> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Modern batı anlayısında ve gerçek manada din
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Modern batı anlayısında ve gerçek manada din  (Okunma Sayısı 664 defa)
18 Eylül 2010, 13:36:39
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 18 Eylül 2010, 13:36:39 »



MODERN BATI ANLAYIŞINDA VE GERÇEK MANADA DİN

İnsanın hayatını tanzim etmek üzere gönderilmiş olması keyfiyetiyle din, herkesi meşgul etmiştir. Bir yönü itibarıyla beşeri alâkadar ettiği için dinin ne olduğu hakkında değişik tarifler yapılagelmiştir. Ama yapılan bu tarifler ilâhî vahiy esintisinden uzak olduğu nisbette beşeri yönün ağır bastığı bir hüviyete bürünmüştür. Dolayısıyla din, beşerin sadece dünyevî hayatını tanzim için gönderilmiş bir şekilde tanıtılmıştır. Bu yönüyle de sadece zaman zaman, bunalıma girildiği ve strese düşüldüğünde hatırlanan bir keyfiyetde takdim edilmiştir.
Avrupalı dini tarif ederken, hep kavanoz dışından balın tadını anlatma garabeti içerisinde gözükmüştür. Bu yönüyle bir garabet devamlı irtikab edilegelmiştir. Halbuki mes'ele ilahi kaynaklı olduğu için bir de ona bakmak gerekirken, Avrupalının İslâmi olan her şeye sırt çevirmesi burada da kendini göstermiş, İslâm'ın bu konuda söyleyeceği şeyler daima ihmal edilmiştir. Esasında dinin tarifi veya kendisi ele alınırken, insanlığın başından beri ilk gönderilen din olarak İslâm düşünülerek meseleye yaklaşılmak, balığa denizi sorma veya balığı denizden ayrı düşünme gibi, din ve insan unsuruna veya insanın dine olan ihtiyacına göre ele alınması gerekirdi. Yapılacak tarifler de böylesi bir ayniyeti yansıtması iktiza ederdi.
Menşe' itibariyle Arapça olup, kelime olarak "baş eğmek' itaat etmek, hakkını almak, ödünç almak, borç etmek, âdet edinmek, baş eğdirmek, zorlamak, hesaba çekmek, idare etmek, ceza veya mükafat vermek, hizmet etmek ve borç vermek, gibi anlamlara gelir. Teknik ve terim anlamıyla Din, irade sahibi varlıkların mânevi, idari, sosyal, iktisadi ve hissi yönleriyle hayatlarının bütününü tanzim için bilerek ve isteyerek uydukları kaideler bütünüdür.
Din dahil, bütün kavramların insandan bağımsız ve insana bağlı olarak iki yönü olsa gerektir. İnsandan bağımsız yönüyle, Din'e, bizzat aslî muhtevası veya onu insan için vaz' eden otorite açısından yaklaşmak gerekir. Bu yaklaşımı daha sonraya bırakarak, önce Din'e önceliği insana vererek bakmak, (manmade dini tarif etmek) daha faydalı olacaktır.
İnsanı her şeyin üstünde gördüğümüzde Din'i insanın yarattığı faraziyesi ortaya çıkar. Bu faraziyenin kökleri, son bir kaç yüz yılın etkin paradigmalarını üreten Batı düşüncesinde yatmaktadır. Batı düşüncesinde Din denilince akla Hristiyanlık gelir. Kur'an'da ve İncillerde yer aldığı şekliyle ve tarihi bir realite olarak bir takım haramları netleştirmenin dışında Tevrat'ın yasalarını uygulamak ve bizzat kendi ifadesiyle "Şeriat'ı yıkmak değil, tamam etmek için" (Matta: 5/17) gelen Hz. İsa'dan sonra St. Paul (Pavlos) eliyle insanın maddi-dünyevi hayatını tanzim eden kaidelerinden mahrum bırakılan Hristiyanlık putperest Roma hukukuyla izdivaca girince daha çok bir "öte dünya" dini halini almış, bugünkü tabirle laikleşmiştir. Rönesans'la birlikte Hristiyanlığın "öte dünya"ya yönelik kaidelerine ve sevap—günah değerlendirmelerine başkaldırma şeklinde gelişen modern Batı düşüncesi insan-üstünü reddedip, önceliği ferde ve ferdî olana verince, Din de her ferdin zihin kalıpları arasına sıkışıp kalmıştır. Bu yüzden, Batı'da tek bir din tarifine rastlamak mümkün değildir.
"İlerlemecilik" ve "evrim" prensiplerine dayalı modern Batı düşüncesine göre, insanlık her gecen gün daha iyiye varan geri çevrilemez bir akışın içindedir. İptidai döneminde tabiat ve tabii hâdiseler karşısında çaresizliğini hisseden insan, bitmek tükenmek bilmez umut ve korkular içinde bir takım görünmez güçlerin var olduğu sonucuna varmış ve bunlara ibadete başlamıştır. Dinler tarihçisi Max Müller'e göre, ruhlar olarak idrak ettiği bu güçleri iptidai insanın maddileştirmesi sonucu tanrılar, (belki daha doğru bir deyişle "putlar") ortaya çıkmıştır. Müller teorisinin takipçilerinden Edvvard Taylor, insanlığın ilk dinine bu yüzden "Animizm" (Ruhlara Tapınma) adını verir. Durkheim'e göre, Din toplumsal bir süreçtir. Avustralya yerlilerinin totem hayvanlarına gruplarının birliğini temsil ettikleri için taptıklarını söyleyen bu sosyolog, toteme gösterilen bu saygının toplumun genel yapısına gösterilen saygı ve dolayısıyla dini tapmanın asıl nesnesinin toplumun kendisi olduğu neticesine varmıştır.
Freud'e göre, şahsiyetin teşekkülü merhalesinde Dinin oyalayıcı bir fonksiyonu vardır. Kişinin şahsiyet tekamülünde ilk safha, çocuğun anlamadığı bir âlemde kendisini tamamen güçsüz hissetmesidir. Bu güçsüzlüğün karşısında çocuğun isteklerini yerine getiren bir nevi "kadir-i mutlak" olan ana ve sonra baba gelir. Bilahare, inançları daha bir şekil kazandığı zaman ise kişi, çocukluğundaki durumu hatırlatan durumlara kendisini kolayca uydurur. Eskiden beri hasretini çektiği "kadir-i mutlak''ı başka bir şekil altında yeniden keşfetmeğe hazır ve isteklidir. Din, bu özlemi yerine getiren bir sistemdir. Kısaca, Freud ve onun asrımızdaki takipçisi Erich Fromm'a göre Din, kişinin kendisini gerçekleştirmesi süresince hissettiği güçsüzlüğünün güvene yönelen bir ürünüdür.
Karl Marx'ı en çok etkileyenlerden biri olan Feuerbacha göre ise Din, insanın kendi düşüncesinin insanüstü bir plâna aktarılışıdır. İnsanların ruhun ölmezliğine inanmaları ve İlahi bir adaletin tecellisine bağlanmaları bizzat insanların adalete susamışlıklarının mücerred bir düzleme aktarılmasıdır. "Öte dünya" insanî bir isteğin şekil değiştirmesinden ibarettir. Feuerbach, "Hristiyanlık artık yangın ve hayat sigortalarımızla, demiryollarımız ve buhar gemilerimizle, askeri ve sınai okullarımızla, tiyatrolarımız ve bilimsel müzelerimizle tam bir zıtlık halinde olan sabit bir fikirden başka bir şey değildir" der.
Feuerbach'ın çok fazla etkisinde kalan Marx'ın Din hakkındaki ifadeleri farklı değildir: "Din, baskı altındaki yaratıkların iç çekişmesi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz olayların ruhudur. Din, halkın afyonudur.''
Bütün bu, kısmen birbirinden farklı, nisbeten birbirine yakın bakış açıları içinde Batılı filozoflar ve sosyologların Din tarifleri de belli bir yakınlık arzetmektedir. Sözgelimi, Dini akıl noktasından inceleyen Hegel şöyle bir tarifte bulunur: "Her din, temelde Kâinatın belirli bir tarzda görülüşünden başka bir şey değildir." Hegel'in takipçilerinden İtalyan filozof Benedetto Croce ise Dini, "eksik bir felsefe" olarak tarif eder. Ona göre Din, ruhi hayatın sürekli ve mecburi bir şekli değil, belki geçici bir belirtisidir. Dini irade açısından tarif etmeğe çalışanlardan Kant, "Din, bütün görevlerimize İlahi buyruklar gibi bakmaktır" der. Din'e duygu açısından yaklaşan romantik teorisyenlerden Schleirmacher'e göre Din, "sonsuza karşı duyulan bir duygu ve heyecandan başka bir şey değildir." Bir ilahiyatçı olan Schleirmacher, "Dinin bir cismi, bir de ruhu vardır. Dinin cisminde kurumlar nasslar ve Din binasının içtimai çatısı bulunur. Devleti Dinle yönetme yanlıları, Din'in cismine ilişkin kurumları sürekli dünya islerini düzenleme ve halkı boyun eğmeğe yöneltmek için kullandıklarından, en büyük' önemi bu kısma vermişlerdir. Dinin ruhu ise, tabiat ötesi şeylerin, en yüksek değerlerin sezgi ile bilinmesidir" der. Muasır ilahiyatçılardan Ralph Otto ise Dini "huşu ile karışık korku, insanı hem titreten, hem de kendisine çeken esrarlı bir korku" olarak tarif eder. Batılı din tarifleri içinde en kusursuzu sayılan ve bir takım felsefe sözlüklerine Din kelimesinin tarifi olarak geçen bir diğer tarif ise Emile Boutroux'a aittir: "Din, bilimsel görüş yanında iman ve his görüşünün hakkını istemesinden ibarettir".
Verdiğimiz ve vermediğimiz tüm Batılı din tariflerindeki ortak noktalar söyle sıralanabilir:
a) Din, insanüstü bir Kudretin vaz' ettiği bir sistem, bir müessese değil, bizzat insan zihninin mahsulüdür.
b) İnsan, şahsiyetinin teşekkülü hengamında ve yeryüzündeki ictimai hayat sürecinin zayıf, aciz, korkak olduğu ve kendi üstünde bir güce dayanmak mecburiyeti hissettiği iptidai döneminde bir "tanrı"ya inanma ihtiyacı duyar.
c) Tabii ilimlerin ve teknolojinin insana tabiat üzerinde hakimiyet kazandırması ve tabii hâdiselere ilmî açıklamaların getirilebilir olmasıyla fonksiyonunu kaybetmeğe başlayan Din, insan hayatının belli bir safhasında artık ihtiyaç olmaktan çıkacaktır.
d) Her şeye rağmen, bazı insanlar gerek davranışlarına "ahlâkî" bir yön vermek, gerekse bir takım insanî hislerini tatmin etmek için hangi şekilde olursa olsun herhangi bir dine inanmaya devam edebilirler.
e) Din, his ve ahlâk alanından çıkıp, içtimai hayatı her yönüyle düzenlemeğe kalktığında, halkı insanüstü güç(ler) adına kullanıp istismar etme heveslisi "din adamları"nın sömürü aracı "olur ve buna izin verilmemelidir. Ondokuzuncu asır Fransız düşünürü Ferdinand Buisson'un ifadesiyle, "Laik okul Din'i mahvetmeyecektir."

Bilim ve teknolojinin katı doğmalarının "Din'in nassları" yerine yön verdiği modern Batı düşüncesinin saplandığı bu pozitivist din anlayışının geçersizliği ortadadır. Önceki asrın sonlarıyla bu asrın başlarında Avrupa'nın içinde bulunduğu içtimai, iktisadi, askeri, siyasi ve ilmi ortamı insanlığın ulaşacağı nihai seviye olarak gören bu pozitivist düşünce, "çağdaş uygarlık düzeyi" hedefine yönelmiş bir takım ülkeler dışında artık fazla itibar görmemektedir. Önceki asrın sonlarında ortaya çıkan Ekzistansiyalist endişe ve gerilimden de Önce, Din'i insanlık tarihinin belli bir merhalesine ait fonksiyonunu yitirmiş bir vakıa olarak gören Auguste Comte'un bile hayatının sonlarında kendi pozitivizmiyle çelişen bir insanlık dini peşinde koşması, pozitivist din anlayışının geçersizliğini ortaya koyan bir hâdisedir. Aynı şekilde, dün olduğu gibi bugün de insanların büyük çoğunluğunun en azından hayatlarının belli bir döneminden sonra Din'e yönelmeleri, devâsâ bir teknolojinin hakim olduğu Batılı ülkelerde her geçen gün "Şeytana tapma, soğana tapma.." gibi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Modern batı anlayısında ve gerçek manada din
« Posted on: 19 Nisan 2024, 00:21:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Modern batı anlayısında ve gerçek manada din rüya tabiri,Modern batı anlayısında ve gerçek manada din mekke canlı, Modern batı anlayısında ve gerçek manada din kabe canlı yayın, Modern batı anlayısında ve gerçek manada din Üç boyutlu kuran oku Modern batı anlayısında ve gerçek manada din kuran ı kerim, Modern batı anlayısında ve gerçek manada din peygamber kıssaları,Modern batı anlayısında ve gerçek manada din ilitam ders soruları, Modern batı anlayısında ve gerçek manada dinönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes