๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Haziran 2010, 12:24:00



Konu Başlığı: Kültürü Tanımak
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Haziran 2010, 12:24:00
Kültürü Tanımak


Yabancı ülkede yaşayan Müslümanların, dinimizini nasıl tanıtıp anlatabiliriz sorusuna cevap arıyorduk ve ilk olarak dini ne kadar bilip-bilmediğimiz hususu üzerinde durmuştuk
Bu çerçevede atılacak en önemli ikinci adım, yaşadığımız yerin kültürüne vakıf olmaktır Şunu kabullenmek zorundayız; ‘benim kültürüm senin kültürünü döver’ anlayışı tek kelime ile yanlıştır Gerçekten bizim kültürümüz, daha doğru ifadeyle kökenini dinden, ahlaktan, insanî evrensel değerlerden alan ve asırlara dayanan maziye sahip kültürel özelliklerimiz, onların kültürüne nisbetle daha insanî, daha realist ve daha idealist olabilir; fakat bu olabilirler bize onların kültürünü, kültürel değerlerini karalama ve hafife alma yetkisi vermez, vermemeli

Bir hatıra ile temellendirmeye çalışayım bu düşünceyi; yıllar önce ABD’de İngilizce dersi aldığımız sırada Hocamız, evlilik öncesi bir genç bayanın, erkek arkadaşının evinde bir gece bile olsa gecelemesinin dünyanın farklı kültürlerinde nasıl karşılandığını öğrenmek istedi Çünkü sınıfımız dünya karması gibiydi Hemen her kıt’adan, bazı kıt’alarda bir kaç ülkeden öğrenci vardı Herkes anlattı Sıra hocaya gelince: “biz 18 yaşına gelmiş kız-erkek çocuklarımızı kapı dışarı bırakırız Kendi hayatını kendin kazan deriz Zaten bu yaşa kadar aldıkları eğitim ve öğretim yani 18 yaşına geldiklerinde bağımsızlık ve hürriyetlerine sahip olacakları bilinç ve hayali, çocuklarımızın bunu seve seve kabulüne vesile olur Hatta çoğu zaman “ahh, bir 18 yaşıma gelsem derler, iç geçirirler” Bu sözlerin arkasından hepimizi derin derin düşündüren şu sözleri söyledi; “Ama zannediyor musunuz biz kızımızı-oğlumuzu sevmiyoruz! Belki evleninceye kadar kızını evinden çıkarmayan anne-babalardan daha çok seviyoruz Ama ne var ki bizim kültürümüz bu”

Eğri oturup doğru konuşalım; yanlış mı bu tesbit Elbette doğru O halde bize düşen bunu olduğu gibi kabullenmektir Yanlış anlaşılmasın, o kültürün doğruluğunu-yanlışlığını tartışıyor değilim O başka bir yazının konusu olabilir Söylemeye çalıştığım şey, bu gerçeği kabullenmenin gerekliliği Çünkü kendi kültürünü üstün görüp onlara ver yansın edenlerin, daha sonra bu kişilerle diyalog kurmaları zor denecek ölçüde imkansızdır Halbuki hemen ifade edeyim, örnek olarak verdiğim bu uygulama yüzünden 35 yıldır Avrupa ülkesinde yaşayan, kendi akrabalarım başta, nice nice Müslümanlar, doğruluğu-yanlışlığı hakkında hakim ve hakem olarak görevlendirilmediğimiz bu kültüre sahip kişiler aleyhinde ağız dolusu neler neler söylemişlerdir Bakış açısı, genel kabul bu olunca elbette o kişilerle diyalog köprüleri kurulamazHalbuki dinimizi anlatmanın en etkin yolu bire-bir iletişimdir Kültürel farklılıkların kabulsüzlüğü, yerli yersiz tenkidi, muhataba tepeden bakmalar, ne olacak” türü hakaretler soruda sözü edilen hedeften sadece uzaklaştırır

Ahmet Selim “bilerek yapılan kasıtlı hatalar, bilmeyerek yapılan samimi hatalardan daha fazladır” diyor ve doğru söylüyor Bahse medar kültürel hazımsızlık şahsî kanaatımca bilerek yapılan bir hatadır “Hayır samimiyim!” demek, “Şu ana kadar hiç böyle düşünmemiştim” demek sonucu değiştirmiyor Hatta son cümle hadisenin bam teline mızrap dokunduruyor Çünkü biz çok meseleleri baştan “efradını câmi ağyârını mani” biçimde düşünmüyoruz Halbuki özellikle Batı ülkeleri baz alınacak olursa, ikinci-üçüncü sınıf bir vatandaş olarak hayatımızı sürdürdüğümüz, yerli halkın yabancıyı adeta zenci, hizmetçi olarak gördüğü bir ülkede varlığımızı siyasî, ekonomik, kültürel, dinî her açıdan kabullendirme cihetine gitmemiz, kısa orta ve uzun vadeli plan ve projelerle mümkün olur

Efendimizin (sav) hayatı bu gözle incelendiğinde şu gerçek çıplak gözlerle görülecektir ki; O, hiç bir zaman muhataplarının kültürlerini, gelenek ve göreneklerini dışlayan, hafife alan bir tavır içine girmemiştir Onları olduğu gibi kabullenmiş, “ Cahiliyede kerim olan İslam’da da kerimdir” hadisi ile özetlenebilecek çizgide onları hayat stilleri, halk nezdindeki kabullerine muhalif bir tutumla karşı karşıya getirmemiştirNe zaman ki iman hakkıyla gönüllerine işlemiş, ondan sonra benimsenmesi gerekli İslamî değerleri anlatmaya başlamıştır

Fiilen İslamı yaşayıp önce ve varsa onları ön yargılarından kurtarma, samimi bir arkadaşlık seviyesi yakalama, anlatılacak mevzularda direkt anlatma yerine merak uyandırma, acele etmeme, sıralamaya özen gösterme gibi daha bir çok şey bu soruya cevap sadedinde ele alınabilir ve alınmalıdır Üst üste kaleme aldığımız bu iki yazıda meselenin en temeli sayılabilecek
iki hususa sadece işaret etmiş olduk


Ahmet Kurucan