๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 04 Kasım 2010, 11:05:58



Konu Başlığı: Kurtuluş ve İhlâs
Gönderen: Zehibe üzerinde 04 Kasım 2010, 11:05:58
Kurtuluş ve İhlâs

Abdurrahman Candan


İmam Rabbanî Hazretlerinin mektuplarında ihlâs konusu çok önemli bir yet tutar, öyle ki bazı mektuplarının konusu sadece ihlâsa hasredilmiştir. Elli dokuzuncu mektupta, ebedî kurtuluşa giden yolda ihlâsın önemini ilim ve amel bağlamında ele alır. Şüphesiz felaha ermek için iman ve salih amel çok önemlidir, ama tüm bunlar ihlâs ile gerçek değerini bulur. İmam bu konuda şöyle der:

Aziz kardeşim bil ki! Ebedi kurtuluşa ermek için üç şeyin elde edilmesi kaçınılmazdır. Bu üç şey ilim, amel ve ihlâstır. İlim iki kısmıdır. Birincisi yapılacak şeyleri (amel) öğrenmekdir ki, bunları öğreten ilme fıkıh ilmi denir. İkincisi, itikat edilecek, kalp ile inanılacak şeylerin bilgisidir ki, bunları talim eden ilme ilm-i kelâm denir. Kelam ilmi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimlerinin görüşleri doğrultusunda itikat konularını bütün tafsilatıyla açıklamaktadır. (59. Mektup)

Ona göre Ehl-i sünnet âlimlerinin yoluna ve görüşlerine uymadan felaha ermek ve cennete gitmek mümkün değildir. Ehl-i sünnet yolundan ayrılan hem kendi sapmış hem de başkalarını saptırmış olur. İnancımızı kemale erdirmek için kelam âlimlerine ihtiyaç vardır, tasavvufi terbiye ise iman ve amelde ihlâsı elde etmek için vazgeçilmez kıymette önemli bir yoldur:

İlim ve amele nispetle ruh mesabesinde olan ihlâs ise sufilerin yolunda ilerleyerek öğrenilir. Salik seyr-i ilallah mesafelerini kat etmedikçe ve seyr-i fillah mertebesine varmadıkça ihlâsın hakikatinden uzaktır. Bu durumdaki salik ihlâs ehli sufilerin kemalatından mahrumdur. (59. Mektup)

İmam Rabbanî’ye göre riyasız bir İslamî hayatı elde etmek tasavvufun en önemli hedefidir:

Muhterem kardeşim! Seyr u süluk mertebelerini ve cezbe makamlarını kat ettikten sonra bana malum oldu ki, seyr u sülukun amacı ihlâs makamını elde etmektir. Tarikat ve hakikat ihlâsın kemale ermesi hususunda şeriata hizmet ederler. (40. Mektup)

İmam bu sözleri ile tasavvuf yoluna intisap etmeyenlerin ihlâssız olacağını kastetmemektedir. Ona göre her Müslüman gayret ederse belli oranda ihlâsa kavuşacaktır, ancak burada kendini zorlama söz konusudur. Zira nefis, Allah için yapılan her amele kendi arzu ve isteklerini karıştıracağından kişinin ihlâsını zedeleyecektir. Nefsin ve şeytanın bütün tuzaklarını ortaya çıkarmak, gerçek ihlâsı yakalamak ancak:

Şurası bir gerçektir ki genel olarak bütün müminler, gayret göstermeleri durumunda kısmen de olsa amellerinde ihlâs sahibi olabilirler. Fakat burada söz konusu ettiğimiz ihlâs; bütün fiil, söz hareket ve tavırlarımızda zorlanmadan kendiliğinden elde edilen ihlâstır. Bu ihlâs afakî ve enfüsi ilahların yok edilmesini bağlıdır. Bu da, ancak fenâ ve bekâdan ve vilâyet-i hâssaya kavuştuktan sonra, ele geçen bir devlettir. (59. Mektup)İmam’a göre bu mertebeler geçilmeden müminin sahip olduğu ihlas kalıcı değildir. Böyle bir Müslüman bazen ihlasla bazen de karışık niyetlerle amel edebilir. Bu sebeple salik gerçek ihlası elde edebilmek için uğraşmalıdır:

Çalışıp çabaladıktan sonra zorlukla elde edilen ihlasın devamlılığı yoktur. Hakka’l- yakin makamı olan ihlâsın sürekli olabilmesi için bunun hiç zorlanmadan kendiliğinden ortaya çıkması gerekir. Allah’ın veli kulları kendi nefislerini tatmin için değil, Allah rızası için iş yaparlar. Zira onların nefisleri Hakk yolunda kurban olmuştur. Bu sebeple ihlası sağlamak için onların niyetlerini düzeltmeye ihtiyaçları yoktur. Bunlar fenâ-fillah ve bekâ-billah derecelerine yükselince niyetleri daha ilk baştan doğrulmuştur. (59. Mektup)

İmam’a göre bunun sebebi sufilerin nefislerin fena haline ulaştırmalarıdır. Zira Hakk’ta nefis fâni olunca artık nefsin niyetleri ifsat etme gücü kalmamaktadır. Nasıl ki nefsi güçlü insanlar her yaptıkları işte ‘bundan çıkarım ne?’ düşüncesinden kendilerini kurtaramıyorlarsa, fenâ fillah mertebesindeki bir sufi de bu ‘işte Rabbimin rızası var mı?’ düşüncesinden kendini kurtaramaz. İmam bu insanları şöyle tasvir eder:

Mesela nefsinin esiri olan bir insan, her ne yaparsa onu nefsi için yapar. Bunu yapmak için özel bir niyet etmese bile durum değişmez. Nefsiyle olan bu alakasını kesip, onun boyunduruğundan kurtularak Hak Teala ile alaka kurmaya başladığında artık yaptığı her işi Allah için yapacaktır. Böyle niyet etse de etmese de durum değişmez. Zira niyete ancak ihtimal söz konusu olduğunda ihtiyaç duyulur. Maksat kesin olarak belli olduğunda niyet ile maksadı ayrıca belirlemeye hacet yoktur. “bu Allah’ın lutfudur, onu dilediğine verir. (Cuma, 4)

İmam’a göre ihlâsında sürekli olanlara muhlas, sürekli olamayanlara veya belli bir gayret ile ihlâs sahibi olanlara ise muhlis adı verilir. Bunlar arasında çok fark vardır. Zira her amelinde devamlı olarak ihlaslı olanlara Allah Teala manevi ilimler kapısını da açar:

Tasavvuf yolunda ilerleyenlerin, ilimde ve amelde de kazançları olur. Başkalarına, çalışmakla, öğrenmekle, anlamakla, hâsıl olan kelâm ilminin bilgileri, bunlara keşf yolu ile hâsıl olur. Ameller ibâdetler kolayca, seve seve yapılıp nefsden ve şeytândan hâsıl olan tembellik ve gevşeklik kalmaz. Günâhlar, harâm olan şeyler, çirkin, iğrenç görünür. (59. Mektup)

İmam’a göre hem Hakk katında makbuliyetin hem de tasavvuf yolunda ilerlemenin en başta gelen gereği ihlâstır, salik bu yolda ihlası yakalamış ise yersiz endişelere kendini kaptırmamalıdır, ihlas ile hareket eden mutlaka hedefine ulaşır:

(Maneviyat yolundaki ) terakki anlaşılamıyorsa buna üzülmek gerekmez, çünkü ihlas üzerinde istikamet sahibi olursan seneler alan işleri saatler içinde elde edersin. (141. Mektup)

Yüce Rabbimizin özellikle Ramazan ayı bereketi ile sırf onun için oruç tutmayı bize nasip eylemesi ve bizi muhlas kulları arasına katması dileği ile…