> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek  (Okunma Sayısı 623 defa)
19 Kasım 2010, 17:09:44
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 19 Kasım 2010, 17:09:44 »



Kurumlara Kurulmak   Ya Da ‘Yusuf’u Görmek’




“...Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben   Yusuf'un kokusunu alıyorum...”(Yusuf/94)

                         Tarihin her evresinde, daha doğru bir ifadeyle insanın olduğu her yerde konuşulan, tartışılan bir husus olmuştur kurum olgusu. Çünkü, malum olduğu üzere insan sosyal bir varlıktır ve adaya düşmüş bir insan prototipi ancak uç noktalarda konuşulan veya ütopik hikayelerin (Hayy bin Yekzan, Robinson Crusoe) konusu olmuştur hep. Tek başına yaşamak, insan için imkansıza yakın bir şey olmakla beraber yaradılışında kendisine yüklenmiş tüm kabiliyetlerini ve sorumluluklarını yerine getirmesine de engeldir. Bu anlamda birliktelik kaçınılmazdır. ‘Toplum’ dediğimiz örgütlenme biçimi de bunun sonucudur.

 

Karşımızda bir örgütlenme var ise örgütler de var demektir ki, bunlar insanların bir araya gelişinde hayati öneme sahip mekanizmalara karşılık gelmektedir. Tartışmalar bu noktada odaklanmakta; toplumsal varoluşu ve işleyişi açıklamak adına çeşitli tanımlamalar, sınıflandırmalar devreye girmektedir. Örneğin Marks örneğinde din, ahlak, kültür gibi unsurlar da birer kurumdur lakin tüm bunların esas belirleyicisi ekonomi kurumudur. Bu yaklaşım daha çok toplumsal biçimi betimlemeye yönelik iken, Rousseau’nun ‘Toplumsal Sözleşme’si, tüm üyelerince benimsenmiş bir sözleşmenin toplumun siyasal yapısını temellendirdiği gibi bir yaklaşımı açığa vurmaktadır.

Bunun yanında, ‘…belli bir toplumsal düzeni sürdürme araçları olan devlet, din, ahlak vb üst yapı olguları. Belirli düşüncelerin, davranış kalıplarının bireyler arasındaki ilişkilerin ve karşılıklı görevlerin oluşturduğu, kimi törelere dayalı toplumsal örgütlenme…”1 biçiminde tanımlanmakla beraber kurum, genellikle ‘kuruluş’(kamu kurumları-özel kurumlar, SSK, TSK, TRT, şirket, dernek…) deyimiyle eş anlamlı olarak kullanıldığından biz daha çok meselenin bu yönüyle ilgileneceğiz. Yani toplumsal örgütlenmenin en somut göstergesi/somutlaşmış hali olan, bu anlamda bu örgütsel yapının işleyişini düzenleyici ve muhtemel sürtüşmeleri, menfilikleri en aza indirici yapılar olması anlamında ele almak istiyoruz. Bu anlamda kurumların nötr olduğu; belirli amaçlar veya ihtiyaçlar neticesinde ihdas edilmiş birer ‘araç’ olmaktan öte bir özelliği olmadığı kanaatindeyiz. Burada, farklı dönemlerde aynı makamı işgal eden Hz. Ebubekir ile Mansur’un, hilafete geldikten sonra yaptıkları konuşmalar arasında bir kıyas yapmadan geçmek olmaz. “…Ebubekir’in kendisine biat edildikten sonra yaptığı: ‘İmdi… Ey insanlar! Kuşkusuz ben en iyiniz olmadığım halde yönetiminize gelmiş bulunuyorum. Güzel davrandığım sürece bana yardımcı olun, kötülük edersem eğer, beni doğrultun. ...İçinizde güçlü olan bir kimse, ALLAH’ın dilemesiyle başkalarının hakkını kendisinden alıncaya kadar, benim yanımda zayıftır. …ALLAH ve Rasulüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. ALLAH ve Resulü’ne başkaldırırsam eğer, bana itaat etmek gibi bir yükümlülüğünüz olmaz.’ şeklindeki ilkesel konuşmayla, Abbasoğullarından el-Mansur’un tahta çıktıktan sonra yaptığı: ‘Ey insanlar! Kuşkusuz ben ALLAH’ın arzında O’nun adına sizi yöneten sultanıyım. O’nun başarılı kılması ve desteğiyle sizi yönetiyorum. O’nun malı üzerindeki bekçisiyim. Bu mal üzerinde O’nun dilemesi ve iradesiyle hareket ediyorum. O’nun izniyle veriyorum. ALLAH beni bu mal üzerinde bir kilit kılmıştır. Eğer beni açmak dilerse, açar. Böylece size verir ve rızıklarınızı taksim eder. Eğer beni kilitlemek dilerse, beni bu malın üzerine kilitler…’ “2

 

Lakin teoride böyle olan gerçek (nötr olma durumu), pratikte, bahsi geçen anlamıyla en temelde ‘güç’ ve ‘caydırıcılık’ özelliğine sahip olan kurumların, çeşitli zeminlerdeki toplumsal farklılaşmalarda ve ayrışmalarda ötekileştirilmiş olana karşı bir dayatma unsuruna dönüşmektedir. Bu özelliği fark edilince de birer araç olan kurumlar amaç haline dönüşmekte; her ne pahasına olursa olsun sahip olunması gereken bir nesneye dönüşmektedir. Tabi ki böyle düşünenler, kurumlar üzerinden kendisine dayatılanları kendi değerlerine ters görenler ve bunu aşmak isteyenler olmaktadır.

 

İkinci bir temel eğilim de, böylesi bir durumda, bu kurumların ortadan kaldırılması, yerine kendi üstün ilkelerinin ışığında kurulacak olanların ikame edilmesidir. Oysa dediğimiz gibi bu anlamıyla kurumlar bir ihtiyacın ürünü olarak, toplumsal anlamda örgütlenmenin bir gerekliliği olarak ortaya çıkmıştır ve sözgelimi müşrik toplumda da bir yüksek ekonomik birim(Sanayi Bakanlığı vb…) olacaktır Müslüman toplumda da.  Ancak konumuz ağırlıklı olarak diğer yaklaşım olduğundan burada sadece onu tartışacağız.

 

Peygamber(as), aldığı vahiyle Mekke’ye ilk adımı attığında, yıllar öncesinden kurulmuş olan ve iyi ya da kötü işleyen kurumlar vardı. Kabe’nin varlığının ve öneminin getirdiği hacılara su dağıtma (sikaye), yemek yedirme(rifade), savaş amacıyla harekete geçen orduyu sevk ve idare etme yetkisi (kıyade)3 gibi görevlerin kurumlaşmasının yanında ön plana çıkan Dar’un Nedve idi. Ve Peygamber’in (as) küçüklüğünden itibaren, dedesinin pozisyonunun sağladığı avantajla da burada gerçekleşen toplantılara katıldığını biliyoruz. Bu durumun O’na idarecilik noktasındaki katkısı yadsınamaz. Aynı şekilde Ficar Savaşları sonrasında imzalanan Hılfu’l-Fudul( Faziletliler Antlaşması) hakkında Resulüllah’ın, ilerleyen dönemde bu oluşumdan “İbn Cud’an’ın evinde katıldığım antlaşma benim için kızıl develerden daha hayırlıdır. Bugün de böyle bir toplantıya çağırılırsam katılırım.” 4diyerek övgüyle bahsetmesi önemlidir.

Nitekim bugün kimileri, kurumlara veya benzer oluşumlara yerleşmenin yolunun, kimliğini gizlemek suretiyle tüm birimleri ele geçirmekten geçtiği gibi heyecan ürünü ama tutarsız biz yaklaşım sunmaktadır. Ve buna delil olarak da, İslam’ın Mekke’ye geldiği ilk yıllardaki gizli tebliğ sürecini/metodunu delil getirmeye çalışmaktadırlar. Oysa Peygamber(as) ilk yıllarda, dönemin Mekke’sinin idari merkezi konumundaki Dar’un Nedve’ye öncesinde sızmak ve daha sonra tebliğini buradan alacağı güçle(!) devam ettirmek gibi bir yol takip etmedi. O, Mekke’ye hakim olmanın yolunun buradan geçmediğini biliyordu. Çünkü İslam, geldiği yerde maruf olanı desteklemiş ve yaşatmıştır. Çünkü  ‘İslam öz itibariyle vahye dayanır. Toplumsal ihtiyaçlardan hareket etse de hiçbir ilkesi bu olaylarla özdeşleştirilemez. Esasen İslam, beşerin kendiliğinden bulamayacağı bir değerler hiyerarşisi getirmiş; bu hiyerarşi açısından önceki toplumda var olan kültür unsurlarından bazılarını reddetmiş, bazılarını düzelterek yeni fonksiyonlar kazandırmış, önceden var olmayan bir senteze ulaşmıştır. İslam’ın orijinalliği de zaten, hiç bilinmeyen kültür unsurları getirmesinde değil, tayin ettiği yörünge ve ulaştığı sentezde kendini göstermiştir. İslam, toplumsal etkileşimlerin bir ürünü olmadığı için ferdi ve toplumu şekillendirme gücüne sahiptir. Ta başlangıçta kendine has bir fert ve toplum inşa etmiş, diğer dinlerde (mesela politeizmde) olduğu gibi, kendisi toplumsal yapılara göre bir muhteva kazanmamıştır. Dolayısıyla da aile, ekonomi, devlet, vs. gibi kurumlar üzerinde, içinde oluştuğu toplumun önceki haliyle karşılaştırılamayacak bir değişiklik meydana getirmiştir.“5

 

Müslümanlar, toplumsal anlamda kendilerine hayat hakkı tanımayan ve gün geçtikçe daraltılmak istenen fasit çemberi kırmak ve kendi pratiklerini uygulayabilecekleri bir dünya istiyorlarsa, Resulüllah’ın sünnetini yanlış okumaktan ve böylesi hususlarda İslam’ın önceliklerini gözardı ederek hareket etmekten vazgeçmeliler. Yoksa kendi yanlarından ruhbanlığı uydurup da usulünce riayet etmeyenler gibi kendi heyecanlarımızın ürünü olan hedefler ve çabalar bizi hüsrana uğratmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. (Hadid/27) Bugün de olduğu gibi ilme gereken değerin verilmediği bir ortamda, niyetler samimi de olsa yapılan tespitler ve takip edilen metodlar da basiretsiz olacak; duygusallık her aşamada esas belirleyici unsur olacaktır. Oysa ‘Müslümanların içinde canını ve malını feda edenler az değil, tam tersine asrın sorunlarını anlamak için senelerini verip ciddi araştırmalar yapanlar azdır; hatta yok denecek kadar nadirdir.’ 6 Malik bin Nebi, üç aşamalı olarak açıkladığı toplumsal değişimin bu aşamasına ‘Duygu Aşaması(Çöküş)’ adını vermektedir. ‘Zira burada dini düşüncenin toplumsal sorumluluğu sona ermiş ve artık din temel fonksiyonunu icra edemez hale gelmiştir.’7 Kaldı ki, İslam’ın belli bir devlet veya kurum modeli yoktur. İslam adaletin yaşanılır kılınmasını, yaygınlaştırılmasını ve ayakta tutulmasını ister; şûrayı vazgeçilmez bir ilke olarak sunar, muhakeme olunacak yegane merciyi üstüne basa basa işaret eder…

Dolayısıyla asıl sahip olunması ve ilgilenilmesi gereken, bu hayati öneme sahip düsturların hayata geçirilmesidir. Bu noktada kurumlar veya tüm organik yapılar birer araçtır. Alırsınız adaleti, kendi coğrafyanıza, zamanınıza, soysal şart ve imkanlarınıza göre oluşturacağınız birimlerle hayat vermeye, mümkün olan en ücra köşeye kadar yaygınlaştırmaya çalışırsınız.

 

Peki, bunu yapacak güç nereden bulunacaktır? Elbette ki, bu ülkede çok yakın tarihte ve hatta el’ân olduğu gibi, mezkur yapılara sahip olarak ya da yıkarak-devirerek gerekli olan kudreti elde edemeyeceğiniz gibi, özlemini çektiğiniz dünyaya da bu yolla ulaşamazsınız. Sonra elleriniz bağrınızda “Nerde yanlış yaptık?” diye tekrar tekrar yakınır ama neticede suçu yine kendinizde değil, hedeflediğinizde görürsünüz.  Oysa asıl can alıcı noktayı göz ardı etmişsinizdir..

 

     Evet, dün olduğu gibi bugün de bizi kuşatan ve kendimiz olabilmemizi engelleyen dünyayı aşmanın yolu, en temelde “emin bir duruş” sergileyebilmek; ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 19 Kasım 2010, 17:11:33 Gönderen: Sumeyye »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek
« Posted on: 26 Nisan 2024, 18:51:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek rüya tabiri,Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek mekke canlı, Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek kabe canlı yayın, Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek Üç boyutlu kuran oku Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek kuran ı kerim, Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek peygamber kıssaları,Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmek ilitam ders soruları, Kurumlara kurulmak ya da Yusuf u görmekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes