> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Müslümanın Dünya ile Alışverişi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müslümanın Dünya ile Alışverişi  (Okunma Sayısı 751 defa)
05 Mayıs 2010, 19:58:54
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 05 Mayıs 2010, 19:58:54 »



Müslümanın Dünya ile Alışverişi

Dünyada halen geçerli olan ekonomik sistemin içine düştüğü krizin bir “ahlâk krizi” olduğunu artık batılılar da söylüyor.

Geçerli ekonomik sistem;

• Koca dünyayı bitiren bu tüketim oburluğuna dayalı oldukça
• Devasa kaynakları küçük bir azınlığın tekelinde tuttukça
• İsraf ve kanaat kavramlarına uzak kaldıkça..

Yani temel anlayışı değişmedikçe bu krizler hep olacak.
Oysa insanlığın muhtaç olduğu ekonomi anlayışı hiç uzakta değil.
Gelin onu bir de bizim kavramlarımızla yeniden hatırlayalım.

Ülkemizde ekonomik anlamda işler epeydir kesat gidiyor. Talep azaldığı için üretimin kısıldığını, işten çıkarmaların sıklaştığını biliyoruz. Kapanan işyerleri, ödenemeyen borçlar yüzünden yaşanan trajedilere dair haberleri daha sık duyar olduk. Toplumun çok önemli bir kısmı geçimini sağlamakta zorlanıyor.

Ekonomi uzmanları, bütün bunların geçen yılın ortalarında ABD’de baş gösteren mali krizin yansımaları olduğunu söylüyor. Onlara bakılırsa bu global krizden giderek artan bir şiddetle etkilenmeye devam edecekmişiz. Allah milletimize dayanma gücü versin diyoruz. Ama…

Krizler bir hastalık belirtisidir

Müslümanlar olarak yakamızı modernizme kaptırdık kaptıralı toplumun tamamını ilgilendiren bu tür problemlerin teşhisinde de çözüm yollarının bulunmasında da kuşatıcı ve doğru bir bakış açısı aramayı akıl edemiyoruz. Böyle bir yaklaşım “bilimsel” sayılmıyor çünkü.

Oysa modern bilimlerin pek çoğu itibarî teorilere, subjektif varsayımlara, gerçeğe uymayan kabullere dayanıyor. Ekonomi, insanı âdemiyeti ile değil, beşeriyetiyle tanıyor ve sadece bu dünyaya ait bir varlık olarak görüyor örneğin. İnsanın ihtiyaçlarının sınırsız, bu ihtiyaçları karşılayacak imkânların sınırlı, yani yetersiz olduğunu iddia ediyor. İnsanı nefsaniyetinden ibaret sayan, nefsin heva ve arzularını ihtiyaç addeden sakat bir çerçeve içinde söyledikleri ne kadar makul, ne kadar doğru olursa olsun, entellektüel gevezeliklerden öteye gitmiyor.
Nitekim “sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların en uygun şekilde karşılanması bilimi” diye tanımlanan modern ekonominin hüküm sürdüğü son iki asırda, bir tarafta açlık ve yoksulluk, diğer tarafta lüks ve israf büyümüş. Kazanma hırsı, daha çok kâr etme tutkusu, “insan insanın kurdudur” inancı kalplerde kök salmış, vicdan ve merhamet yok olmuş.

İnsanı “homo-economicus”, yani sırf kendi çıkarlarını gözeten ve ihtiyaçlarını hep en üst düzeyde karşılamaya çalışan bir varlık olarak kabullendiğiniz sürece bu krizler bitmeyecektir. Çünkü sadece ekonominin sınırları içinde kalarak hangi nedenlerden kaynaklandığını belirlemek, geçici çözümler üretmek, krizlerin birini yatıştırır belki ama yenilerinin doğmasını engellemez. Krizi az veya çok hasarla geçiştirmek, o krizi doğuran hastalığın tedavi edildiği anlamına da gelmez. Asıl problem krizlerin kendisi değil, sürekli krizlerle dışa vuran bir hastalık halidir.

Dinden uzaklaşmak ne demek?

Osmanlı’nın son zamanlarında da böyle olmuş. Ortaya çıkan ekonomik, siyasi, askeri problemleri tek başına bir vakıa gibi ele alıp bunlara modern çözümler teklif eden “aydın”lar, ulemanın “dinden uzaklaşma” teşhisine istihza ile bakmışlar. Fakat işte aydınların bütün o allı pullu, iddialı tahlil ve teklifleri Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtaramamış. Ulemanın “dinden uzaklaşınca başımıza bunlar gelir” tesbiti o gün bugün hâlâ ortada duruyor.

Bizim ekonomik krizlere de sebep olan “bünyevî hastalık hali” dediğimiz şey, “dinden uzaklaşma”nın ta kendisi. Ne var ki “bizler namazında niyazında insanlarız” deyip dini belli ibadetlere indirgeyen yahut onu hayatın çok da önemli olmayan bir çeşnisi gibi gören anlayışlarla bu hastalığın vahametini kavramak mümkün değil. Onun için önce, sıkça dillendirilmesine rağmen pek üzerinde durulmayan şu “dinden uzaklaşma” hastalığının ne olduğuna bir bakalım.

Din, insanı ve toplumu Allah Tealâ’nın belirlediği ölçülerle inşa etmek için gönderilen bir sistemdir. İnsanın sadece ibadetlerini değil, her türlü tutum davranışını, kâinata bakışını, tasavvurlarını, kavramlarını, aklını ve kişiliğini de bu sistem belirler. Doğrusu budur, çünkü kâinattan en uygun tarzda nasıl istifade edileceğini, burada nasıl mutlu yaşanacağını, onu ve insanı yaratandan daha iyi bilen olamaz. Dinden uzaklaşmak, dinden çıkmak değil ama dinin bu kuşatıcılığını unutup, kısmen de olsa vahye aykırı tutum, düşünce ve inançlara kapılmaktır. Nefsin yönlendirmesiyle, moda anlayışların etkisiyle hepimizin zaman zaman düşebileceği bir yanlıştır bu. Normalleşir, toplumsal bir kabule dönüşürse felaket olur. Öyle ya, sıradan bir aletin bile kullanma kılavuzuna uygun davranmamak ne işler açar insanın başına.

Vahyi ikâme etmeyince


Kur’an-ı Kerim, dinden uzaklaşmayı “vahyi ikâme etmemek” diye nitelendiriyor. Yani Allah Tealâ’nın bildirdiklerini tahrif etmek, doğru dürüst uygulamamak, işine geldiği gibi eğip bükmek, hayata geçirmemek... Bunun yol açtığı sonuçları da ehl-i kitaba hitaben Maide suresinin 66. ayetinde şöyle haber veriyor: “Şayet onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirilenleri ikâme etselerdi (gereğince uygulasalardı) hem üstlerindeki (göğün) hem de ayaklarının altındaki (yerin türlü türlü nimetlerinden bol bol) yiyip (yararlanırlardı). (Gerçi) onların içinde muktesit bir zümre (de) var; (fakat) çoğunluğunun yaptıkları ne kadar kötüdür!” 

Müfessirler, bu ayetin Tevrat’taki “bol nimet vaadi”nin gerçekleşmemesini izah sadedinde, “Allah’ın indirdiklerini gereği gibi uygulamadıkları” için özellikle Yahudilerin geçmişte yaşadıkları ekonomik bir mahrumiyete, uyarı maksadıyla işaret ettiğini söyler. Anlaşılan o ki ekonomik kriz yahut dünya nimetlerinden mahrumiyet, dinden uzaklaşmanın bedeli.

Ayette, azınlıkta kaldıkları için bu mahrumiyete engel olamayan bir “muktesit zümre”den de söz ediliyor ve zımnen sanki bütün bir toplum veya çoğunluk “muktesit” olsa bu sıkıntı yaşanmayacaktı mesajı veriliyor. Biz, meallerde “ılımlı, ölçülü” gibi kelimelerle karşılanan “muktesit” kavramını özellikle olduğu gibi verdik. Çünkü üzerinde durulması, yeniden hatırlanması gereken anahtar kavramlarımızdan biri. “Muktesit”, şu bildiğimiz “iktisat”la aynı kökten ve tam karşılığı “iktisatlı” demek. Çoğunluk iktisatlı olmayınca darlıkların, ekonomik krizlerin, maddi sıkıntıların yaşanması ilâhi bir kanun şu halde. Fakat “iktisat” sadece “tutumluluk” yahut “ekonomi” demek değil.

Bir müslüman tavrı: İktisat

Allah Tealâ bütün kâinatı bir denge üzerine yaratmış ve bu dengeyi korumamız için “mizan”ı indirmiştir. Tartı aracı, terazi anlamına da gelen mizan, dinin hükümleridir. İnsanın duygu, düşünce ve davranışlarını İslâm terazisine vurup ilâhi ölçülerle denkleştirmesi işlemine “adalet” denir. Adalet ile kurulan dengenin bir tarafında ilâhi ölçüler; diğer tarafında buna uygun talepler, niyetler ve çabalarla ulaşılmak istenen nasipler vardır. İşte, dinin ölçüleriyle belirlenmiş, adalete uygun bu nasiplere  “kıst” adı verilir ve Kur’an’da daha ziyade “adaletle davranmak” anlamına kullanılır. Tıpkı Türkçeye geçen “maksat” kelimesi gibi, “ölçüt, kriter” anlamlarına gelen “kıstas” kelimesi gibi, “iktisat” kelimesi de kıst’tan türemedir. İktisat, “ilâhi dengeyi bozmayan, adalete uygun bir nasip veya paya razı olmak; aşırılığa meyletmeden orta yoldan dosdoğru yürümek, tartının hakkaniyetini zedeleyecek müdahalelerden kaçınmak” şeklinde tanımlanabilir. Muktesitler böyle yapan, ilâhi ölçülere riayet ederek yaradılış maksadına uygun davranan kimselerdir.

Muktesit olmak, yani iktisada uygun hareket etmek sadece maddi münasebetlerde değil, her hususta sergilenmesi gereken genel bir tutumdur. Fakat bu temel müslüman tavrı, iktisadın zamanla “maddi konulardaki ölçülülük hali”ni ifade eder tarzda anlam daralmasına uğraması nedeniyle daha çok “itidal” kelimesiyle karşılanmaktadır. İtidal ya da iktisat, sonuçta ifrat ve tefrit gibi aşırılıklardan sakınmaktır. Bu sakınma yahut duyarlılık iradî ve sürekli olduğu zaman sadece kişiye değil, topluma da hayırlar getirdiğinden “fazilet” sayılmıştır.

İktisat, müslüman için her şeyden önce bir ahlâk meselesidir yani. Ahlâksızlığı, bencilliği, açgözlülüğü, cimriliği, israfı mubah gören bir anlayışa, bilim kisvesine büründürülse bile “iktisat” dememelidir. 

İktisadın ölçüsü

İslâm’ın emrettiği genel ve sürekli bir tavrın adı olsa da, konumuz gereği, iktisat kavramını biz yine “dünya hayatındaki maddi ilişkiler” bağlamında ele alalım. Bu çerçevede muktesit olmak, hem talepte hem tüketimde aşırı gitmemeyi, ölçülü davranmayı gerektiriyor. Böyle bir iktisadın ifratına “israf”, tefritine “cimrilik” diyor dinimiz ve ikisinden de men ediyor.

Sanırız aklı başında herkes aşırılıktan kaçınmanın, ölçülü olmanın gerekliliğine inanır. Fakat iktisadın ölçüsü nedir? Cimrilik veya israf hangi sınırda başlar? Bir talebin ihtiyaç mı yoksa fuzuli mi olduğuna neye göre karar vereceğiz? Sabit ölçüler varsa, değişen hayatın karşımıza çıkardığı yeni ihtiyaçları nereye koyacağız? Galiba asıl sıkıntı iktisat ya da itidal ölçüsünü bulmakta ve bunu muhafaza etmekte.

İslâm’da gelir miktarına göre belirlenmiş bir hayat standardı yoktur. Çünkü helal yollardan ulaşılması kaydıyla servet sahibi olmak ve zenginlik meşrudur. Üstelik çalışmak, sebeplere tevessül etmek esas olmakla birlikte rızık Allah’tandır; O, zenginliği dilediğine verir. Fakat zengine verilen servet “emanet”tir. Onu hayat standardı bakımından fakire nazaran daha imtiyazlı yapmaz. Sadece “infak” gibi fazladan bir kısım sorumlulukların sahibi yapar. Bu sorumluluklardır ki kardeşliği ve dayanışmayı te...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müslümanın Dünya ile Alışverişi
« Posted on: 16 Nisan 2024, 10:28:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müslümanın Dünya ile Alışverişi rüya tabiri,Müslümanın Dünya ile Alışverişi mekke canlı, Müslümanın Dünya ile Alışverişi kabe canlı yayın, Müslümanın Dünya ile Alışverişi Üç boyutlu kuran oku Müslümanın Dünya ile Alışverişi kuran ı kerim, Müslümanın Dünya ile Alışverişi peygamber kıssaları,Müslümanın Dünya ile Alışverişi ilitam ders soruları, Müslümanın Dünya ile Alışverişiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes