๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 29 Mayıs 2010, 18:30:45



Konu Başlığı: Kulluk böyle olur
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 29 Mayıs 2010, 18:30:45
Kulluk Böyle Olur

Kur'an-ı azimüşşan'da şöyle buyuruluyor, meâlen:

- Ne arzda ne nefislerinizde, hiç bir musibet isabet etmez ki, her halde bir kitapda yazılı olmasın.

Musibet hedefe isabet eden (mermi gibi) insana dokunan bir felaketdir. Arzda; kuraklık, hayvanata arız olan afetler, zelzele ve sel gibi arzda her türlü zararlara şamildir. Nefislerde: açlık, ölüm, hastalık, fakirlik, işkence gibi her türlü acılara şamildir.

Hayırlı muvaffakiyetler hep Cenab-ı Allah'ın fazl u ihsânı olduğu gibi, bütün musibetler de Cenâb-ı Allah'ın ilm-i ezelisinde veya levh-i mahfuzda yazılmış bir takdiridir.

Eğer mukadder olan musibet ise, ondan kaçınmakla kurtulunmaz. O yazgı yazılmış ise, kaçanlara da oturanlara da isabet eder. Kalbe böylece kuvvet ve metanet vermek gerekdir ki acı tatlı mukadderat ve hadisât karşısında sarsılmayıb metâneti muhafaza etmenin faydası vardır.

O yazgı şu hikmet içindir ki, kaybettiğiniz dünya nimetlerine gam yemeyesiniz, yerinmeyesiniz. Cenâb-ı Allah'ın takdiri böyle imiş diye müteselli olub, metanetinizi muhafaza etmiş olasınız. Ve size verdiği ihsan ve nimetlerine de güvenmiyesiniz, mağrurlanmayasınız! Çünkü bizler, hayr ve şerrin nerede olduğunu bilemeyiz. Hayır gördüğümüz bizim için şer, şer gördüğümüz de bizim için hayırlı olabilir. Hayır isabet etdiğinde, Cenâb-ı Hakk'ın fazl u ihsânını teemmül ile kendimizi gurura kapdırmamalıyız.

Hazreti Ömer radıyallahu anh kader hakkında buyurur ki:

- Yarın, fakir ve muhtaç kalırsam, hiç üzülmem, zengin olmağı da hiç düşünmem, çünkü hangisinin benim için hayırlı olduğunu bilemem.

İmam Rabbânî kuddise sirruh hazretleri buyurmuşlardır ki:

- Her gün insanın karşılaşdığı her şey Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin dilemesi ve yaratması ile olmakdadır. Bunun için irademizi onun iradesine uydurmalıyız. Karşılaşdığımız her şeyi aradığımız şeyler olarak görmeliyiz. Ve bunlarla karşılaşdığımız zaman sevinmeliyiz. Kulluk böyle olur. Böyle olmamak kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur.

İnsanlara gelen iyilikler ve belâlar hep Allahü Teâlâ'nın takdiri iledir. Acıları ve kederleri, insan kendisi için nimet bilmeli. Allahü Teâlâ bu keder sebebiyle o kimsenin günahlarını afvedebilir.

Abdülkâdir Geylâni kuddise sirruh buyurur:

- Ey oğul! Kadere rıza göstermek, kavgalar, çekişmeler ve didişmeler sonunda dünyalığa nâil olmakdan daha güzeldir. Kadere rızâ göstermenin sıddîklerin kalblerinde husûle getirdiği tatlılık, nefsânî arzularla zevklere nâiliyetin verdiği tatdan çok daha büyükdür.

Allah dostlarının nazarında, kadere razı olmak, dünyadan ve bütün dünyadakilerden çok daha tatlıdır. Zira Allah'ın takdirine razı olmak, her hal ü kârda hayatı güzelleşdirir, tatlılaşdırır, huzurlu kılar..." (Fethurrabbâni 51. meclis)

Gene buyuruyor:

- Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri peygamberlerine indirmiş olduğu kitaplarından birinde şöyle buyurur:

- Ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Kim benim hükmüme teslimiyet gösterir, vereceğim belâlara sabreder ve nimetlerime şükrederse onu katımda sıddîklar topluluğundan yazarım.

Kim de benim hükmüme teslimiyet göstermez, belâlarıma sabretmez ve nimetlerime de şükretmezse benden başka bir Rabb arasın.

- Kaza ve kadere razı olmadığın, belâlara sabretmediğin ve nimetlere de şükretmediğin zaman senin için Rabb yokdur. Kendine Allah'dan başka bir Rabb ara. Halbuki ondan gayrı Rabb yoktur. Dilersen kazaya razı ol. Kaderden emin ol. Hayırlısından da, şerlisinden de, tatlısından da acısından da sana isabet edecek olan mutlaka isabet eder. Sen sakınmakla ondan korunamaz ve kurtulamazsın. Sana isabet etmiyecek olan da isabet etmez. Sen kendi gayret ve çalışmanla onu kendine getiremezsin.

Ahmed er-Rufâî kuddise sirruh buyurmuşlardır ki: (Onların Âleminden)

- Razı olmak: Kalbin, tam hakim olana karşı teslim olması... (Yani Allahü Teâlâ'ya)... bundan sonra da ikinci bir şey seçmemek..

Nefis için: Allah'ın kaza ve kaderine razı olmak kadar zor şey yokdur. Çünkü kadere boyun eğmek, Allah'ın verdiği hükme razı olmak, nefsin arzusuna göre ters düşer. Nefis böyle bir şeyi sevmez.

Halbuki asıl seâdet: Nefsin rızasını bırakıb Hakk'ın rızâsına koşmakdır.

Birgün Mûsâ aleyhisselâm münacaatında şunları söylüyordu:

- Yarabbi! Benimle konuştun. Bunun için beni seçdin. Daha önce bir beşerle konuşmadın. Hangi amelim için bana bu ihsânı yapdın?

Şu cevabı aldı:

- Ya Mûsâ senden razıyım. Buna sebeb hükümlerime razı oldun.

Ömer bin Abdülaziz'e sordular:

- Neyi arzu ediyorsun?

Cevaben buyurduki:

- Allah'ın hükmünü.

Allah'dan uzaklaşdırır.

Birgün Ali bin Ebu Talib radıyallahu anh'a kaza ve kaderi sordular. Şöyle anlatdı:

- Karanlık bir gecede, derin umman ve Allahü Teâlâ'nın en büyük sırrı. Bu durumda kim ne yapabilir?

Reşâhat'tan Kader Sırrı:

- Kader sırrını bilenler rahattadırlar. Zira her şeyi yoklukda görürler ve her şeyde zahir olan Hakk'ı bilirler. O halde telâş ve ıztırap neye? Nehirlerin suyu, derya yolunu tutmaktan başka ne yapabilir?

Alıntı