> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil  (Okunma Sayısı 995 defa)
25 Kasım 2010, 15:06:08
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 25 Kasım 2010, 15:06:08 »



Mustazaf İçimizde Müstekbir Dışımızda Değil


Diyeceğim o ki müstad'afları kimse sana bana bırakmaz sevgili ağabeyim.

Onların bizden çok daha büyük, ünlü ve güçlü sahipleri var."

M. Ö. Mengüşoğlu

 

Hayatta her şeyin merkezinde insan vardır. Her şey akledebilen bu varlığın sınanması için dizayn edilmiştir. Aynı zamanda insan ‘yapıp – edebilen’ bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu, başlı başına bir marifet değildir çünkü her şeyin var edicisi, Fatır-ı Âzam, insanın amellerinin hedefini tayin etmiş; çabalarının istikametinin ne olması gerektiğini de tespit etmiştir. Zira Allah, hiçbir şeyi boş yere, oyun eğlence olsun diye yaratmamıştır.(Enbiya, 21/16) Bu nedenle diyebiliriz ki, insanın var oluş gayesi ve tüm sa’yinin hedefi, İbn Haldun’un ifadesiyle “umran”dır. Bu, ‘insanların, dünyanın insan yaşayabilecek yerlerinde bir araya toplanarak yaşamaları ve yeryüzünü imar etmeleri’ demektir.1 Diğer yandan insan ihtiyaç gereği sosyal bir varlıktır. Filozoflar bunu: “İnsan tab’an medenidir.” ibaresiyle anlatırlar. Yani, insan için içtimaî hayat yaşamak tabii bir ihtiyaçtır...’2

İnsanın “halifelik” vazifesinden ve içtimai(sosyal) karakterinden bahsediyoruz… İnsanın, kendisine yüklenen ‘halifelik’ vazifesiyle sınandığı (Mülk,67/2) belirtilmektedir. Tüm bunların neticesinde insana düşen, bu istikamette hayatını idame ettirmek ve bahsettiğimiz ‘umran’a ulaşmaya çalışmaktır. Aksi halde, karada ve denizde fesad, zulm, şirk daha da fazla yaygınlaşacaktır. Şirk, zulüm veyahut da fesat dediğimiz şey ise; Allah’ın belirlediği tüm sınırların ortadan kalkması, insanlararası hukukun altüst olmasından başka bir şey değildir.

Kavramsal olarak ‘müstekbir’ veya ‘mustazaf’  ile ifade edilen gerçeklikleri de bu bahse dâhil etmemiz pekala mümkündür.

İnsanlar kavramlarla düşünür ve hayatı kavramlarla algılar. Kavramları telef etmek, ‘kelimelerin yerlerini değiştirmek’ veya konjonktüre göre tanımlamak kavramları aslî mecrasından çıkartacaktır. Son günlerde yapılan türban tartışmalarına bir bakınız. Yapılmaya çalışılan; ayetleri anlamaya çalışmaktan ziyade, ayetleri art niyetle yeniden dizayn etme ve menfaatleri sağlayıcı istikamette yorumlamadır. Böylesi kaygan bir zeminde dikkat etmemiz gereken; din ve dünya anlayışımızı şekillendiren kavramlar hususunda dikkatli olmak, konuşurken, yazarken ve dahi dinlerken ilmî titizliği elden bırakmamaktır. İlmî tavır, kanaat oluşturmada aceleciliği sevmez.

Değişik zamanlarda kavramlar üzerindeki bu iğdiş etme tavrından ‘müstekbir’ ve ‘mustazaf’ kavramları da nasibini almıştır. Fakat bir farkla… Bu iki kavram üzerinde, suyu bulandırmaya çalışanlar ‘art niyetli’ zihniyetten ziyade Kitab’a muhatap olan Müslümanlardır. Burada art niyet değil Kuranı anlarken gerekli özenin gösterilmemesi sözkonusudur. Zira ‘müstekbir’ denildiğinde heyecan ve hiddetle ayağa kalkılıp sloganlar eşliğinde tel’in edildi, mustazaf denildiğinde de sahiplenilip miskinliğe mazeret arandı. Mustazaf’a sahiplenilme eğilimde olan bu tutum müstekbirin göz göre göre semirmesini kaçınılmaz kıldı.

Kuranî manada anlaşılmadığı müddetçe, müstekbir ile musatazaf konusunda da birçok detay gözden kaçabilecektir. Kur’an’da müstekbir ve mustazaf kavramları kimler için kullanılmaktadır?

     Kur’an’da müstekbir kavramı tek bir zümreyi karşılarken mustazaf üç kesimi yansıtmaktadır: “Size ne oluyor ki Allah yolunda ve mustaz’af [yani kahredilmiş, zayıf düşürülmüş] erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa,4/75, ayrıca Nisa, 4/97, Kasas, 28/4-5) beyyinesindeki gibi ‘özellikle Resullerin tebliğinin üzerinden uzun zaman geçtiği için vahyî gerçeklerden uzaklaşan ve vahiyden habersiz bulunup da müstekbirlerin yönetimi altına düşerek bundan kurtuluş ve çıkış yolu arayanlar ve bu arayışlarından dolayı müstekbirlerin her türlü zulmüne maruz kalanlar’3 ilk gruptur.

İkinci grup mustazaf, müstekbirlerin yaptıklarına korku, Allah’a güvenmeme, dünyevi çıkarlar ve bir takım zaaflar dolayısıyla ses çıkarmayıp, yeryüzündeki fesada ve istikbara rıza gösterenlerdir.4 (Sebe, 34/31-33,Nisa, 4/97). Üçüncü sınıf mustazaf ise Tevbe Suresi’nde ifadesini bulan ‘kuvveti olmayan acizler’5 dir.

Yukarıda ikinci sınıf olarak bahsettiğimiz mustazaf sınıfı anlamak için de yine müstekbir kavramına başvurmak zorundayız. Evvela; müstekbirin en büyük açığı, gerçeği kabullenmemesidir. Bu açığı da kendine haddinden fazla güvenerek kapatmaya çalışır. Rivayetlerin işaret ettiği üzere Velid b Muğire’nin şahsında somutlaşan eylem tarzı… Vahyi ve onun temsilcisinin mesajını çürütmek(!) ve yalanlamak adına hesaplar yapmak/ölçüp biçmek ve bu istikamette ulaştığı sonuca bel bağlayıp hareket etmektir: “Ne zaman ki bir rasul size canınızın istemediği bir şey getirdiyse istikbarda bulunmadınız mı?(Bakara, 2/87) Dolayısıyla istikbar için göze çarpan ilk husus bu eylem tarzının, bu diklenişin “ayetlere” yani “vahye karşı” olmasıdır.(Casiye, 45/31,Müddessir, 74/20-24)

Müstekbirdeki büyükleniş aslında vahyin vazettiği hayat tarzına karşı geliştirilen kasıtlı bir tavır ve eylemdir. Bu anlamda müstekbir olan kişi, hayata hâkim olacak ölçülerin takdir ve tayinini bizzat kendisinin yapmasını ve bu hususta hür bırakılmasını istemektedir.  İşte mustazaf tam bu noktada kendini belli etmektedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken husus müstekbirin ‘belirleyiciliği’dir. Bu aşamada müstekbir mustazafın karşısında safını belli etmiştir ve sıra vahyin tebliğcisi ve mensubu olan kişiye gelmiştir ki, mustazaf veya mustazaf olmamak onun sergileyeceği tavrıyla ilgili olacaktır.

İlk durum için mustazaf ile müstekbir arasında pek de bir fark yoktur. Çünkü ikisi de samimiyetsizdir ve ikisi de hidayet yolu apaçık belli olduktan sonra inanmamaktan yanadır. Değişen sadece dillendirilen mazeretlerdir. Biri kendisine anlatılanlara inanmamakta inatlaşırken diğeri sorumlulukları karşısındaki gevşekliğinin adını çaresizlik koyup inanmamaktadır. Zira hesap günü her iki grubun akıbeti de aynıdır. “Göreydin zalimleri Rablerinin huzurunda dururken, kimisi kimisine söz atar; istiz’af edilenler istikbarda bulunanlara ‘siz olmasaydınız biz müminlerden olmuştuk’ derler. İstikbarda bulunanlarsa istiz’af edenlere ‘size geldikten sonra sizi hidayetten biz mi alıkoyduk? Siz kendiniz mücrimlerdiniz’ der. İstiz’af edilenler istikbarda bulunanlara ‘hayır, gece gündüz hile(ydi yaptığınız), bize Allah’a küfretmeyi ve O’na denkler kılmayı emrederken’ derler. Azabı gördüklerinde pişmanlığı gizlediler. Küfredenlerin boyunlarına bukağılar koyduk. Yalnız yaptıklarıyla cezalanmıyorlar mı?(Sebe, 34/31-33)

Müstekbir, adı üstünde büyüklenmektedir; yani kendinde olmayan bir cevher ve donanım ile varmışcasına hareket etmektedir. O yüzden müstekbirin sergileyeceği her tavrın ve savuracağı her tehdidin mesnedsiz olduğunu kavramak en başta gelen vazifedir. Bu kavrama çabası, gerek müstekbirle irtibatımızda gerekse onunla mücadelemizde ayaklarımızı sağlamlaştıracak ve kendimize olan güvenimizi her safhada diri tutacaktır.

Bugün Filistin, Irak ve Çeçenistan’da vs. işgal ve bozgunla muhatap olan kardeşlerimizi ‘uğrunda savaşılması gereken mustazaflar’ olarak görebiliriz. Ancak bir nokta üzerinde ısrarla durulmalıdır ki, bu acilen defedilmesi gereken bir ‘musibettir’, ancak defedilene kadar bir mazerettir. Zira mustazaflığı yaratan ve kemikleştiren şey, onun içselleştirilmesi ve bir ‘mazeret’ olarak kabul edilmesidir…

Şahsiyetli bir duruşun zahmetine katlanmaktansa, zalim veya büyüklenenleri eksene alarak yapılan değerlendirmelerle miskinleşmek ve bu hali yegane metod belleyip muhafaza etmeye çalışarak düşlen muztazaflık ‘zillet’ten başka bir şey değildir.

İlgili ‘ayetlere göz atanlar, yukarıda da belirttiğimiz gibi müşrik toplumlarda iki sınıf insanın varlığını göreceklerdir: Birincisi; hevalarını ilah edinip, Allah’ın dininin yanı sıra hevalarının doğrultusunda din ortaya koyan tağutlar, zorbalar ve azgınlar, ikincisi ise; bu tağutlara, zorbalara itaat eden, onların koydukları dine tabi olmak suretiyle onlara ibadet eden, onları rableştiren yığınlardır. (…) Kur’an bu iki sınıftan birincilere müstekbirler, müstekbirlere gönüllü köleliğe razı olan ikinci sınıfa ise müstaz’aflar adını vermektedir. Nasıl ki müstekbirler şirkte pay sahibiyse, bahsedilen mustaz’aflar da aynı derecede pay sahibidirler.

Her iki insan vasfının en tehlikeli yanı, kısa sürede insan için bir karakter haline gelmesidir ki, buna mustaz’aflık müstekbirlikten daha yatkın görünmektedir. Çünkü müstekbirlik mal, servet, çocuk, güç konularında varlık sahibi olmayı gerektirir ancak müstaz’aflık için kuru bir hislenişten ve mazeret üreten bir benlikten başka hiç bir şeye ihtiyaç yoktur, vesselam…

 


Dipnot:

1- “Mukaddime”, İbn Haldun, Milli Eğitim Bakanlığı Yay.,1990,s.7

2- a.g.e., s.100

3- “Kur’an’da Temel Kavramlar”, Ali ÜNAL, Beyan Yay., 1990, s.416

4-  a.g.e., s.417

5- “Kur’an Terimleri Sözlüğü”, Mukatil b. Süleyman, İşaret Yay.,2004,s.386

6- "Ağabeyime Mektuplar", M. Önal MENGÜŞOĞLU, Pınar Yay.,1995,s.27


Muhammed Turan Çalışkan
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil
« Posted on: 26 Nisan 2024, 09:46:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil rüya tabiri,Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil mekke canlı, Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil kabe canlı yayın, Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil Üç boyutlu kuran oku Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil kuran ı kerim, Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil peygamber kıssaları,Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değil ilitam ders soruları, Mustazaf içimizde müstekbir dışımızda değilönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes