> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Kurân Hâfızı Olmak Üzerine
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kurân Hâfızı Olmak Üzerine  (Okunma Sayısı 773 defa)
03 Kasım 2010, 11:29:11
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 03 Kasım 2010, 11:29:11 »



Kur'ân Hâfızı Olmak Üzerine

Mesut Kaya

Anadolu insanında yaygın bir inanç vardır. Kur’ân-ı Kerim’i okuyan ve ezberleyen çocukların anne-babalarına, ahirette nurdan taçlar giydirilecektir. Bu inanç, belki tüm İslâm coğrafyasında böyledir. Müslüman anne-babalar bu sâikle, çocuklarının Kur’ân öğrenmesini ve de hâfız olmasını cânı gönülden arzu ederler. Çocukları Kur’ân’la iştigal eden âilelerin yürekleri pır pır eder bu sebepten. Bir heyecan hâlesidir kuşatır gönüllerini. Asırlardır hamuru İslâm’la yoğrulmuş insanımızın bu inancı Peygamber Efendimiz (s.a)’in şu hadisine dayanır: “Kim Kur’ân’ı okur ve içindekilerle amel ederse, kıyamet günü Allah, anne babasına ışığı dünya evlerindeki güneş ışığından daha parlak nurdan taçlar giydirecektir…” (Ebû Davud, Salât,14.)

Toplumumuzda eskiden beri Kur’ân hafızlarına ayrı bir değer verilir. Onlara gıpta ile bakılır… Kur’ân’ı hıfzeden çocuklar, ebeveyn için bir iftihar vesilesi olduğu gibi; eş-dost akraba da onlarla gurur duyarlar. Onlara iltifat etmekten geri durmazlar. Zira bir başka yaygın kanaate göre hâfızlar âilelerine, akrabalarına şefaatçi olacaklardır. Bu kanaat de Rasûlullah(s.a)’in: “Kim Kur'ân’ı okur ve ve hıfzederse; helâlini helâl, harâmını harâm sayarsa; Allah onu, buna karşılık cennete koyar; âilesinden cehennemi hak eden on kişiye de şefaatçi kılar.” (Tirmizi, Fedâilü’l Kur'ân,13; İbn Hanbel, Müsned, 1,149.) hadis-i şerifinden kaynaklanır.

İnsanlar onlardan böyle bir beklenti içine girerlerken, onlara saygı duyup gıpta ederlerken, aslında onlara bir misyon da yüklemektedirler: “Bak, nasıl bir mesûliyetin altına girdiğinin farkında ol! Sen artık başka bir insansın, alelâde biri değilsin! Allah’ın kitabını taşıyorsun göğsünde. Vazifenin idrâkinde ol, ona göre davran!...”

Bunun için kıymetlidir bizde hâfızlar. Allah kelâmını taşıdıkları için. Hem İnsanlar onlara nasıl kıymet vermesinler ki! Allah Teâlâ onlara kıymet vermektedir. Bunu Peygamberimiz (s.a) şöyle beyan etmektedir: “Şüphesiz, Müslüman olarak hayatını sürdürmüş ihtiyara; okurken aşırılıklara kaçmayan, Kur’an’ı ruhuna göre okuyan, okumaktan, anlamaya çabalamaktan ve ilmiyle amel etmekten uzak durmayan Kur'ân hâmiline; adaletle hükmeden idareciye kıymet vermek Allah’ın şânındandır.” (Ebû Davud, Edeb, 20.)

Allah (c.c.) “Biz bu Kur'ân’ı bir dağa indirseydik, muhakkak onun Allah korkusundan infilak ettiğini görürdün, biz bu misalleri insanlar tefekkür etsinler diye veriyoruz.” (Haşr, 59/21.) buyurmuştur. Evet, onlar dağların bile taşıyamayacağı ulvi bir mesûliyeti sırtlanmış gibidirler. Düşünelim bir, dağların Allah korkusundan infilak edeceği koca bir yükü insan zayıf omuzlarına almıştır. Şimdi bir kez daha düşünelim, bu mesûliyeti yüklenen insan nasıl olmalıdır? Nasıl yaşamalıdır? Yoksa göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındığı emânet bu muydu? İnsanın yüklenip de sorumluluğunu taşımadığı ve de bu sebeple çok zâlim ve çok câhil olarak nitelendirildiği emânet bu muydu?

Kur'ân-ı Kerim Allah’ın, Peygamber (s.a.)’in nübüvvetiyle beraber indirdiği nûrdur.(A’raf 7/154.) O nûrun taşıması zor bir ağırlığı vardır… Vahiy geldiği zaman Hz. Peygamber (s.a.)’in soğuk terler dökmesi, renkten renge girmesi Kur'ân’ın bu ağırlığını göstermez mi? Zeyd İbn Sâbit, “Hz. Peygamber (s.a.)’e vahiy inerken dizi dizimin üzerinde idi, üzerime öyle bir ağırlık bastı ki dizimin ezilip kırılacağından korktum,”(Buhâri, Cihad ve Siyer, 31;Tefsir Nisa:18.) diyerek vahyin ağırlığının fiziki tezahürüne işaret etmektedir. Bütün bunlar Kur’ân taşıyıcısı olmanın ağır mesûliyetine işaret etmez mi?

Şimdi başta zikrettiğimiz iki hadise dönelim. Hadislerde dikkat edilecek bir nokta vardır. Meselenin nirengi noktası tam da burasıdır. “Kim Kur’ân’ı okur, ve içindekilerle amel ederse..” “Kim Kur'ân’ı okur ve ezberlerse; helâlini helâl, harâmını harâm sayarsa..” Demek ki Kur'ân’ın bir hayat çizgisi haline getirmek de var işin içinde. Kur'ân’ın ahlakıyla ahlâklanmak, Kur’ân’da çerçevesi belirlenen helâl ve hâram hudûduna riâyet etmek… Tabii öncelikli iş onu anlamak... Bunun için en ideal yol, Kur'ân dili Arapça’yı, onu anlayacak bir seviyede öğrenmek... Buna imkân bulunamamışsa meâl ve özellikle tefsirler yardımıyla anlamaya çalışmak... Çünkü Kur'ân tilavet edilecek, onunla ülfet edilecek, bir taraftan da üzerinde tefekkür, tedebbür edilecektir. Âyetlerin mesajları üzerinde derin derin düşünülecektir yani. Allah korkusuyla kalpler ürperecektir. Ve anladıklarımız, öğrendiklerimiz, kalp dünyamızda, şahsiyetimizde tekâmül meydana getirecek; âile hayatımızda, insanlarla ilişkilerimizde davranışa dönüşecektir. Rasûl-i Ekrem (s.a) bakınız Kur'ân’ı okuma ve anlama gayesiyle toplanan bir cemaatin durumunu nasıl tasvir eder: “Allah’ın evlerinden bir evde, bir topluluk bir araya gelir, Allah’ın kitabını tilavet ederler ve aralarında onu müzakere ederek (anlamaya çalışırlar); Allah onların üzerine huzur indirir, rahmet onları bürür, melekler onları kuşatır, Allah onları yanındaki (meleklere) zikreder.” (Ebû Davud, Salât, 14.)

Bir de Kur'ân’ı dünyevi bir kazanç vesilesi etmemek var yapılması gereken. Dünyevi emellerimize âlet etmemek... Bunu yapan kimselere Kur'ân kendini açmayacaktır zaten. Bu davranışla kalpte kasvet oluşacak, rikkat kaybolacaktır… Süfyan es-Sevri bunu: “Kur'ân’ı anlamak ve dünyevi kazanç kaygısı bir müminin kalbinde asla bir arada bulunamaz.” şeklinde dile getirir.(Zerkeşi, El-Bürhân , II/6.) Sahâbeden İmran İbn Husayn, Kur'ân okuyan bir kıssacıya rastlar. Bu adam biraz sonra tutup insanlara el açar. Sahâbi, istircâda bulunup (innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn deyip); ben Rasûlullâh (s.a)’i şöyle buyururken işittim: “Kim Kur'ân’ı okursa buna karşılık Allah’tan istesin, zira öyle topluluklar gelecek ki onlar Kur'ân okuyup buna karşılık insanlara el açacaklar.” der. (Tirmizi, Fedâilü’l Kur'ân, 20.) Bu önceki din müntesiplerinin yaptıklarından çok da farklı bir tutum olmasa gerektir. Allah onlara bu yaptıklarının bedelinin çok ağır ödeyeceklerini pek çok defa ifade buyurmuştur. Bu tür ikâzlar doğrudan onlar için yapılmış da olsa müminlere hitap eden bir tarafı da vardır: “Allah’ın indirdiği kitaptan bazı kısımları gizleyenler, ve bununla biraz para alanlar; muhakkak ki onlar karınlarına ateş doldururlar. Ve kıyamet günü Allah onlarla ne konuşacak ne de onları arındıracaktır; şiddetli azap onları beklemektedir.” ( Bakara 1/174.)

Bir başka konu hâfızadaki Kur'ân’ı; sûreleri, âyetleri unutmamak. Bir ömür diri tutmak zihinde. Sıkı, sımsıkı bağlamak onları… Aksi durum en büyük mesûliyet, en büyük günah… “ Ümmetimin günahları bana arz edildi. Kendisine Kur'ân’dan bir sûre ya da âyet verilen sonra da bunu unutan kimsenin günahından daha büyük bir günah görmedim.” (Tirmizi, Fedâilü’l Kur'ân, 19.) Böyle buyurur Hz. Peygamber (s.a.). İşin ne kadar ciddi olduğunu vurgular bu hadisiyle. Büyükler de, evlat hâfız olmak kolaydır amma hâfız ölmek zordur, diyerek ikaz ederler bu işe gönül verenleri.

Bir de Kur'ân muallimi olmak var, burada gündeme getirilmesi elzem olan. Bu süregelen geleneği yarınlara taşımaktır. Taze bir fidana Kur'ân aşısı yapmak, onun körpe yüreğini Kur'ân’la buluşturmak, Kur'ân’ın manevi havasını duyurmaktır ona. Bu mesûliyetin bir başka can alıcı noktasıdır. Sizin davranışınız, sizin üslubunuz ya Kur'ân aşığı bir insan çıkaracaktır ortaya ya da hayata kahretmiş, dini hassasiyeti sıfırlanmış, yolunu şaşırmış bir insanı… Bir muallim olarak siz, Kutlu Peygamberin rahmet üslubunu benimsemişseniz, öğrencinizin yüreğine Kur'ân sevgisini verebilmişseniz, işte en hayırlı insan sizsiniz. Kaba, katı kalpli, merhametsiz olmuşsanız, ve hocanın vurduğu yerden gül biter, gibi anlamsız bir felsefeyle hareket etmişseniz, bilmiyorum kaybettiğiniz, kişiliksizleştirdiğiniz insanların vebalini nasıl taşırsınız… Hoca, Kur'ân’ın bahar iklimini taşımalıdır öğrencisinin dünyasına. Kur'ân ahlakının numûne-i imtisâli olmalıdır.

Yazımızı büyük Kur’ân hâfızı Abdullah İbn Mes’ûd(r.a)’ın hâfızlara yaptığı şu güzel tavsiyeyle bitirelim : “Kur’ân hâmiline; insanlar uyurken geceyi ihyâ etmek, insanlar yeyip içerken gündüz oruç tutmak, insanlar sevinirken hüzünlenmek, insanlar gülerken göz yaşı dökmek, insanlar gereksiz konuşmalara daldıkları zaman susmak, insanlar kibirlendikleri zaman mütevâzı olmak yakışır.” (Nevevî, Et-Tibyân, s. 28.)

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kurân Hâfızı Olmak Üzerine
« Posted on: 28 Mart 2024, 17:11:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kurân Hâfızı Olmak Üzerine rüya tabiri,Kurân Hâfızı Olmak Üzerine mekke canlı, Kurân Hâfızı Olmak Üzerine kabe canlı yayın, Kurân Hâfızı Olmak Üzerine Üç boyutlu kuran oku Kurân Hâfızı Olmak Üzerine kuran ı kerim, Kurân Hâfızı Olmak Üzerine peygamber kıssaları,Kurân Hâfızı Olmak Üzerine ilitam ders soruları, Kurân Hâfızı Olmak Üzerineönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes