๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Aralık 2010, 15:47:32



Konu Başlığı: Merhamet durağı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Aralık 2010, 15:47:32
Merhamet Durağı…




“Meleklerin (melek huyluların) olmadığı bir dünya boş ve ıssız bir dünyadır”.

 

Adını ne koyarsınız bilmem ama görünen bir gerçek var ki; rahmetin o naif yüzü hayatlarımızdan yavaş yavaş çıkıyor. Merhametin o uyarıcı, toplayıcı ve birleştirici etkisi yönünü şaşırmış bir vaziyette aramızda gezinip duruyor. Vicdanları dize getiren, kalpleri, zihinleri yumuşatan, insanı asıl membasına ulaştıran;  merhametin kaynağından sanki kopar gibiyiz.

 “Ey kılıçtan daha keskin merhamet”, diyen zihni anlamaya çalışıyorum da, anlamakta zorlanıyorum. Pratikte acıma hissimizi hasrettiğimiz unsurlara dikkat ettiğimizde göreceksiniz ki, asıl merhamet edilecek durumlar bir türlü merhametin gündemine gelemiyor.

Çünkü merhamet; insanları birleştiren şeyleri ortaya çıkarıp onları konuşmaktır.

Acıma duygumuzu nedense hep karnı ve sırtı açıklara hasrederiz. Sanki acımak sadece onlara mahsus bir şeymiş gibi. Oysa asıl acıma kendini cehaletin alevleri arasında yanmaya terk etmiş bedenlere olmalı değil mi. geçici günlerin ötesinde kalıcı günlerin hesabını yapmayanlara duyulmalı değil miydi?

Kendini en mükemmel görüp, toplumun dertlerinden muzdarip olmayıp; bireyci fanuslar içinde hayat tüketenlere ve onlara özenilecek bir hal içinde olanlara acımak gerekmez mi?

Karın doyurmaktan öte yürek doyurmaktır elzem olan. Elbette yürekleri azıklandırmak, onları hayra yönlendirmeye vesile olmak, öyle markete girip kumanya hazırlamaya benzemiyor. Biraz yağ, biraz şeker, birde makarna koydunuz mu bu iş bitmiyor.   Bu biraz daha bedel isteyen, bir ömrü kapsayan bir merhamet duygusu ve aslında bununla işe başlanılmalı. Sunulan her maddi yardımın yanında gönül bağıda olmalı, götürülen kumanyalarda biraz ilim, biraz sevgi, örneklik ve merhametin amacına ulaşması için gayret gerekiyor.

Çünkü merhamet; dünyayı, değiştirme, dönüştürme yönünde bir projedir.

Çoğu zaman dışarıda çöp toplayarak hayatını idame ettirenlere acırız da, burnumuzun dibinde çöpe dönen hayatları, hayatlarımızı göremeyiz. Bir sürü faydasız, amacından sapmış, bozulmuş, çürümeye yüz tutmuş düşüncelerle fikir dünyası bir harabeyi andıran insanları göremeyiz.

Çatısı damlayanı onarmak için, evinde eşyası olmayana eşya almak için çırpınırız da yüreğine her gün hayâsızca, ahlaksız düşünceler damlayan ve kendini muhafaza edecek kalkandan, vahiyden habersizce yaşayanlar için kaç kılımız kıpırdar bilmiyorum.

Öyle bir duygu ki merhamet, siz başkasına hasrettikçe bu duyguyu, aslında kendinizi onarırsınız.

Çünkü merhamet; onuru kurtarmak, bozulanı onarmaktır.

Sevginin, fedakârlığın, temel gıdasıdır merhamet. Onu aldınız mı insandan ne insan kalır orta da nede rahmet edilecek toplum.

Ve en çok insanın kendisini onarması gerekir. Başkaları diye acınası gözlerle baktığımız aslında bizden bir parça olduğu için acımışızdır. Onun için canımız yanar, onun için yüreğimiz kıpırdar. Rahmetten bir derya olmak için olmalı tüm gayemiz.

Rahmet nazarıyla bakmadığımız her olay akabinde bize de merhametsizlik olarak geri döner. Kardeşine de yardım, düşmanına da yardım düsturunu bu minvalde anlarsak, hem mazlumun yanında hem de düşmanın karşısında izzetli duruşumuzu muhafaza edebiliriz. Rahmeti rahmetin sahibinden bir lütuf olarak gördüğümüz için, topluma lütufta bulunmuş oluruz.

 

Merhameti Tavsiyeleşmek

 

“Birde iman edip, sabrı ve merhameti birbirine tavsiye edenlerden olmaktır”. (Beled/17)

Yaptığımız her amelin temelinde, kurulan her yeni yapının harcında sevgi ve merhamet olursa  “dırar mescidi” akıbetinden kurtulmuş oluruz. Yoksa yanlış yönlendirilmiş bir merhametle, tamamen duygusal bilinçten uzak duygularla hareket ettiğimizde; hedefinden şaşmış ok misali vurulan yine biz oluruz. Ve sonrada “merhametten doğan maraz” cümlesi hayatımızda anlam kazanmaya başlar.

Her duygu, her düşünce asıl mahiyetini kaybetmeden pratize edilse belki bugün gerek kendi hayatlarımızda gerek toplumumuzun yaşadığı hayatlarda bu kadar çarpık ilişki ve duygu karmaşası yaşanmayacaktır. Rahmetin sahibinden uzak düştükçe ne sevgi sevgisini gösterebiliyor ne merhamet insanları kaynaştırıp kardeş kılabiliyor. Oysa insanlığın bir amacı da yeryüzünde bunu tesis etmek olmalı değil mi?

Öyleyse rahmetin o keskin kılıcını kötü yanlarımızı onarmak için kullanıp merhameti tavsiye edenlerden olmak için yarışalım. Bu çerçeveyi maddi manevi ne kadar geniş tutarsak o kadar geniş ve huzurlu bir hayat yaşamaya aday oluruz: “ Siz yerdekilere merhamet etmezseniz gökteki de size merhamet edecek değildir”.


Yasemin Şüheda