๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 02 Mayıs 2010, 13:16:51



Konu Başlığı: Müslümanca Bir Hayat İçin Adab-ı Muaşeret
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 02 Mayıs 2010, 13:16:51
Müslümanca Bir Hayat İçin Adab-ı Muaşeret

İslâmî hayat, içinde sadece namazıorucu olan, başörtüsü ya da türbanı olan hayat değil. Bütün bu ilâhiemirlerin zeminini oluşturan tutum davranışlarla, topyekün İslâmahlâkıyla bezeli bir hayat.

Böylebir hayat her şeyden önce “edepli” bir hayattır. Yaratıcı’ya veyaratılana karşı edepli... Bu edep hali en çok insan ilişkilerindekendini belli eder. Yani müslüman adab-ı muaşeret sahibidir.

Özgürlükadı altında nice kabalığın meşruiyet kazandığı, samimiyet kisvesialtında nezaketin hiçe sayıldığı, menfaat uğruna her türlüsınırsızlığın hak sayıldığı bugün adab-ı muaşereti hatırlamalıyız.

Müslümanca bir hayatın ihya ve inşası için...

Adabın, “insanı değerlendirmede önemli ölçülerden biri” olduğunu söylüyor Mesnevi.

Eskiler,Hz. Peygamber Efen-dimiz’i model alarak insanlarla iyi, sağlıklı, doğruve sağlam münasebetler kurmayı “adab-ı muaşeret” olarak tarifederlerdi. Ardından da insanın hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı konularıiçeren derin bir hayat bilgisi dersine geçerlerdi.

Aslındaadab-ı muaşeret bugün zannedildiğinin aksine “görgü kuralları”nakarşılık gelmez. Çünkü özünde yaşayan ve yaşanan bir anlayışı taşır. Bubakımdan adab-ı muaşeret yaşama tarzının, özelde ise bireyin vekarakterinin en önemli belirleyicisidir.

Edep kelimesi terbiye, güzel ahlâk, iyi davranış, incelik, kibarlık, gibi manalara geliyor.

İslâmîkaynaklarda ‘edeb’e getirilen tanımlamalardan birisi ise Muhammed b.Tayyib el-Fâsî’ye aittir. Ona göre edep, “kişiyi küçük düşürücü bütündurumlardan koruyan tutum ve davranışlar”dır.

Bunun yanındaedebin tasavvufta “daima güzeli seçip onunla olma” (İbn Atâ k.s.),“kendini tanıma” (Abdullah b. Mübarek k.s.) veya “aklın tercümanı”(Sakatî k.s.) gibi tarifleri vardır.

Yani edep, yaşayış tarzımızı, insanlarla ilişkilerimizi güzele yönlendiren belirleyici bir işleve sahiptir.

Edepkelimesinin çoğulu olan “âdâp” aynı zamanda bir fıkıh kavramıdır ve“Hz. Peygamber s.a.v.’in sünnetine uygun olarak yapılan hareketler”şeklinde tanımlanır. Adap kavramı geniş ifadesiyle de Allah’ın vePeygamber s.a.v. Efendimizin emir ve yasaklarına uygun biçimde hareketetmek anlamına gelir.

Dolayısıyla adab-ı muaşeretin özündeEfendimiz s.a.v.’in sünneti vardır. Adab-ı muaşeret kuralları da O’nungüzide anlayışına yaklaşmak için bize sunulan yansımalardan ibarettir.Adab-ı muaşerete giden yolda sünneti anlamak
bir zarurettir.

Sınırlara Riayetin Adı

En önemli adap kitaplarımızdan biri olan Kimya-yı Saadet’te Gazali rh.a. Hazretleri edep konusunda şöyle diyor:
“Adab-ıMuaşeret esasları, hadislerde ve İslâm kaynaklı eserlerdebildirilmiştir. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki fark, bu edeplereriayet etmek iledir. Zira hayvanlar tabiatlarının iktiza ettiği şekildeyerler, içerler, yaşarlar. Onlara akıl yeteneği verilmediği için güzelile çirkini birbirinden ayıramazlar. İnsanlar akıl ve temyiz (iyi ilekötüyü ayırt etme) yeteneğini yerinde kullanmazlarsa akıl ve tercihnimetinin hakkını vermemiş ve nimeti reddetmiş olurlar.”

Dolayısıyla,adab-ı muaşeret insanın iyi ile kötü, güzel ile çirkin karşısındakitercihinde yönlendirici bir role sahiptir. Bu rolüyle de dinî, dünyevi,tasavvufî, ahlâkî ve sosyal uygulamaları sistematize eden ilkelerbütününü içine alır.
Bu yüzden tüm bu konularda en ideal örnekPeygamber s.a.v. Efendimiz kabul edilir. İslâm adap literatürüne gireneserlerin çoğunda “Âdâbü’n-Nebi” veya benzer başlıklar altındaEfendimiz s.a.v.’in kişiliği, davranış ve yaşayış biçimi örnek olaraksunulur.

Yine Hanefi fukahasından İbni Abidin rh.a. “farz-ı ayn”olan ilimleri tasnif ederken şu hükmü ortaya koyuyor: “Kulun dininiyaşaması, Allah için amelinin ihlâsı ve kulları ile muaşereti hususundamuhtaç olduğu ilmi öğrenmesi İslâm’ın farzlarındandır.” Dikkatedilirse, insanların birbirleriyle olan münasebetleri (muaşeretkaideleri) hususunda bilgi sahibi olmaları farz-ı ayn olarakişaretleniyor.

İmam-ı Kurtubî’nin edeple ilgili sözlerinde deaynı hikmet dile getirilir: “Kur’an-ı Kerim’in mucizelerinden birisi deilimdir. Helal, haram ve diğer hükümlerle insanlığı ayakta tutan,ailevî ve beşerî münasebetleri düzene koyan ve saadeti hazırlayan birilim.”

Sûfi geleneğinde derinliğine işlenen bu konu hakkındaAbdullah b. Mübarek Hazretleri ise; “Adabı küçümseyip önem vermeyenlersünnetlerden mahrumiyetle cezalandırılır, sünnetleri küçümseyenlerfarzlardan fire vermeye başlar, farzları küçümseyenler ise ilâhianlayıştan mahrum olur.” ikazını ifade buyurur.

Bu bilgilerdoğrultusuda adab-ı muaşeretin, “insanların birbirleriylemünasebetlerinde, helal ve haram hudutlarına riayeti esas alan birilim” olduğu söylenebilir.

‘En güzel’e yaklaşmak için

Adab-ımuaşeret, terbiyeli, kibar, nazik, takdire değer ahlâkî davranışbiçimleri anlamına da gelir. Görgü ve nezaket kuralları toplumundününü, bugününü dengeleyen tarihî sürekliliği temine yardımcı olur.İnsanlık alemini en güzel noktalara taşımanın yolu, görgü ve nezaketkurallarından geçer.

Yaratılışları gereği (bedenî ve ruhîaçıdan) birbirine muhtaç olan insanlar bir arada yaşamak zorundadırlar.Kişinin toplumla kurduğu ilişkileri düzenleyen ve sağlamlaştıran,toplumsal ahengi sağlayan ve muhafaza eden, sosyal bir varlık olaninsanı çokluk içinde seçkin ve doğru kılan kurallar bu sebeple çokönemlidir.

Her ümmetin, akidesine dayalı ahlâkî anlayışındankaynaklanan adab-ı muaşereti vardır. Bu kurallar zaman içinde oluşur.Bütün kitleye mal olarak o toplumu ayakta tutan dinamiklerden biriolarak varlığını devam ettirir.

Nitekim kainatı mükemmel birdüzen ve intizam üzere yaratan Allah Tealâ, yarattıkları içinde insanıda “en güzel” biçimde yaratmıştır. Peygamberleri vasıtasıyla saadetyollarını göstermiş, iyi ve güzeli, kötü ve çirkini öğretmiştir.İnsanlara da kendileri için en doğru olan yaşayış ve hareket yollarınıbildirmiştir. Hz. Peygamber s.a.v., “Bir mümin güzel ahlâkıyla geceibadet eden, gündüz oruç tutan kimselerin derecelerine erişir.” buyurur.

Adab-ımuaşeret başlığı altında sıralanan kurallar bu yüzden önemlidir. Çünküonlar güzel geçinmenin, güzel yaşamının haritasını verirler.

Hemenbütün ahlâk eğitimi ve adap konulu eserlerde adab-ı muaşeret benzerbaşlıklar altında incelenmekte: Nezaket, yeme içme adabı, selamlaşmaadabı, kazanç ve ticaret adabı, konuşma ve dinleme adabı, ev içi vesosyal hayata dair adap kuralları, taharet adabı, oturma ve geneldavranış gibi.

Elbette “adab-ı muaşeret” dersi vermek haddimizedeğil. Ancak evvelden edindiğimiz ve alışkanlık haline getirdiğimizmuaşeret adabının temel kurallarını hatırlamanın sayısız faydasıolduğunu kabul etmeliyiz. Kullanmadığımız için unuttuğumuz ya da yerinebize ait olmayan başka kaideler koyduğumuz bu konuları, en azındanbaşlıklar halinde hatırlamak “adabı muaşeret” ve modern dünyanın “görgükuralları” arasında kalmış biz müslümanların akıl karışıklığınıgidermeye yardımcı olabilir.

Ahlâk temizlikle başlar

Müslümanbedenini, elbisesini ve çevresini temiz tutar. Bu sebeple temizliği;beden temizliği, yiyecek-giyecek temizliği ve çevre temizliği olarakele almak gerekir. Kur’an-ı Kerim’de de bu üç temizliğe işaret edenayetler vardır.
Hadis-i şeriflerde, “Misvak kullanın, çünkü misvakağzı temizler” ve “Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereketgetirir” buyuran Hz. Peygamber s.a.v., el, ağız ve diş temizliğineverdiği önemi göstermiştir. Bu sebeple misvak veya fırça kullanarakdişleri temizlemenin önemli bir sağlık ve adap kuralı olduğuunutulmamalıdır.

Allah Tealâ örtünmek ve süslenmek içingiyecekleri insanlara bir nimet olarak vermiştir. İsrafa ve gösterişekaçmadan, temiz ve sade giyinmek her müslümanın görevidir. Kılıkkıyafet kişinin ruh dünyasına ve karakterine göre bazı ipuçları daverir. Bu sebeple, başta temiz olması şartıyla gelişigüzel değil özenlive uyumlu, mekâna ve mevsime göre giyinmek ve bu hususta hassasdavranmak gerekmektedir. Kirli ve pejmürde bir kıyafet ve zevk yoksunuelbiseler, yalnız giyineni değil, çevresindekileri de rahatsız eder.Hz. Peygamber s.a.v., her konuda olduğu gibi, üst-baş ve giyim kuşamkonusunda da, temizliği ve derli toplu olmasıyla eşsiz bir örnektir.

Çevretemizliği ise toplumsal bir konudur. Müslüman, yediği içtiği vegiydikleri kadar içinde yaşadığı çevrenin de temiz olmasına dikkateder. Bu önemli bir ahlâkî sorumluluktur.

Burada fertlerinkarşılıklı hak ve görevleri söz konusudur. Mesela, yere çöp atan veyaçekinmeden tükürüp geçen; dinlenmek için gittiği gezinti yerlerindeyiyip içtiklerinin artıklarını çevreye saçan; gürültü yapan, etrafınıkirleten bir kişi, yalnız çevresini kirletmiş olmakla kalmaz. Aynızamanda o çevrede yaşayan insanlara karşı da haksızlık yapmış olur.Bunun için çevre temizliğini toplumsal bir görev olarak değerlendirmekgerekir. Bu konuda çok titiz davranmak müslümanlar için biryükümlülüktür.

Özetle müslüman; üstü-başı, çevresi, yiyeceğive giyeceği ile temiz, derli toplu, intizamlı olmaya çalışır. Her zamantoplumsal değerleri, gelenek ve dinî ölçüyü dikkate alır.

Yeme-içme adabı

Adapbahsinde karşımıza çıkan en önemli detaylar yemek yeme hakkındadır.Gelenekte ve modern zamanın görgü kurallarında yemek adabı bazıdeğişiklikler gösterse de, müslüman için yemek yemenin değişmezkuralları vardır.
Yeme-içme adabını sünnet ışığında takip ve tatbikeden kişi öncelikle yemekte acele etmez. Hızlı yenen bir yemekte adabariayet mümkün değildir. Hızlı yapılan birçok eylem özensiz vekontrolsüzdür.

Yemeğe besmele ile başlanmalı, yemeği sağ elleyemelidir. Sofrada önce büyük olan yemeğe başlar. İster beraber isterayrı yensin tabakta yemek bırakılmamalıdır.

Sofrada edeplioturulmalı, hürmetsizlik edilmemelidir. Taneli şeyler yendiğinde birerbirer yenmelidir. Sofrada bulunan bir kimse doysa da diğerleri sofradankalkmadan kalkması doğru değildir. Yemek üflenmemeli, soğumasıbeklenmelidir. Yemekten önce eller yıkanmalıdır.

Yemeksırasında tatsız konular konuşulmamalı ve çirkin, nezaketsiz hareketleryapılmamalıdır. Lokmayı, ağza göre almalı ve iyice çiğnedikten sonrayutmalı; lokmayı yutmadıkça ikinci lokmaya el uzatmamalı; ekmeğidişlerle koparmamalı; ağızda ekmek varken kimse ile konuşmamalı; yemeksofrasında dişler temizlenmemelidir.

Hz. Peygamber s.a.v.,yemeğin önünden yenmesini isteyerek, aynı tabaktan yemek yenilen birsofrada, başkasının önüne uzanmanın çok çirkin olduğunu belirtmiştir.Peygamberimiz s.a.v. yemeği sağ eliyle yer, elbise veya ayakkabısınıgiyerken sağdan başlardı.

Yemeğe besmele ile başlamak, bitincede şükretmek esastır. Herkesin kendi önünden yemesi, kapta yemek artığıbırakılmaması, artık dökülmemesi, ekmek kırıntılarının toplanarakyenilmesi İslâm’da muaşeret adabı arasında sayılır.

Misafirlikte de son derece nazik olan Peygamberimiz s.a.v. kendisinidavet eden, yoksul bir kişi de olsa zamanı müsaitse davete icabetederdi. Yemekler arasında ayırım yapmaz; arzu ederse yer, etmezseyemezdi. Karnı doymuş bile olsa izin almaksızın sofradan kalkmayı uygunbulmazdı.

Oturup kalkmayı bilmek

DavudTaî k.s. Hazretleri, İmam-ı Azam rh.a. Hazretlerinin oturma konusundakihassasiyetini şöyle anlatır: “Yirmi sene İmam-ı Azam’la birliktebulundum. Bu süre içinde bir kez olsun ayaklarını uzattığına şahitolmadım.”
Eski insanların aile ya da bir meclis toplantısındaçektirilmiş siyah beyaz fotoğraflarında gözümüze çarpan değişmez birincelik vardır. Bu fotoğraflarda oturanların en doğru pozu vermetelaşını görürüz. Gerek vücut dilleri, gerekse giyim kuşamlarınagösterdikleri özen birer edep işaretidir.

Daima derli topluolan, bunu bir “kural”dan ziyade doğal duruş olarak koruyan medeniinsan modelleri bugünün nezaketsiz ve özensiz insanı için birer örnekteşkil ediyor. Aynı zamanda “oturmasını kalkmasını bilmeyen”ler içinciddi bir uyarı niteliğine sahipler.

Konuşmada ölçü: Nezaket ve tevazu

Adab-ımuaşeretin çok önemli kollarından biri de “konuşma adabı”dır. Bukonudaki ilk ölçülerden birisi konuşanın sözünü kesmenin nezaketsizlikolduğudur. Hadis-i şerifte, “Arkadaşı konuşurken susmakmürüvvettendir.” buyrulur. Mürüvvet; insanlık, iyilik cömertlik,faydalı olmak gibi manalara gelir. Hallerin en güzeline riayet etmekdemektir.

Her davranışıyla bütün zamanlara örnek olanPeygamber s.a.v. Efendimiz, insanlarla konuşurken sesini yükseltmez,karşısındakinin sözü bitmeden yüzünü çevirmezlerdi. Birine söz söylemekiçin dönerken bütün vücuduyla dönerlerdi. Bir gün Peygamberimizin incigibi dökülen mübarek sözleri karşısında, Hazreti Ebubekir r.a. kendinitutamayıp “Ey Allahın Rasulü!” der, “Bu kadar güzel konuşup davranmayı,bu kadar mükemmel edebi nereden öğrendin?” Efendimiz s.a.v. şöylebuyurur: “Beni Rabbim terbiye etti; ne güzel terbiye etti!”

Toplumsalahengi tutan ve muhafaza eden unsurlardan biri olan konuşma; ölçü,nezaket ve tevazu ile yapılırsa güzel ve tesirli olur. Rica ve teşekküredebilen, insanlara seslenirken, bir şey sorarken ve söylerken nezaketgösteren, az konuşan ve dinlemesini bilen, konuşurken muhatabınınyüzüne bakan, onun sözünü kesmeyen kişinin konuşma adabına riayetindensöz edilebilir.

Kınalızade Ali Efendi Ahlâk-ı Alâi’de, “çokkonuşmaktan kaçınmak gerekir çünkü çok konuşmak zihin hafifliğinigösterir, dimağ ve dile yorgunluk verir, kişiyi küçültür, dinleyeniusandırır” demiştir.
İnsanların yüz yüze konuştuğu zamanların,telefonla konuşulduğu zamanlardan daha az olduğu yeni dünyada, ayrıcatelefonla konuşma adabından da söz etmek gerekiyor.

MuhittinDalkılıç’ın 1932’de yazdığı “Yeni Hayat Adamına Yeni Adab-ı Muaşeret”adlı kitabında, telefonda konuşma adabı şu şekilde özetleniyor: “Daimaen kısa ve en kestirme şekilde konuşulmalıdır. Telefonda uzun uzadıyahal hatır sormak ve yüksek sesle konuşmak uygun değildir. Birisiylesohbet esnasında iken müsaade alınmaksızın telefonu açmak kabalıktır.Hususi ikametgâh telefonu müstesna olmak üzere işyerlerine sırf hâlhatır sormak için telefon etmek caiz değildir.”

Sözlü veyayazılı dilde nezaketin ihlali, daha çok her akla gelen şeyi söylemesathîliğinden kaynaklanır. Konuşurken iç-dış bütünlüğü ve samimiyet çokönemlidir. Ancak pervasız bir üslubun da samimiyetle alâkası yoktur.Gelişigüzel beyanlarda bulunmaya alışmış bir insanın, fıtratı,alışkanlık ya da doğallığı bahane etmesi samimiyetsiz ve isabetsizolacaktır.

Modern çağda edep ve zarafet

Müslümanevinde eşine, çocuklarına ve komşularına, işyerinde mesaiarkadaşlarına, alışveriş yaptığı, selam verdiği bütün insanlara karşınazik ve güler yüzlü davranır. Başta çocukları olmak üzere, söz vedavranışındaki adap ve zarafeti ile çevresine örnek olan, “modellenen”kişidir.

“Yakın bir gelecekte kendisi gibi yetişkin bir insanolacağını düşünerek kişinin çocuklarına eksiksiz bir adab-ı muaşereteğitimi vermesi şarttır. Bunun için de evvela kendisinin kötü ahlâk vealışkanlıklardan uzak olması ve adabı muaşereti kendi söz vedavranışında yaşatması lazım gelir.” (Mustafa Bilgen, Yüksek İslâmAhlâkı)

Sokağa tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mâni olmak,tiksindirici çirkin şeyler bırakmak, görgüsüzlüktür. Taşıma araçlarındaitişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkindavranışlardandır. Gençler, yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygambers.a.v. Efendimiz, “Büyüklerini saymayan bizden değildir.” buyurmuştur.

Alışverişte,izin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesinibozacak şekilde ürüne ellenmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda fazla ısraredilmez. Alınsa da alınmasa da teşekkür edilir. Satıcı müşterisininmemnun olacağı hâl ve harekette bulunur.

Komşulukta iyi geçim,karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirak, herkarşılaştıklarında selamlaşma, hâl hatır sorma, birbirinden istekleriniimkân ölçüsünde temin etme önemli görgü kurallarındandır. Gürültü, çöp,pislik, rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsızetmek muaşeret kurallarına aykırıdır.

Ayrıca misafire ikramdabulunmak gerekir. Peygamber s.a.v. Efendimiz, “Allah’a ve kıyameteinanan, misafirine ikram etsin” buyurmuştur. Misafire ikram, ona karşıgüler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır.

Eve besmele ile ve sağ ayakla girilir, ardından da selam verilir. Birinin evine girerken izin istemek gerekir.

Bütünbu nezaket kuralları asırlar boyunca, başta tasavvuf ehli olmak üzere,müslümanlar tarafından titizlikle takip ve talim edilmiştir. Böylecehürmet ve muhabbetle beslenmiş bir “yaşama kültürü”, nezaket kavramınınüstünlüğü muhafaza edilmiştir.

Adab-ı muaşeret bir karakter disiplinidir

Adab-ımuaşeretin; gündelik hayatın zaman ve mekân ölçeklerini birbirinekarıştıran, modern zaman insanı için koruyucu ve kurtarıcı bir rolüvardır.

Şimdilerde “görgü kuralları” deniyor “adab-ı muaşeret”yerine. Sözlükteki karşılıkları yakın dursa da, görgü ve kuralkelimeleri adab-ı muaşeretteki derinliği ve ruh refleksini vermiyorelbette.

Bütün bu tanım ve açıklamalardan sonra adab-ımuaşereti, şu şekilde toparlayabiliriz: Adab-ı muaşeret, iyi bireğitimle kazanılmış karakter disiplinidir. Dinî ve sosyal hayatınbütünlüğünü ve düzenini muhafaza eden sağlıklı insan davranışlarıtoplamıdır.

Bilinen ve uygulanan adab-ı muaşeret insana kalite katar, kişiyi saygıdeğer ve özellikli kılar.

Yerleretüküren, çöp atan, komşusunun hakkına riayet etmeyen, temiz ve titizolmayan, nezaketi ahlâk edinememiş, kaba, saygısız, hitabında özensiz,adab-ı muaşereti gündemine almayıp, bunu bir doğallıktan uzaklaşmaolarak gören birinin karakter bütünlüğünden, insanî ve ahlâkîdeğerlerinin yüceliğinden ve dinî samimiyetinden söz edilemez.

Adab-ımuaşeret tek başına bir mesele olarak ele alınıp tanımlarlaanlaşılabilecek bir kavram değildir. Eğitim ve modelleme ile başlayıpkişinin karakterine göre kendisinin görerek ve tatbik ederekedinebileceği bir melekedir. Hayatın tamamından beslenen, tevarüs eden,gelişigüzel ve kaba olan hiçbir eylemi içinde barındırmayan erdemliinsan halidir. Böyle insanlar toplum içinde hemen fark edilirler.Ağırbaşlı, kibar, zarif gibi sıfatlarla anılırlar.

Müslümanbirey için zaman ve toplum ne şekilde olursa olsun, bu niteliklerdenuzaklaşmak söz konusu olmamalıdır. Zira adab-ı muaşeretten uzak olmaksünnetten, yani “iyi bir müslüman” olmak iddiasından da uzaklaşmaktır.
Adab-ımuaşerete riayet eden birinin, kaba, nezaketsiz ve kırıcı olması,toplum içinde küçük düşmesi mümkün değildir. İnsanlara saygı ve itinagösteren biri, daima saygı ve itina görür. Sosyal ve özel hayatında,insanlarla olan ilişkilerinde büyük sorunlar yaşamaz.

Muaşeretadabının işlendiği bütün eserlerde, “akıl-ahlâk-eğitim” üçlüsünün daimabir arada zikredildiğini fark ediyoruz. Çünkü aklın elemediği eylemler,refleks ve haz merkezlidir. Sözünde, davranışında, kararlarında hazzımerkeze alan insan, düşüncesiz ve kontrolsüzdür. Daima yanlış yapacak,yanlış yaşayacak ve geride yanlışlar bırakacaktır.

Oysa bütünbir söz ve eyleme katılmış akıl ve inceliğin, tefekkür ve estetiğin,nezaket ve olgunluğun tam karşılığı adab-ı muaşerettir ve bu ikikelimelik kavram, müslüman için kusursuz bir hal ve yaşama biçimidir.