümkün olmadığını ekliyor Yıldırım. “Ubudiyette, Rububiyette ve Ulûhiyette bütüncül bir iman sahibi olduğumuz tartışılır. Hali pür melalimiz de bunun bir nevi kanıtı değil mi? İmandan sonra en önemli eylem namaz olduğuna göre imanda gösterilen zaaf, sapma namazın da zayi olmasını beraberinde getirmekte.” Bu tespit üzerinde derinlikli bir muhasebe yapmak çıkış yolunu bulmak açısından faydalı olacaktır.

İlk Neslin namazı ikame ettiğini(ekimu’s salate) ardından gelen neslin namazı kıldığını ve son neslin ise namaza kıydığını’ söyleyen Yıldırım, sözlerine ‘imanı ve namazı kaybettiğimiz’ tespitini ilave ediyor. İki tespit arasında bağ kuruyor Yıldırım. Ümmetin, “düştüğü yerden ayağa” kalkması gerektiğini söylüyor. Düştüğü noktayı da ; ‘namaza kıydığı’ nokta olarak tespit ediyor. Bunu düzelterek işe başlamalıyız sonucuna varıyor.

M. Emin Yıldırım’ın Türkçe’deki dini terimlerin birçoğunun farsça kökenli olduğu tespiti de dikkat çekiciydi. Arapçası vudu olan abdest, savm olan oruç, rasul olan peygamber, salât olan namaz bunlardan sadece bir kaçı… Bu da Türklerin İslam’ı Kur’an’dan ziyade Fars-Acemler üzerinden öğrenmiş olduğunu bir vesileyle daha göstermiş oldu. Dini, Kur’an ve orijinal terim ve de anlamları üzerinden öğrenmemenin, anlamamanın neticesi olarak ise şunu söyleyebiliriz, namaz ve diğer birçok ibadete de aynı üstünkörülükle yaklaşılarak işlevlerini yapamaz hale getirilmişlerdir."

Salat yani namaz’ın bir bağ olduğunu vurgulayan M.Emin Yıldırım, ALLAH’ın “birleştirilmesini emrettiği bağların” daha iyi anlaşılmasında farklı bir pencere açtı. Bu bağı, bir ucu ALLAH’ın otoritesine diğer ucu ise iman edenlere uzatılmış bir bağ olarak görürsek, işte bu bağa salât – namaz diyebiliriz.

İkinci olarak sözü Ramazan Kayan aldı.

Konuşmasına, yeni doğan bir bebeğin göz aydınlığı (gurrata ayyun) bir nesil olması için yapılacak duayla başlayan Ramazan Kayan, öğrenmenin anne karnından itibaren başladığına dikkat çekti.

Ramazan Kayan İstikamet ve yön gösteren konuşmasında namazın olmazsa olmazı olan kıblenin neden bu kadar önemli olduğunun altını çizmeye çalıştı. Son zamanlarda “nice kıblelerin dayatıldığı”nı ve bir nevi “kıble savaşlarının” yaşandığını görüyoruz. Liselerdeki namaz konusu bunun en güncel örneklerinden yalnızca birisi. İşte Kayan burada önemli bir tavsiyede bulunuyor: “Ehli Kıble bu saldırılar karşı kararlılık göstermelidir.”

ALLAH’ın, yıkmaya gelenlerden Kabe’yi koruduğunu bizim de zihin dünyamızda Kabe’yi yani kıblemizi korumamız gerektiğini ve bu yok etme çabalarının da nihayetinde başarısız kaldığını ve kalacağını özenle vurguluyor Kayan.

Namazın sütunlarından biri olan kıblenin önemine ve hayattaki yansımasının nasıl olması gerektiğine dair konuşmalarından sonra Ramazan Kayan, namazın işlevini açmaya çalıştı. Bu işlev, “namazın ALLAH ile bir iletişim oluşu…” Bu iletişimin manası ise ALLAH’tan razı olmak… Bir insan, kulun Rabbinden razı olması ne demek diye düşünebilir. Rasulullah’a atfedilen bir sözle bunun böyle olmadığını hatırlattı Kayan. “Siz ALLAH’tan razı olmadıkça ALLAH da sizden razı olmaz.”

Son olarak Ahmet Bulut söz aldı. Sözlerine ehline ve ümmete namazı emretme emrini veren ayeti (Taha, 132) hatırlatarak başlayan Bulut, bu ilahi emrin Tahrim Suresi altıncı ayetle desteklemesini hatırlattı katılımcılara.

Bulut diğer iki konuşmacıdan farklı bir üslup ve farklı bir pencereyle değindi namaza. Bilhassa çocukların üzerinde durulması gerektiğini vurgulamaya çalıştı. Bir seyahatinde ziyaret etmiş olduğu yerden aldığı üzüm çubuğunun her istediği zaman dikilip de tutmayacağını öğrendiğini, buradan hareketle de bir benzetmeyle namazın da erken yaşlarda çocuğa öğretilmesi gerektiğini yoksa namazın da çocuk da tutmayacağını ifade etti. Bu doğrultuda Rasulullah’ın 4 sene boyunca namazı sevdirme gayretlerinin dikkatlerden kaçmaması gerektiğini vurguladı.

Bulut, ALLAH’ı özellikle çocuklara yanlış tanıtmanın tezahürlerine de atıflarda bulunarak eğitim çağında yapılan bu hatalara dikkat çekmeye çalıştı. ALLAH’ı, çocuklara karşı genellikle korkutma aracı olarak kullanmak, ALLAH’ı taş yapan, ateşe atıp yakan bir “öcü” gibi tanıtmanın tehlikesine dikkat çekti. Bulut, olayın ehemmiyetini daha önce bir kutlu doğum haftasında yaşadığı misalle açıkladı. ‘Bir çocuğun ailesine “Ben Peygamber’i ALLAH’tan daha çok seviyorum” demesi tüyler ürperticiydi’ diyor. Çocuğun bu sözünün sebebiyse sonraki sözlerinden daha iyi anlaşılıyor. “ALLAH’ın cehenneminin olması ama Peygamber’in böylesi bir cezalandırma yerinin olmaması!...” Böylesi ALLAH ve peygamber algısı oluşturmak esef vericidir. Diyerek eğitimin önemine dikkat çekti…

Ersin Ertuğrul Satan
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın