> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Musibetler karşısında duruşumuz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Musibetler karşısında duruşumuz  (Okunma Sayısı 799 defa)
08 Ekim 2010, 14:52:05
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 08 Ekim 2010, 14:52:05 »



Musibetler Karşısında Duruşumuz

O’nun rızasını en büyük hedef olarak önüne koyan ve o en büyük gayeye, varlığı yaratan Zât’ı herkese tanıtmak ve sevdirmek yoluyla ulaşma niyet ve azminde olan Müslümanlar her şeyden önce İslam’ın, imanın ve inananların başına gelen üzücü hadiseleri gerçek musibet sayarlar/saymalıdırlar.


Musibetler, fert, aile, millet ya da bütün bir insanlık çapında başımıza gelen bir kısım üzücü hadiselerdir. Bunlar kimi zaman belli sebeplere bağlı olarak cereyan ederler, kimi zaman da arkalarında zahiren herhangi bir sebep görmek mümkün olmaz. Fakat her hâl ü kârda bir yaprağın, dalından düşmesine varana kadar kainatta cereyan eden küçük-büyük bütün hadiseler gibi musibet, âfet ve belâ nev’inden maruz kaldığımız şeylerin arkasında da Müsebbibü’l-Esbab olan Cenab-ı Allah’ın kudret elinin olduğu âşikardır. Öyledir, zira cüz’î-küllî hiçbir hadise Rabbin izni ve emri dışında meydana gelmez/gelemez.

Ayrı bir husus da herkesin, inandığı değerlere ve hayatına ölçü yaptığı kriterlere göre hadiselere bakış açısı da farklı farklı olacağından kimilerine göre musibet ve belâ addedilebilecek hususlar başkalarına göre hiç de öyle olmayabilir; hatta değil bir musibet bir sürûr vesilesi bile olabilir. Allah’a inanan, O’nun rızasını en büyük hedef olarak önüne koyan ve o en büyük gayeye, varlığı yaratan Zât’ı herkese tanıtmak ve sevdirmek yoluyla ulaşma niyet ve azminde olan Müslümanlar her şeyden önce İslam’ın, imanın ve inananların başına gelen üzücü hadiseleri gerçek musibet sayarlar/saymalıdırlar. Canımıza, malımıza, ailemize vs. dokunan zararlar ise diğerlerine nispeten ta’lîdir; ikinci sırada kalırlar/kalmalıdırlar.

Evet, önemli olan insanlığın hakikati bulması ve dinin yaşanmasıdır. Bunun için de ne yapılsa, ne kadar çok gayret edilse, ızdırap çekilse, canlar feda edilse ve en ağır musibetlere katlanılsa yine sezâdır. “Yaşatmak için yaşama’’nın mânâsı da bu olsa gerek. Çetin Uhud muharebesinde Allah Resûlü’nün hayatta olduğunu öğrendikten sonra ‘’Baban, eşin ve çocukların şehit düştü!’’ diyenlere, “Allah’ın elçisi hayatta olduktan sonra artık bütün musibetler hafif gelir’’ diyebilecek kadar kendini dinine adamış Hazreti Sümeyra ve Kadisiye’de dört oğlunu birden Allah yoluna feda eden ve “Allah’ım, bana dört oğul vermiştin. Dördünü de Habibin’in yolunda kurban ettim; Sana binlerce hamd olsun!” diyecek kadar Efendiler Efendisi’ne ve onun yoluna âşık Hazreti Hansa validelerimiz işte bu mefkûreye bağlanabilme hususunda bizim için ne güzel örnek teşkil ederler! Zaten bugün bizim eksik-gedik Müslümanlığımız da dahil olmak üzere yeryüzündeki İslam, sebepler açısından bakılacak olursa, işte o ilklerin ortaya koyduğu bu gayret, performans, çile ve ızdırabın semeresidir.

Asrın başında hayatını Müslümanlığın ızdırabını dindirme yoluna vakfeden Bediüzzaman’a ne kadar çok şey borçluyuz! O, şahsî ahvaliyle alâkalı soru soran bir gazeteciye değil sadece kendi hayatı bütün dünya gözünden silinmiş bir edayla şunu söylüyor:
“Bana ıztırap veren yalnız İslâm’ın mâruz kaldığı tehlikelerdir.

..................................

Şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!


..................................

Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı.

..................................

İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. ” (Tarihçe-i Hayat/Tahliller)


Bizim düşünce dünyamızda neyin asıl musibet olduğuna bir-iki cümleyle kısaca işaret ettikten sonra şimdi de “Başımıza gelip çatan musibetler karşısında nasıl düşünmeli ve nasıl bir tavır belirlemeliyiz?” sorusunun cevabını aramak istiyoruz. Söylemek istediklerimizi birkaç madde altında toplamaya çalışalım:

Yegâne Tasarruf Sahibi’nin Gözettiği Hikmetlere Saygılı Olmak Gerekir
İster fertler, isterse bir yolda, Allah’a, O’nun rızasına beraber yürümeye çalışan cemaat ve guruplar açısından olsun başımıza gelen üzücü hadiseler karşısında düşünmemiz gereken ilk husus, yukarıda da geçtiği gibi, gelip bize toslayan her hadisenin her şeyi görüp bilen Rabb’in izni ve emriyle gerçekleşmiş olduğudur. Bu önemli noktayı nazara alarak sabretmek gerekir. Efendimiz (aleyhisselam) sadece mü’mine müyesser olan bir hususu izah ederken “Mü’minin durumu şâyân-ı takdirdir; niye olmasın ki; onun her işi hayırdır ve bu da mü’minden başkası için müyesser değildir. O, neşe ve sevinç ifade eden bir duruma mazhar olunca şükreder, bu onun için hayır olur; herhangi bir sıkıntıya maruz kaldığında da sabreder, bu da yine onun için hayır olur.” buyurur. Sabır bir mânâda Allah’ın (celle celâlühû) yaptıklarından hoşnut olmak demektir ve Efendimiz’in güzel beyanları içerisinde “sabrın, ilk toslama anında olanı makbuldür.” Aksi tavır, davranış ve ifadeler hatta ihsaslar, kulun, Rabb’inin fiillerinden şikayetçi olması manası taşır ki, bu, kulun Yaratıcı’sıyla münasebetlerini de zedeleyebilecek, altından kalkılması zor ve büyük bir vebaldir. Evet, mutlaka Cenab-ı Hakk’ın tasarrufat ve icraatına karşı şikayetten, şikayet işmam edecek tavır ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Cenab-ı Allah musibetlere karşı sabır gösterip dişini sıkmasını bilenleri müjdelemiş ve İmam Maturidî Hazretleri’nin de tefsirinde işaret buyurduğu gibi darda kalan kullarını ‘innâ lillah’ diyerek kelime-i tevhidin hısn-i hasînine girmeye davet etmiştir.

Allah (celle celâlühû) Hâkim-i Mutlak olduğu gibi aynı zamanda Hakîm-i Mutlak’tır da. O’nun yapıp işlediklerinde asla abes bir fiil söz konusu olamaz. Her işte mutlaka bir hikmeti vardır. Hem Cenab-ı Allah bütün kâinatın sahibidir ve sahibi olduğu mülkte istediği gibi tasarrufta bulunabilir. O’na –hâşâ- yaptıklarından dolayı hiç kimsenin bir şey sormaya hakkı da yoktur. Koskoca kainatta çok cüz’î bir yer işgal eden âciz, zayıf, muhtaç insanoğlunun ne sermayesi, hakkı ve ne haddi var ki Rabbine karşı şikayet işmam eden tavırlara girsin!?

Sonra biz hadiselere bakarken değişik kayıtlarla mukayyet bir varlık olmaktan kaynaklanan dar bir perspektiften bakarız. Allah (celle celâlühû) ise hadiselerin evveline, âhirine, iç ve dış yüzlerine birden bakar; birden görür. Onun içindir ki, bizim musibet zannettiğimiz nice şeyler haddizâtında bizim için birer belâ değil, belki birer lütuftur. Bizim şiarımız sabretmek, her hadisede bir vech-i rahmet görmek, Allah’a mütevekkil olmak ve kahrı da lütfu da bir bilmek olmalıdır. “Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler” diye düşünmeli; “Çektiğimiz ezâ ve cefâlar, maruz kaldığımız işkenceler ve katlandığımız musibetler hep helâl olsun’’ diyebilmeliyiz.

Müslümanların Yitirdiği Yürek

İkinci önemli husus, başımıza gelen üzücü hadiselerin kendi günahlarımız sebebiyle geldiğini düşünmektir. Bu, en salim bir yoldur ki, Kur’ân-ı Kerim bize sık sık böyle düşünmeyi salık verir; verir ve “Siz kendinize bakın; siz doğru yol üzere olduğunuz sürece hiç kimse size hiçbir zarar veremez’’ (Mâide, 5/105), “Allah insanlara hiç bir şekilde zerre kadar bile zulmetmez, insanlar kendilerine zulmederler’’ (Yunus, 10/44), “Rabbinize rücû edin; topluca tevbe kurnalarına koşun’’ der (Zümer, 39/54). Görüldüğü üzere Allah’ın bu ve benzeri bütün emirleri bizi kendi içimize yönelmeye ve günahlarımızdan, kirlerimizden arınmaya, bunları yaptıktan sonra da Rabb’in ulu dergâhına teveccüh etmeye çağırır.

Evet, bizler başımıza gelen belâların işlediğimiz günahlar sebebiyle geldiğini düşünmeli, onların def ü ref’i için en kısa zamanda hatalarımızdan, kusurlarımızdan, günahlarımızdan, isyan kokan fiillerimizden ve küçük-büyük bütün haddi aşmışlıklarımızdan dolayı tevbe edip deformasyona uğramış iç dünyamızı kendi fıtrî ve temiz haline getirmeye bakmalıyız. Zaten Cenab-ı Hakk’ın lütufları da kirlenmemiş, iç deformasyona uğramamış temiz fert ve toplumların üzerine yağar. Başımıza gelen musibetlerin sebeplerini dışarıda aramak çok defa bir aldanmışlıktır ve problemlere çözüm olmak bir yana, çözümü geciktirmekten başka bir işe de yaramayacaktır. Hazreti Ömer efendimizin işaret buyurduğu gibi her fert kendini, kendi içini kontrol etmeli ve ‘’Benim başıma gelen bu belâ, acaba hangi günahım sebebiyle geldi?’’ demelidir.

Değişik renk ve desenleriyle başımıza gelen belâ ve musibetlerin kendi işlediğimiz günah ya da hatalardan kaynaklandığını düşünmekle yani problemlerin kaynağını kendimizde görmekle, daha sonra ayrı bir madde olarak bahsedilecek olan dua ve teveccüh arasında da ciddi bir irtibat vardır ki o da şudur: Bir insan şayet kusur ve hatalarını kabul ederse aczini de kabul eder. Onu kabul edince gönlünde çok defa Cenab-ı Mevlâ’ya tazarru ve niyazda bulunma ihtiyacı hisseder. Öte yandan sıkıntıların kaynağını hep dışarıda arayanlar asla Allah’a iltica ve yakarma ihtiyacı hissetmezler. Evet, herhangi bir musibetle karşılaştığımızda onun sebebini kendimizde yani hata ve kusurlarımızda aramak bir basiret; aksi ise en hafif ifadesiyle bir cehalettir.

M. Fethullah Gülen Hocaefendi’den mevzumuza ışık tutacak bir-iki cümle arzedelim:


“Yapılan işlerin ahenkli gidebilmesi, meyelân-ı hayrın sürekli güçlendirilmesi için her işin başında, ortasında, sonu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Musibetler karşısında duruşumuz
« Posted on: 18 Nisan 2024, 16:08:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Musibetler karşısında duruşumuz rüya tabiri,Musibetler karşısında duruşumuz mekke canlı, Musibetler karşısında duruşumuz kabe canlı yayın, Musibetler karşısında duruşumuz Üç boyutlu kuran oku Musibetler karşısında duruşumuz kuran ı kerim, Musibetler karşısında duruşumuz peygamber kıssaları,Musibetler karşısında duruşumuz ilitam ders soruları, Musibetler karşısında duruşumuzönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes