๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 21 Eylül 2012, 11:59:17



Konu Başlığı: Muvakkat değil müebbed Müslümanlık
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 21 Eylül 2012, 11:59:17
Muvakkat değil müebbed Müslümanlık!

Efendim, özel ve güzel bir ayı geride bıraktık, şimdi yeni özel ve güzel aylara yönelmekteyiz. Hazreti Kur'an bu özel ve güzel ayları ?Hac ayları' diye tarif ediyor.

Nitekim hacı adaylarımız şimdiden heyecanlanmaya başladılar bile. Hazırlıklar ilerlemekte, oralara varmadan burada rüyalarda ziyaretlere başlamış bulunmaktalar.

Ancak ben, bu gelecek özel aylardan önce geçtiğimiz güzel ayın ruhlarımızda bırakması gereken ibadet alışkanlığına işarette bulunmak istiyorum. Meşhur tabiriyle ?Ramazan Müslüman'ı? durumuna düşmemek gerektiğine dikkat çekmeyi düşünüyorum. Bilindiği üzere Ramazan'da camilerimiz dolup taşıyor, ama bayramdan sonra aynı cemaat çokluğunu göremiyoruz. Demek ki, Ramazan'da kazandığı ibadet aşk ve alışkanlığını devam ettiremeyenlerimiz var. ?Bir Ramazan yeter, gelecek Ramazan'da yeniden başlarız' demeye getiriyorlar anlaşılan. Böyle bir ayı yeterli bulanlarımız varsa yanıldıklarında şüphe yoktur. Dinde esas olan devamlılıktır. Tek ayın Müslümanlığı kurtarıcı olmaz. Yani muvakkat değil, müebbed Müslümanlıktır kurtarıcı olan.

Bu konuyu çarpıcı şekilde nazara veren bir olay aktarmak istiyorum: Nitekim Şah-ı Nakşibend Hazretleri'ne bir zatın dindarlığından, büyük kerametlerinden söz ederek derler ki:

- Öylesine büyük bir zattır ki, sabah namazlarını hep Kâbe'de kılıyor.

Şah-ı Nakşibend Hazretleri ?mühim değil' deyip geçer. ?Ama derler bazen Dicle Nehri'ne geliyor, köprünün uzakta olduğunu görünce Bismillah deyip suyun üzerinden yürüyerek geçtiğini de görüyoruz.' Şah-ı Nakşibend Hazretleri yine önemsemez ?mühim değil' deyip geçince: Efendi Hazretleri derler, o mühim değil bu mühim değil de, size göre mühim olan nedir?

Der ki: Benim için mühim olan onun çıktığı bu yüce makam var ya, işte oradan aşağıya düşmeden son nefesine kadar devam etmesidir, devam.

İlave eder: Kâbe'de sabah namazı kılacak, Dicle üzerinde batmadan yürüyecek makama çıkmış olabilir, ama orada sebatı, sadakati ve devamı mühimdir. Sabır göstermezse, sebat etmezse, çıktığı makamdan apar topar yuvarlanır, gider. Kâbe'de kıldığı namaz, Dicle üzerinde suya batmadan yürüdüğü günler kendisini kurtarmaz. İnsanın sabrı, sebatı ve son nefesine kadar devamı mühimdir...

Bütün mesele insanın yakaladığı güzel çizgisinde sebat edip sadakat göstermesindedir. Yoksa Ramazan boyunca kılı kırk yaran bir dindarlığa yönelen insanın, Ramazan'dan sonra gömlek çıkarır gibi o halini çıkarıp eski gaflet gömleğini giymeye yönelmesi, kurtarıcı bir görüntü arz etmemektedir.

Merhum Osman Demirci Hocaefendi'nin şoför Ahmet'le konuşmasını hatırlıyoruz burada. Hocaefendi bindiği taksinin şoförüne sorar:

- Ahmet namaz kılıyor musun? Hemen cevap verir Ahmet:

- Kılmaz olur uyum hocam, cumaları hiç kaçırmam, mutlaka kılarım. ?Peki, der Hocaefendi, yemek yiyor musun Ahmet?

- Yemez olur muyum hocam hem de günde üç defa. Hocaefendi taşı gediğine koyar.

- Ahmet der, yemeği günde üç defa yiyorsun; ama ibadeti haftada bir defa yapıyorsun reva mı bu?

İnsaflı Ahmet'in cevabı mertçe olur:

- Hocam çok haklısınız, bundan sonra yemeğim gibi ibadetlerimi de her gün yapmalı, sadece cuma Müslüman'ı olmamalıyım...

Ne dersiniz, biz de Ramazan Müslüman'ı durumuna düşmemeli de, nimetlerini yediğimiz Rabb'imize ibadetlerimizi her gün yapmalı, sadakat mı göstermeliyiz? Yani Müslümanlığımız muvakkat değil müebbed mi olmalıdır?

ahmet şahin