๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Kasım 2010, 15:10:03



Konu Başlığı: Mustazaflığı kabullenmek
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Kasım 2010, 15:10:03
Mustazaflığı Kabullenmek


Mustazaf: Zayıf düşürülmüş, ezilen, sömürülen, haksızlığa uğrayan; mazlum…

Müstekbir:
Kibirlenen, büyüklenen, ezen, sömüren, zulmeden sınıf.

“Mustazaf” ve “müstekbir”, birbirine zıt iki kelime… Mustazaflığı kabullenmeyi de, müstekbirliği de hoş görmüyor İslam.

Bir yerde mustaz’af varsa, müstekbir de vardır.

Önemli olan; mustazaflığı benimseyerek, müstekbirleşmek isteyenlere fırsat vermemek. Kölelik benimsenince, haliyle onlara hükmeden efendiler de olacaktır. Kölelik psikolojisi, zorba efendilik psikolojisine sahip olanların iştahlarını kabartır.

İnsanların bir kısmı koyunlaşmayı kabullenirse; koyunlaşırsa; haliyle bazıları da kurtlaşacaktır.

Müstekbirleşen kimseler, önce halkı gruplara bölerek; zayıf düşürürler. Onları savunmasız duruma getirirler (mustazaflaştırırlar.) Sonra çeşitli vaatlerle veya korkutarak kişiliklerini alır, kendilerine bağlarlar. Daha sonra onların inançlarına, ibadetlerine, düşüncelerine ve davranışlarına istedikleri gibi yön vermeye yeltenirler… Bir bakıma ilahlaşırlar…

Bu metot Firavunun metodudur. Rehber Kitabımızda şöyle buyruluyor:

“Gerçek şu ki, Firavun, yeryüzünde büyüklenmiş ve yöre halkını birtakım guruplara ayırıp bölmüştü. Onlardan bir bölümünü zayıf düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.”1

Günümüzden örnek vermek gerekirse dünyanın müstekbir ülkesi; ABD, aynı şeyleri yapmaya çalışıyor. Girdiği yerde insanları gruplara bölüp zayıf düşürüyor. Çeşitli vaatlerle kendine bağladığı kimselerin şahsiyetini ve her şeylerini ellerinden alıp onları mustazaflaştırmak istiyor. Bu, modern köleliktir.

Bunun bir adım ötesi: Haksızlığa uğrayan mazlum halk, mustazaflığı kabullenir, müstekbirlere teslim olur; düşünce ve davranışlarını onlara ipoteklerse; zalimlerin hükümlerine gönül razılığıyla boyun eğerlerse; onları, ilah edinmiş olurlar… Kullaşırlar…

Her resul, İslam’ı tebliğ ettiğinde, ilk yaptığı iş; insanları, mustazaflıktan kurtarmaya çalışmak olmuştur. İnananlara şahsiyetli, onurlu bir kimlik kazandırmaya gayret etmişlerdir. Ne ezen, ne de ezilen olmamaları için uyarıda bulunmuşlardır.

Mustazaf sınıfı ortadan kaldıran İslam, haliyle müstekbirliğe de son vermiştir. Vahiy kültürü, insan haklarına (kul hakkına) riayet etmeleri hususunda insanları eğitmiş, haksızlığın, zulmün, kul haklarına saygısızlığın büyük bir suç olduğuna dikkat çekmiştir.

Zayıf düşmüş insanların yanında yer almak; onları bulundukları durumdan kurtarmaya gayret etmek; yaratıcının, inanan kullarına yüklediği önemli bir ödevdir.

“Size ne oluyor da: ‘Rabbimiz, halkı zalim olan şu şehirden bizi kurtar, katından bize bir sahip gönder, bir yardımcı yolla’, diyen, zavallı (mustazaf) çocuklar, erkekler ve kadınlar için, Allah yolunda savaşmıyorsunuz?”2

Müslüman, hem kendisi mustazaflığa razı olmaz, hem de başkasının mustazaflaşmasına rıza göstermez.

Zalim, müstekbir yöneticinin yüzüne, onun zalim oluşunu haykırmanın en büyük cihad olduğu bildiriliyor.

Veda hutbesinde Allah’ın son Resulü, ümmetine son nasihatlerini yaparken; “ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız (zulmü kabul etmeyiniz)” buyuruyor.

İnsanların, kurtlaşmadığı ve kuzulaştırılmadığı bir

dünyada; insanca yaşamak ne güzel!..


 
1 Kasas: 28/4

2 Nisa: 4/75

 

Adil Akkoyunlu