๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 10 Kasım 2010, 17:25:28



Konu Başlığı: Müslüman Lanet Eder mi?
Gönderen: Zehibe üzerinde 10 Kasım 2010, 17:25:28
Müslüman Lanet Eder mi?

Cafer Durmuş


Ayetler her okumada ufuklar açıyor önümüze… Tilavet saatinde birgün “ALLAH ve Rasulünü incitenlere ALLAH dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır” (Ahzab, 33/57) mealindeki âyet-i kerimeye gelince duraklıyorum. Benzer ayetler bir bir geçiyor gözümün önünden. Mü’minlere daima sözün en güzelini söylemeyi buyuran ayetler arasında, “lanet olgusu”nun -yok denecek kadar az olsa da- dile getirilmiş olmasını anlamaya çalışıyorum…

“Hayatta her şey zıddıyla kaim” diye mırıldanıyorum. İyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik, merhamet ve lanet… Her biri, layık olduğu yeri buluyor…

Âyet-i kerimede tel’in edilenler cümlesine “Üzeyr ALLAH’ın oğludur. ALLAH’ın eli bağlıdır. ALLAH fakir, biz zenginiz” diyen Yahudilerle, “Mesih ALLAH’ın oğludur, o üçün üçüncüsüdür” diyen Hıristiyanlar ve “Melekler ALLAH’ın kızlarıdır, putlar O’nun ortaklarıdır” diyen müşriklerin dahil olduğu rivayet edilir.

Demek ki ALLAH’a ve Rasûlü’ne saygısızlık addedilecek davranışlar karşısında duruşumuz net olmalı. Bu tür masiyetlerin rahatça irtikab edildiği yerlerde bilerek ve isteyerek bulunmak da, bu cümleden sayılabilir, diye sarsılıyorum…

Sonra başlıktaki soru tekrar takılıyor aklıma. “Müslüman lanet eder mi?” diye düşünüyorum. Bu kelimenin Kur’ân-ı Kerim’de başka hangi yerlerde nasıl geçtiğine ve kimlere yöneltildiğine bakıyorum. Bakara ve Ahzab surelerinde kafirlerin inkarları sebebiyle lanetlediği (Bkz; 2/88, 33/64) belirtiliyor. Nisa suresinde ise “kasten bir mü’mini öldürene ALLAH’ın gazap ettiği ve onu lanetlediği” (Bkz; 4/93) bildiriliyor. Yine aynı sure-i celilede “kafirler, mü’minlere göre daha doğru yoldadır” diye tezviratta bulunan ehl-i kitab tel’in (Bkz; 4/51-52) ediliyor. Muhammed suresinde münafıkların bir mevkide sorumlu olup işleri tedvir ettiklerinde, mesuliyet alanları dahilinde fesat çıkaracakları ve akrabalık bağını kopartacakları belirtiliyor. Bu vasıfları sebebiyle ALLAH’ın onlara lanet ettiği; hakikate karşı kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği (Bkz; 47/22-23) bildiriyor…

Kur’ân-ı Kerim merhamet üzerine bina edilmiştir. Onun öğretisi güzellikle konuşmaktır; temiz ve helal rızıklardan yiyerek nezih bir hayat yaşamaktır. Muhatabına kötü söz söylemek, yerli yersiz lanet okumanın onda esaslı bir yer tuttuğu iddia edilemez.

Nitekim Peygamberimiz’in bu manada dua etmesi de, Bi’r-i Maune’de ashabın güzide hafızlarını katl eden müşrikler aleyhine dua etmek gibi sınırlı olmuştur. O (sav), her vesileyle ALLAH’a yakarış halinde olmalarını öğrettiği ümmetine beddua etmemeyi tembih etmiştir.

Yazık ki, günümüzde insanlar “ALLAH belanı versin, ALLAH canını alsın, gözün kör olsun” gibi ağır bedduaları bir çırpıda söyleyivermektedir. Halbuki biz, Peygamberimizin “Kendinize hayırdan başka bir şeyle dua etmeyiniz. Melekler dualarınıza amin der” buyurduğunu biliyoruz. Bu bilgiye sahipken ALLAH’ın lanetini dilemek, ne kadar tehlikelidir?

Rivayet edildiğine göre Efendimiz, Buat Gazvesi dönüşünde bir sahabinin devesine “Deh! ALLAH sana lanet etsin!” dediğini duyunca, “Kim o devesine lanet eden?” diye sordu. “Ben yâ Rasulallah” diyen kişiye “İn o deveden! Lanetlenmiş bir hayvanla bize refakat etme!” (Müslim, Birr; 82, 83) buyurdu. Böylece “lanet” kelimesinin ulu orta kullanılmasına müsaade etmedi…

“Sıddıka lanetçi olmak yakışmaz” (Müslim, Birr, 84) buyuran ve “Kamil bir mü’min yerici, lanetçi olamaz” (Tirmizi, Birr, 48) uyarısında bulunan yine odur…

Mü’minlere bilerek zarar vermekte ısrar eden inkarcılarla, yalan söylemeyi meslek edinenler ve münafıklar dışında, hoşlanmadığı bir şeye kolayca lanet okumanın Müslüman’a yakışmadığı ortadadır...

Aslında, belli zamanlarda okunan dua cümleleri tetkik edilse, İslam ümmetinin ruhundan neş’et eden merhamet temennilerini en münasip şekliyle dualarında gelenekleştirdiği görülecektir. Çünkü biz ALLAH’tan sırasıyla insanlığa, İslam ümmetine, milletimize, aile efradımıza ve şahsımıza hayırlar vermesini dileriz. Şerirlerin şerrinden hepimizi muhafaza etmesini niyaz ederiz. Hakkımızda kötülük düşünenlerin niyetlerini hayra tebdil ederek durumlarını ıslah etmelerini isteriz. Buna rağmen ıslah olmayanların hilelerinin kendi başlarına makus olmasını dileriz.

Ancak bu kuşatıcı geleneğin yaşatılması önünde engeller var. Ve bunların en önemlisi de, “Lanet temennisini içeren” kalıp cümlelerin bilinçli olarak sıkça kullanıldığı proğramların, sorumluluğu bize ait alanlarda tekrarlanıp durmasıdır.

Ağzımıza yakışmayan sözlerin evlerimizde tekrarlanması, hayatımızda yok denecek kadar az olması gereken kelimelere dilimizin, kulağımızın alışmasına vesile olur diye endişe ediyorum. g

OKU / DÜŞÜN

Cehennem Ehlinin İtirafları

“Cennet ehli cehennemliklere; “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir” diye uzaktan uzağa sorarlar da, onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu da doyurmazdık. Batıla dalanlarla birlikte dalıp giderdik. Ceza gününü de yalan sayardık. Ve sonunda ölüm bize gelip çattı.” (Müddessir, 74/40-44)

Olacakları olmuş gibi gözler önüne seren bu ayetleri açıklamak için fazla söze hacet yok…

Cennet ehli, cehennemdekilere o çetin azaba düçar olmalarının sebebini soruyor. Onlar da büyük bir tahassürle dünya hayatında yapmaktan imtina ettikleri salih amelleri ve işlemekte ısrar ettikleri kötülükleri sıralıyorlar. Halbuki pişmanlıkları onlara fayda vermeyecek, elemlerini artıracak.

Çünkü onlar -li hikmetin- cehennemi perdelemek üzere yaratılan haramların cazibesine kapılmışlar ve nefse ağır geldiği halde işleyenleri cennete ulaştıran salih amellere rağbet etmemişledir. Batıla dalanlarla birlikte lehviyat içinde ömürlerini tüketmişler ve o halde iken ölüm gelip kendilerini bulmuştur.

Cehennem ehlinin itirafları, bu gün hayatta olanlara bir fırsat sunuyor aslında. O elim azaptan kurtularak cennette cemalullaha mülaki olmak için, hangi amellere tutunmak gerektiğini ve nelerden sakınmak gerektiğini en yalın haliyle ihtar ediyor:

Namaza müdavim olmak, yoksulu doyurmak, lehviyata dalanlarla birlikte olmamak ve hesap gününü unutmamak. Son nefese kadar bu hassasiyetle yaşamak…