๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 02 Eylül 2010, 22:50:29



Konu Başlığı: Manevi reçete
Gönderen: Hadice üzerinde 02 Eylül 2010, 22:50:29
Manevi reçete Mumsema İslam Arşivi Manevi reçeteHastalara bir merhem, bir teselli, mânevî bir reçete, bir iyâdetü'l-marîz ve
Manevi reçete geçmiş olsun makamında yazılmıştır

BİRİNCİ DEVÂ

Ey biçare hasta! Merak etme, sabret Senin hastalığın sana dert değil, belki
bir nevi dermandır Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor Meyvesi bulunmazsa
zayi olur Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor Hastalık, senin o
sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor Hem ömrün çabuk geçmesine meydan
vermiyor, tutuyor, uzun ediyor-tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin
İşte, ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darbımesel dillerde
destandır ki, "Musibet zamanı çok uzundur; safâ zamanı pek kısa oluyor"

İKİNCİ DEVÂ

Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret Senin bu hastalığın, ömür
dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir Çünkü ibadet iki
kısımdır Biri müsbet ibadettir ki, namaz, niyaz gibi malûm ibadetlerdir
Diğeri menfi ibadetlerdir ki, hastalıklar, musibetler vasıtasıyla
musibetzede aczini, zaafını hisseder, Hâlık-ı Rahîmine iltica eder,
yalvarır Hâlis, riyâsız, mânevî bir ibadete mazhar olur

Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekvâ etmemek şartıyla, mü'min
için ibadet sayıldığına rivâyât-ı sahiha vardır3 Hattâ bazı sâbir ve şâkir
hastaların bir dakikalık hastalığı, bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı
kâmillerin bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği, rivâyât-ı sahiha ve
keşfiyat-ı sadıka ile sabittir Senin bir dakika ömrünü bin dakika hükmüne
getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan teşekkî değil, teşekkür et

ÜÇÜNCÜ DEVÂ

Ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için
gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve
mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanmasışahittir Hem insan, zîhayatın en
mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı
hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belâları düşünmek vasıtasıyla,
hayvana nisbeten en ednâ bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir hayat
geçiriyor Demek insan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve
safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir Belki azîm bir sermaye elinde
bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine
çalışmak için gelmiştir Onun eline verilen sermaye de ömürdür

Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir,
âhireti unutturur Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor Sermaye-i
ömrünü bâd-ı hava boş yere sarf ettiriyor Hastalık ise, birden gözünü
açtırır Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut değilsin, başıboş değilsin,
bir vazifen var Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil,
öyle hazırlan"

İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir
mürşiddir Ondan şekvâ değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer
fazla ağır gelse sabır istemek gerektir


DÖRDÜNCÜ DEVÂ

Ey şekvâcı hasta! Senin hakkın şekvâ değil, şükürdür, sabırdır Çünkü senin
vücudun ve âzâ ve cihazatın, senin mülkün değildir Sen onları yapmamışsın,
başka tezgâhlardan satın almamışsın Demek başkasının mülküdür Onların
mâliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder

Yirmi Altıncı Sözde denildiği gibi, meselâ gayet zengin, gayet mâhir bir
san'atkâr, güzel san'atını, kıymettar servetini göstermek için, miskin bir
adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir
saatçik zamanda, murassâ ve gayet san'atlı diktiği bir gömleği, bir hulleyi
o fakire giydirir Onun üstünde işler ve vaziyetler verir Harika envâ-ı
san'atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır Acaba şu
ücretli miskin adam, o zâta dese: "Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla
verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun Beni güzelleştiren bu gömleği
kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun" demeye hak kazanabilir mi?
"Merhametsizlik, insafsızlık ettin" diyebilir mi?

İşte, aynen bu misal gibi, Sâni-i Zülcelâl sana, ey hasta, göz, kulak, akıl,
kalb gibi nuranî duygularla murassâ olarak giydirdiği cisim gömleğini,
Esmâ-i Hüsnâsının nakışlarını göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir
ve çok vaziyetlerde seni değiştirir Sen açlıkla onun Rezzâk ismini
tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığında bil Elemler, musibetler bir
kısım esmâsının ahkâmını gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem'alar ve
rahmetten şuâlar ve o şuâât içinde çok güzellikler bulunuyor Eğer perde
açılsa, tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel
mânâları bulursun