๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 06 Kasım 2010, 21:42:43



Konu Başlığı: Kuran Ölçüsünde Mümin
Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Kasım 2010, 21:42:43
Kur'an Ölçüsünde Mü'min

Ahmet Rüstemoğlu



Gelen 6 sayfa içerisinde, Kur'an ölçüsünde "Mü'min" "Kafir" ve "Münafık"ın şahsiyet özelliklerini tesbit etmeye çalıştık. Yaptığımız çalışma bir, "Âmentü" tesbiti, yani ölçü belirlemesi değildir. Ölçülerin insan şahsiyetinde meydana getirdiği özellikler Kur'an'dan kendi kavrayışımız çerçevesinde belirlenmeye gayret edilmiştir. İnsanlarımız, içinde yaşadıkları sosyo-kültürel ortamın etkileriyle uzun bir süredir derin kimlik karmaşasına itilmişlerdir. Yani insanımız inanç noktasından "Kim" olduğunu bilmiyor. Bu. insan kişiliği için bunalım demektir. İnsanın kimliği ne kadar netleşirse, ruhî disiplinleri de o derece sağlıklı görünür. Amacımız, insanımıza bir muhasebe imkânı vermektir. Tabiî, Kur'an'ı yani Allah'ın ölçülerini ölçü kabul edenlere... Bu muhasebenin, şahsiyetimizde billurlaşma sağlayacağını ümid ediyoruz. Mü'min kendini, diğer şahsiyet tiplerinin özelliklerinden arındıracak, kâfir veya münafık da, en azından kendi inançlarındaki tutarlılığı yoklamış olacaktır. İki sayı süreceğini umduğumuz bu çalışmamızın, insanlarımızın mü'min şahsiyetlerini daha berrak bir yapıya kavuşturmalarında yardımcı olmasını temenni etmekteyiz.

NOT:Metinler içinde geçen dipnot rakamlarından birincisi sûre, ikincisi âyet numarasını göstermektedir.

ALLAH İNANCI

Mü'minlerin temel vasfı Allah'a sâdıkâne bir inançtır. Kur'an, müminlerin bu konudaki inançlarının niteliklerini şöyle belirler:

Yaratan ve doğru yolu gösteren, insanı yediren-içiren, hastalandığı zaman şifa veren, insanı öldürecek diriltecek olan, ceza gününde kusurları bağışlayacağı umulan bir Allah'a inanırlar.(26/77-82) Mülkün gerçek hükümranının Allah olduğuna iman ederler.(23/116) Bu konuda ona hiçbir ortak koşmazlar. Kâfirlere rağmen dini Allah'a tahsis eden din konusunda hüküm koyucu olarak yalnızca Allah'ı bilirler. Putlardan korkmazlar.

İmanlarında sâdıktırlar.(2/177) İmanlarına zulüm kisvesi giydirmezler.(6/82) Allah'a gönülden boyun eğip, itaat ederler.(2/238) Allah zikredildiği zaman kalpleri ürperir, Allah'ın âyetleri onlara okunduğu zaman imanları kat kat artar. Sadece Rablerine güvenirler.(8/2)

Onlar hizbullahtır. Her işte Allah'tan yana olanlardır.(58/22)

Yerlerin ve göklerin, bütün kâinatın boş yere yaratılmadığına inanır, her durumda Allah'ı zikrederler.(3/191)

İmanlarında şüpheye düşmez, gerekirse Allah yolunda cihad ederler. Bunu başarmadan "iman ettik" demenin pek gerçekçi olmayacağını bilirler. O zaman "İslâm dairesine girdik" demek daha doğrudur. Çünkü asıl bundan sonra önemli bir hayat imtihanı başladığı şuurundadırlar.(49/14-15)

Namazlarının, tüm ibâdetlerinin, hatta hayatlarının ve ölümlerinin, bütün varlıklarının Allah'a ait olduğuna iman ederler.(6/162) İman, bu yönüyle, hayatlarının nirengi noktasıdır. Hayatları ona göre düzenlenecektir. Onun için yalnız Allah'a kulluk eder, yalnız ondan yardım beklerler. Âdeta Allah'ın boyası ile boyanmışlardır.(2/139)

KUR'AN

Mü'minlerin gönül ışığı Kur'ândır. Hayat düstûru Kur'ân'dır. İşte Kur'ân'ın, mü'-minlerin Kur'ân'a bakışlarını belirleyen tesbitleri:

Kur'ân onlar için bir hidâyet rehberi, şifa(41/ 44), ve rahmet kaynağıdır.(17/ 82)

Hüküm kaynakları Kur'andır.(4/105) Kur'ân'a hak ile bâtılı ayıran, ilâhî bir kelâm olarak bakar, onu eğlence vasıtası yapmazlar.(86/12-14) Kur'ân'da yer alan bütün âyetlere, mânâlarına nüfuz etsinler, etmesinler, peşinen "Bunlar Allah katındandır" diyerek yürek bütünlüğü içinde iman ederler.(3/7) Kur'ân'dan kesinlikle şüpheye düşmez, onun Allah katından olduğuna şeksiz inanırlar.(11/17) "Kur'an'ı Muhammed uydurdu" diyenleri de "Hadi siz de Kur'ân'ın 10 süresi kadar bir şey uydurun da görelim" diyerek ispata çağırırlar.(1/13)

Allah'ın âyetlerini alay konusu yapmanın mü'mince bir davranış olmadığını bilirler.(2/231)

Kur'ân'ı tebliğ ederken kalplerinde bir sıkıntı duymazlar.(7/2)

Kur'ân cihadlarının özü ışığıdır.(25/52)

ÂHİRET

Âhiret inancı, mü'minlerin dünyaya bakışlarını da şekillendiren çok önemli bir iman umdesidir. Kur'an, mü'minlerin âhiret inancının çerçevesini şöyle çizer:

Mü'minler Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inanırlar.(2/249) Bu yüzden âhiret hayatına mukabil dünya hayatından rahatlıkla vazgeçerler.(4/74) Allah'ın en güzel şekilde yarattığı insan kişiliğini, Allah'ın dilediği şekilde yaşatmak ve O'na o güzellik içinde teslim etmek çabasındadırlar.(95/3-4) Bu yüzden âhirete mutlaka müslüman olarak göçmeye itina gösterirler. Onun için her an ölüm gelecekmiş gibi hazır ve iman üzerinde bulunurlar. Bu sebepte hem dünya hem de âhiret, mü'min için önemlidir.(3/102, 2/220)

ALLAH RESÛLÜNE SEVGİ

Peygamber sevgisi mü'minlerin imandaki baş kıstaslarından biridir. Kur'an çerçevesini şöyle çizer.

Bütün peygamberlere inanırlar. Peygamberler arasında bir ayırım yapmazlar. Rablerinden peygamberlere verilenlere de inanırlar.(2/136)

Allah Rasûlünü öz nefislerinden daha üstün bilirler.(33/6) Peygamber'i sevmeyi bir iman ölçüsü olarak görürler. (Müslim)

Allah'a olan sevgilerinin bir gereği olarak Hz. Peygamber'e uyarlar. Bunu, Allah'ın da kendilerini seveceğine inanarak yaparlar.(3/31)

Hazreti Muhammed (s.a.) Allah tarafından verilen ve mü'minlere hayat bahşedecek şeriata gönül huzuru içinde uyarlar.(8/24, 45/18)

Allah Teâlâ dinini Peygamberi vasıtasıyla açık-seçik ortaya koymuşken Allah'a dinini öğretmeye kalkışmak gibi bir hadsizliğe düşmezler.(49/16) Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmez,(49/1) seslerini Peygamber'in sesini bastıracak şekilde yükseltmezler.(49/2)

TESLİMİYET

Mü'minlerin İslâm'a teslimiyetleri onların gerçekten ayırt edici özelliğidir. Kur'an bu konuda şu tesbitlerde bulunur:

Mü'minler gönülleri İslâm'a açılmış ve Allah'a teslim olmuş insanlardır.(6/125), (2/136) Allah katında yegâne makbul dinin İslâm olduğuna inanırlar.(3/19) İslâm'dan başka din aramazlar.(3/85)Başka şeylerden yüzünü çevirerek, tamamen en doğru din olan İslâm'a yönelirler.(30/30)

Kendi inançlarını koruma konusunda titizdirler. Bilirler ki, kendileri doğru yolda olurlarsa, başkasının sapması onlara zarar veremeyecektir.

Allah'tan başka hakem aramazlar.(6/114) Çoğunluğun sözüne değil, Allah'ın âyetlerine uyarlar. Çünkü Hakka bağlı olmayan çoğunluğun sözünde zann ve tahmin vardır.(61/115) Allah ve Rasûlü, bir konuda hüküm vermişse, işlerinde başka bir yol aramayı düşünmezler. Allah ve Rasûlüne isyanı sapıklık olarak görürler.(33/36) Allah Rasûlü'nün sözlerini ve fiillerini kendilerine uydurmaya değil, kendi hayatlarını O'na uydurmaya gayret ederler.(49/7-8)

Müslüman olmalarını, Hz. Peygamber'in ve mü'minlerin başına kakar bir tutum içine girmezler. "Bakın müslüman olduk ya, yetmiyor mu" gibi bir tavır içine girmezler. Aksine, kendilerini İslâm'la ve imânla şereflendirdiği için Allah'a hamd ü sena eder, minnetlerini belirtirler.(49/17)

Allah'tan gelen her şeye gönülden rızâ gösterirler.(98/8)

Korku, açlık, mal, can ve ürün eksikliği ile imtihan edildiklerinde sabredip, Allah'ın taktirine rızâ gösterirler(2/155), Bir musibet dokunduğunda "şüphesiz biz Allah içiniz. O'na döneceğiz" diye mukabele ederler.(2/156)

DİNİN BÜTÜNLÜĞÜ

Dinin bütünlüğüne riayet de mü'minlerin önemli özelliklerindendir. Kur'an bu konuda şunları belirtir:

Dinlerini aralarında parça parça edip, fırkalara ayrılmazlar. Böyle yapıp, her fırkanın kendi dini ile övünmesi mü'mince bir davranış değildir. Aksine müşriklerin yoludur. Mü'minler dini ayakta tutar, onda ihtilâfa düşmezler.(23/53, 30/31, 42/13)

TEBLİĞ

Bir mü'min için sadece kişisel plânda İslâm'ı yaşaması yetmez. Mü'min, bütün dünyada İslâm'ın kendi iklimini kuracağı bir yapı oluşturulması göreviyle yükümlüdür. İşte burada tebliğ söz konusudur. Kur'an, mü'minin bu özelliğini şöyle belirler:

Kendilerini Allah'ın dinine yardım ile görevli bilirler. Allah'ın dinine yardım ederler.(61/14)

İnsanları Allah'a davet eder ve en güzel söz olarak da "Ben Müslümanlardanım" sözünü kabul ederler.(41/33) Allah'ın emirlerini tebliğde gevşek davranmaz,(20/42) tebliğ ve davette insanlardan bir karşılık, ücret beklemezler.(11/51)

Tebliğ önüne çıkan kötülüğü en güzel şekilde önlemeye çalışırlar. Amaçları, aralarında düşmanlık olan kimsenin, gönlünün İslâm'a ısınması ve samimi bir dost haline dönmesidir.(41/34)

İnsanların grup grup İslâm'a yöneldiği ve gönüllerin İslâm'a açıldığı fetih gününü gördüklerinde Rablerine hamd ve şükür ederler.(110/1-3)