๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 19 Kasım 2010, 20:40:24



Konu Başlığı: Mesajdan Hayata Hayattan Mesaja
Gönderen: Zehibe üzerinde 19 Kasım 2010, 20:40:24
Mesajdan Hayata Hayattan Mesaja


Adem Şahin


İnsanoğlu ömrü boyunca hayat mantalitesini ve paradigmalarını şu iki kurgu üzerinden şekillendirir:

1- Hazır mesajdan yola çıkarak hayatı yorumlamak…İdeoloji enjekte ederek beyin yıkayanların en gözde metodudur. Ezberci metoddur.

2- Hayattan ve hadiselerden ilham alarak mesaja ulaşmak veya yeni bir mesaj oluşturmak.: Kuranı Kerimin ekser ayetleri (mesajları) hadiseden sonra nazil olmuştur.

İçerisinde mesaj barındıran ayet, hadis, atasözleri, deyimler, fıkralar, hikayeler yukarda ifade edilen iki yoldan birisi ile insanlara tesir eder zihni ve kalbi rezervlerine katkıda bulunurlar.

Mesaj barındıran ayet, hadis, hikmetli sözler ve fıkraların tesir meydana getirebilmesi için zaman ve zemin çok önemli bir unsurdur. Her zamana zemine ve makama mahsus mesajlar sözler ve ritüeller vardır.Bu husus geleneğimizde “likülli makamin makalün = her makam için bir söz vardır” deyişiyle makes bulmuştur. Ancak her makam zemin ve zaman için genel geçer olan mesajlar da vardır. Her Cuma her camide binlerce hutbede milyonlara tekrarlanan “Allah size adaleti ve iyiliği emreder….” ayetindeki adalet ve iyilik kavramları gibi. Adaletin ve iyiliğin olmadığı zamanlar ve mekanları nelerin dolduracağını Bağdat dolusu kan ve gözyaşı her akşam televizyon ekranlarından sanal olarak haykırmaktadır.

Makamlar, zaman –ve zeminden bağımsız olarak düşünülemezler… Mesajların da muhatap tarafından anlaşılabilmesi için fiziki sosyolojik ve psikolojik hazır bulunuşluğun tahakkuku gerekir. (Tıpkı bir meyvenin dalından düşmesi için gerekli şartların olgunlaşması gibi. Hz. Ömer efendimizin Fahri kainat sallallahu aleyhi vesellem’in vefat ettiği gün yaşadığı yıkımdan “Muhammed ancak bir Resuldur, Ondan evvel de nice peygamberler gelip geçmiştir. O, ölür veya öldürülürse gerisin geriye cahiliyeye mi döneceksiniz” ayetini Hz. Ebubekir’den duyarak sakinleşmesi ve “bu ayeti sanki ilk defa duymuştum gibi” demesi bu manaya gelir. Hiç şüphe yok ki Hz. Ömer bu ayeti evvelki zamanlarda defalarca okumuştu ama mesajın derinlemesine anlaşılabilmesi için gerekli sosyal ve psikolojik şartlar (sallallahu aleyhi vesellemin vefatı) daha ortaya çıkmadığı için mesajın ayakları Hz. Ömer’in enfüsi aleminde yere basmamış idi.

İnsan fıtraten hadiselerden sonra duymuş olduğu mesajları (fıkra atasözü deyim hikaye..) daha kolay özümser. Bu sebepten ayetlerin nüzul sebepleri (o ayetin gönderiliş sebebi) hadislerin de vürud sebebi (Hz. Peygamber tarafından söyleniş sebebi) vardır.

Yaşanan hadiselerin çağrıştırdığı mesajların 3 tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:

Sıcak bir Adana Temmuzu, o kadar sıcak ki caddede karşıdan karşıya geçmek için yeşil ışığı beklerken trafik lamba direklerinin 5-6 cm enindeki gölgesine sığınıyorum. Eve kapağı atınca hemen buzlu suya sarılıyorum. Elimde su, gözüme bir dergide Sadi Şirazinin şu sözleri ilişiyor: “Ilık su içersen sadece dilinle hamd edersin, ama soğuk suyu içince saçının tellerinden bedenindeki tüm zerrelere kadar elhamdülillah der.” Annem “oğlum o su çok soğuk içme” diyor ama saç tellerim derinden bir şükretmek istiyor…

Bir uçak yolculuğu. Onlarca insan var. Çoğunun gözü videoda oynatılan filimde. Bir kısmı müzik dinliyor, transa geçmek üzere, yiyenler-içenler, uyuyanlar, makyajını kontrol edenler... Biraz gerilerde yaşmağı ile sıkıca örtünmüş bir nene elinde tesbihi dudakları kıpırdıyor. Yol uzun, uçak düşüverse nasıl ölürüz faraziyesi “nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz o şekilde haşrolunursunuz” hadisini çağrıştırıyor. O nene, elinde tesbihi dili zikirle ıslak olduğu halde ölecek ve o şekilde dirilecek. Diliyle andığı zat-ı vacibul vücuda, emin adımlarla mahkeme-i kübraya doğru gidecek. Bir kısmı gözleri ve kulakları masiva kiriyle kararmış halde bir kısmı da elinde ikram(!) edilen içki bardağı ile…

Birkaç yıl önce yatılı talebelerimize külli miktarda pantolon, gömlek, ayakkabı vs hediye edilmişti. Öğle-ikindi arası dağıtımı yapıldı. Bütün okul pozitif enerji ile dolmuştu. İkindi ezanı daha bitmeden talebelerimizin hemen hemen hepsi ezanı mescitte dinliyor. Başları öne eğik. Hem de ikindi namazında… Namaza herhangi bir sevk filan da yapılmamış. Enerjiyi hapsetmek mümkün mü? Sevinç ve teşekkürlerini iletmek istiyorlar ama muhatap insan değil... Vakıf müessesesinde mülkiyetin mecazi ve hakiki manada da Allah’a ait olduğunun idrakinde olan altın talebelerimiz Allah’a teşekkürlerini ibadetle göstermek istemişler. Bu hadise “el insan abidul ihsan = insan iyiliğin kuludur” sözünü hatırlattı. Verilen hediyeler talebelerimizin secdelerini, ibadetlerini ve marifetlerini arttırdı. Bir kez daha şuna inandım ki sözün ve nasihatın yaptıramadığı bazı şeyler ihsan (iyilik) ve infakla çok kolay yapılabilirmiş.

Netice olarak şunları ifade edebiliriz: Hali yaşarken hale uygun ölümsüz hakikatlerden (vahiy) mesajlarla halimizi renklendirmelidir. Bu renklendirme hikmetli sözlerle atasözleriyle de devam edebilir. Güzelliği görünce sübhanallah, maşallah demek maddeye metafizik boyut kazandırmaktır. Maddeden manaya geçiştir. Osman Nuri Topbaş hocaefendinin “Canlı Kuran Olmak” başlıklı makalesinde her cümleye Kuran ayetlerinin kendisine yaptığı çağrışımlarla cevap veren yaşlı kadının hali en güzel örnektir.

Ayet hadis atasözleri ve deyimlerin bana ve başkalarına “bir hal gelir lazım olur” idrakiyle mütalaa edilme zarureti vardır.