> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Mustazaf müstekbir
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mustazaf müstekbir  (Okunma Sayısı 1520 defa)
25 Kasım 2010, 15:13:04
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 25 Kasım 2010, 15:13:04 »



Mustaz’af-Müstekbir


Mustaz’af ve Müstekbir kelimelerinin lügat karşılığı, malum olduğu üzere, ‘zayıf düşürülenler’ ve ‘büyüklenenler’dir. Kur’an ise, zayıf düşürülenlerden kimi yerde olumlu, kimi yerde de olumsuz manada bahsetmektedir. Bir ayette mustaz’afların yeryüzünde iktidara getirileceği beyan edilirken, bir başka ayette yine mustazafların müstekbirlerle çekiştiği ve cehennemlik oldukları ifade edilmektedir. Fakat son yıllarda, özellikle de ‘devrim’ atmosferinin yoğun hissedildiği dönemde, mustaz’af kelimesinin kazandığı ‘siyasi’ içerik, kelimenin olumsuz içerikli kullanımının neredeyse hiç gündeme getirilmemesine neden olmuştur. Daha çok Şia ekolünün kullandığı bir kavram olarak “mustaz’afin”, zalim düzenlere baş kaldıran, toplumun gelir seviyesi düşük, muhtemelen bilgi bakımından da güçten düşürülmüş kesimleri olarak algılanır olmuştur. İşte bu, kavramın anlam dünyasına yapılmış bir müdahaledir ve esas itibarıyla da yanlıştır. Benzer yanlışı, İslam tarihinde en çok işleyen ekol de ‘tasavvuf’tur. Malum olduğu üzere, tasavvuf ekolü, Kur’an’ın kavramlarına bambaşka anlamlar yüklemekle meşhurdur. Her şeyin ‘zahir’inden ziyade ‘batın’ına iltifat eden bu ekolün, kavramlar konusunda da aynı yaklaşımı sürdürmesinden daha doğal bir şey yoktur. Örneğin Kur’an, ‘Hakk’al Yakin’ kavramını, Sur’a üfürüldükten sonra, bütün insanların Cehennem’i ‘ayn’el-yakin’ olarak göreceklerini beyan buyurduktan sonra, bu gerçekliğin ifadesi olarak kullanır ama tasavvuf terminolojisinde bu kavram, Sufi’nin ‘marifetullah’ bilgisiyle ulaştığı mertebeye karşılık gelir! Hakeza Şia da bu konuda mahirdir; Örneğin Kur’an, ‘Ehl-i Beyt’i Hz. Peygamberin ‘hane halkı’ için kullanırken (ve dolayısıyla bu ifadeden, peygamberimizin bütün hanımlarının da hane halkından olduğu sonucu doğal olarak çıkarılabilecekken), “her yerde Ali’yi görme alışkanlığı” olan Şia ekolü, kendi ‘hizbi’ yaklaşımı nedeniyle, bu ifadeden sadece Hz. Ali ve onunla ırsi bağı olan kişileri anlamaktadır. Feylesoflara gelince, onların da benzeri bir yaklaşım sahibi oldukları ortadadır ve onlar da Yunan düşüncesini Kur’an’a onaylatma çabası içerisindedirler. ‘Külli Akıl’ kavramını meşrulaştırmaya çalışan İbni Sina ve Farabi’nin terminolojisi de, esas itibarıyla, bu ‘yanlı’ tutumun bir başka örneğidir. Peki aynı şey, tefsir tarihi için de söylenemez mi? Evet, söylenebilir. ‘Tarafgir’ davranan herkes, değişen oranlarda aynı yanlışı işlemiştir. İsrailiyat’ın tefsirlerde yaygın olarak yer almasını başka türlü izah etmek mümkün değildir. Hadis Külliyatı’nın, bu yaklaşımdan nasibini ne kadar aldığını anlamak için ise, ‘fiten hadisleri’ne şöyle bir bakıvermek yeterli olacaktır!       

O halde burada asıl üzerinde durulması gereken husus, kavramların anlam dünyasına yapılan müdahalelerin nasıl önlenebileceğidir. Bu noktada ‘kök-anlam yöntemi’nin işlevsel olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü bu yöntemde, kelimenin kökünde bulunan anlam, belirleyici kabul edilecektir. Elbette bu anlamın ‘açılımları’da yapılabilir; ancak bu yöntemin kullanılması durumunda, anlamın ‘başkalaştırılması’ zordur. Çünkü burada kök-anlam ‘sabit’tir ve ‘fiil-merkezli’dir. Arap dilinin, esas itibarıyla, fiil kökenli kelimelerden oluştuğu düşünülürse, kelimenin kökünde bulunan ‘fiil’in teşhis edilmesi durumunda, kavram kargaşasını önlemek mümkün olabilecektir. Örneğin, ‘kafir’, ‘örtmek’ kök-anlamından türemiş bir kelimedir. Bu fiil, ke-fe-re kökünden türemiş bütün kelimelerin anlam dünyasında mevcuttur. Dolayısıyla yeri geldiğinde ‘çiftçi’ (küffar) için de kullanılabilmektedir. Ama tabii ki ‘küffar’, aynı zamanda vahyin üzerini ‘örten’ kişiler için de kullanılabilir. Çünkü onlar da vahiy hakikatinin “üzerini örtmektedirler.”

İşte bu yöntemi mustaz’af ve müstekbir kelimelerine uyguladığımızda, sorunu çözmüş oluruz. Za-u-fe kökünden, istif’al babı ile türetilmiş olan mustaz’af, bu yönteme göre, “zayıf bırakılmış” veya “zayıf düşürülmüş” kişiye karşılık gelir. Burada özü itibarıyla zayıf olmayan ama harici bir etki sonucu “güçten düşme” veya “güçsüzleştirilme” durumu söz konusudur. İşte bu, kök-anlamdır. Dolayısıyla za-u-fe fiilinden türetilmiş bütün kullanımlarda bu fiil içeriği mevcuttur. Buna mustaz’af kelimesi de dahildir. Bu duruma göre, mustaz’af kelimesinin kullanıldığı her yerde, ‘değer yargısı’ içeren bir anlamlandırma çabasına gerek yoktur. Yani burada bir tespit vardır. Birileri (ki onlar müstekbirlerdir), bazı insanları güçten düşürmektedir ve bu insanlar da bu hal içerisinde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla burada, mustaz’af olmanın, doğrudan “iyi-kötü” kriteriyle ölçülecek bir durum olmadığı sonucuna ulaşılmış olur. İşte kavramın anlam içeriğini bu şekilde tespit ettiğimiz zaman, Mustaz’af kelimesinin Kur’an’da niçin hem olumlu hem de olumsuz içerikle kullanıldığını anlamamız mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla mustaz’af olup da, bu halini değiştirebilme imkanına sahip olan kişiler olabileceği gibi, mustaz’af olup da, “Rabbimiz”! halkı zalim olan şu beldeden bizi çıkar; bize katından bir koruyucu, bir yardımcı gönder” diyecek ölçüde harici yardıma muhtaç olanlar da olabilir. İlk gruptaki mustaz’aflar, meleklerin: “Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” diyeceği ve mazeret beyanları haklı bulunmayacak olan kişilerdir; ikinci gruptakiler ise, bu hallerinden dolayı sorumlu tutulmayacak olan kişilerdir. Ancak ayetin açık ifadesi gereği, mü’minler, bu gruptakileri, içinde yaşadıkları ‘zalim’ toplumdan kurtarmakla mükelleftirler. İşte mustaz’af kavramını tartışırken asıl bu nokta üzerinde durulmalıdır.

Kur’an, mustaz’af kelimesinin zıddı olarak, birçok yerde, ‘müstekbir’ kelimesini kullanmaktadır ki, bu kullanımdan, bazı insanların ‘güçten düşürülme’sinin, yine bazı insanların ‘hak etmediği halde’ büyüklenmesine neden olduğu sonucu çıkarılabilir. Buradaki büyüklenme, aslında ‘zayıf olduğu’ halde büyüklük taslamaktan ibarettir. Aslı esası yoktur ve bir ‘hak’ temeline de dayanmamaktadır. ‘İstikbar’ eyleminin ‘güç’ (ve dolayısıyla ‘zayıf olma’) kavramıyla da ilişkisi olduğuna ise kuşku yoktur. Nitekim Fussilet Suresi 15. ayet, bu hususu gayet net bir şekilde ortaya koymaktadır: “Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.” Bu ayetten, yeryüzünde istikbar eden Ad kavminin, ‘güç’ (kuvve) iddiasında bulunduğu ve buna karşılık, bu ‘güc’ün Allah’ın gücü karşısında hiç mesabesinde olduğu neticesi çıkmaktadır. Yani ‘müstekbir’, kendisinde vehmettiği ‘güç’ nedeniyle ‘büyüklenmek’tedir ki, işte mustaz’af-müstekbir zıtlığını bu şekilde anlamak gerekmektedir. Gücü, hak etmedikleri halde elinde bulunduranlar, büyükleneceklerdir. Yani bu gücü ‘kötüye kullanacaklardır.’ İşte müstekbirler bu kişilerdir. Müstekbirler, işte bu yüzden, kibirlidirler, ‘ekabir’dirler; tekebbürlüdürler. Ama gerçek Mütekebbir kimdir? Elbette “ondan başka ‘kuvvet’ olmayan” (la kuvvete illa hu), “her şeye gücü yeten” (külli şey’in kadir) Allah’tır. Bu nedenle, istikbar edenin haddi bildirilmelidir. Yani ‘hak ettiği’ ona verilmelidir. Bu ise, elbette, ‘cihad’ ile mümkündür. Bu cihad tabii ki, sadece kılıçla yapılmaz. Cihad’ın manası, ‘çok cehdetmektir.’ Doğrudur, savaş meydanı, bu ‘çok cehdin’ en çok gösterildiği, bu cehdin en zorlu olduğu yerdir. Fakat cehdin tamamı da savaş meydanında gösterilenden ibaret değildir. Bazı ‘cehd’ler vardır ki, bazen savaş meydanındaki cehdten de kıymetlidir. Örneğin, alimin cehdi böyledir. O yüzdendir ki, alimin mürekkebi, şehidin kanıyla ölçülmüştür!

Görüldüğü gibi, mustaz’af-müstekbir kavramlarını tartışmak, aslında bir anlamda ‘Hak-Batıl’ mücadelesini tartışmak demektir. Çünkü ‘güçten düşürülme’ ve ‘büyüklenme’ olguları da, netice itibarıyla bu mücadelenin bir boyutuyla ilgilidirler. Bu noktada, kavramsal bir değerlendirme yapmak yararlı olacaktır. Bilindiği gibi, Kur’an’ın ‘nur’, ‘furkan’, ‘zikr’, ‘şifa’ vb. gibi farklı isimleri vardır. Aslında bütün bu isimler, Kur’an’ı karşılamaktadır ancak geçtikleri yerlerde, Kur’an’ın farklı bir boyutunu öne çıkarmaktadırlar. Çünkü orada kasdı en iyi karşılayacak kelime odur ve o yüzden o kelime orada kullanılmıştır. Mustaz’af ve müstekbir kelimelerini de aynı şekilde görmek gerekir. Hak-Batıl mücadelesini farklı şekillerde ifade etmek mümkündür. Kimi zaman bu mücadeleye ‘cihad’ denilebilir, kimi zaman da ‘kıtal fi sebilillah’ veya ‘hikmetle ve mev’izat’il hasene’ ile yapılan ‘davet’ denilebilir. Aynı şekilde, bu mücadelede ‘güç’ kavramı temelinde de bir değerlendirme yapılabilir. Buna göre, vahyi inkar edenlerin haksız yere ‘büyüklendikleri’ ve insanlardan bazılarını ‘güçsüz’ bıraktıkları, onları sömürdükleri, ezdikleri ve zulmettikleri söylenebilir. Bu zulmün içeriği incelenebilir ve zalimlerin karakterleri deşifre edilebilir. Bütün bunlar, vahyin mesajının yani Hakk’ın daha iyi anlaşılmasına hizmet edecektir. Çünkü ‘güç’ (iktidar), önemli bir kavramdır. Zalimler, ona sahip olmak ve kötü amaçları için kullanmak isterler. Hakeza müminler de onu elde etmek ve onu hayr yolunda ondan yararlanmak isterler. Bu ise, iktidar talebidir. İktidarı, Hakk için talep etmek demektir. Ve tabii ki, bu talep, muarızların (müstekbirlerin) dikkatini ve hışmını çeker. İşte bu aşamadan sonra, fiili bir mücadele (cihad) başlar ve Hakk gelip Batıl zail oluncaya kadar da devam eder.



M. Kürşad Atalar

 
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mustazaf müstekbir
« Posted on: 19 Nisan 2024, 12:29:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mustazaf müstekbir rüya tabiri,Mustazaf müstekbir mekke canlı, Mustazaf müstekbir kabe canlı yayın, Mustazaf müstekbir Üç boyutlu kuran oku Mustazaf müstekbir kuran ı kerim, Mustazaf müstekbir peygamber kıssaları,Mustazaf müstekbir ilitam ders soruları, Mustazaf müstekbirönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes