๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 27 Mayıs 2010, 01:50:33



Konu Başlığı: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 27 Mayıs 2010, 01:50:33
Kul Hakkı Duyarlılığı

Biz biliyoruz ki;

Allah Rasûlü (s.a.) helâl ve harama ilişkin uyarısında çok temel bir çerçeve çiziyor: "Helâl apaçık belli, haram da apaçık bellidir. Bunların arasında, halktan bir çoğunun helâl mi haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için bunları yapmayan kurtuluştadır. Bunlardan bazısını yapan kimse ise haram işlemeye çok yaklaşmış olur. Nitekim korunun etrafında hayvanlarını otlatan kimse de koruya dalma tehlikesi ile burun buruna gelmiş olur. Dikkat ederseniz her hükümdarın bir korusu vardır. Allah'ın korusu da haram kıldığı şeylerdir."

Hadisin ana uyarısı, sürüyü çit kenarında otlatmama, yani nefsi, haram sınırında veya şüpheli şeyler arasında dolaştırmama noktasında toplanıyor.

Biz biliyoruz ki,

Allah Rasûlü, bizim için bir "müflis" portresi çiziyor. Buna göre "müflis, mahşer ortamında, dünyada yaptığı iyilikleri dağ gibi yığılan, ancak farkında olmadan yaptığı gıybetleri vs. sebebiyle hakkı geçen insanların gelip haklarını aldığı ve sonunda ortada hiçbir şeyi kalmayan, üstelik sevabı yetmediği için başkalarının günahını yüklenen kişi" demek...

Hadisin ana uyarısı, farkında olmadan yapılan şeylerin, geri dönüşü ve telâfisi mümkün olmayan hesap gününde insanı iflâs ortamına sürükleyeceği noktasında toplanıyor.

Bir insandan gıyabında beğenmeyeceği biçimde bahsetmek anlamına gelen "gıybet", "ölmüş kardeşin etini yemek" olarak nitelenmiş Kur'an'da...

Bir insanın elindeki nimet'i kıskanmak "hased" olarak nitelenmiş ve "Allah'ın takdirine razı olmamak" gibi Mü'mine yakışmayacak bir davranış olarak görülmüş. Mü'minler arasındaki hukukun dışında mütalaa edilmiş, kin, hased, gıybet, yalan, sui-zan, lakap takma, ayıp araştırma...

Biz, Kur'an âyetleriyle yapılan uyarı ile, insanın kaşı-gözü ile yaptığı alaylar sebebiyle bile kınandığını, Kur'an'ın "hümeze-lümeze" ifadesiyle tanımlanan o tür insanlar hakkında "yazıklar olsun" ifadesinin zikredildiğini biliyoruz.

Biz, İslâm açısından tek üstünlük ölçüsü olarak nitelenen "Takva"nın, öncelikle "Allah'ın insanlar için koyduğu sınırları gözetmek" olduğunu biliyoruz.

Hazreti Ömer, Übey bin Ka'b'a soruuyor:

-Takva nedir? Übeyy'in cevabı şöyle:

-Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?

-Evet.

-Ne yaptın yürürken?

-Paçalarımı çemredim ve dikenlere basmamak için dikkatli dikkatli yürüdüm.

-İşte takva odur.

Hayat yolunda diken üstüne, yani tehlikeli noktaya basmamak... Bir titizlik çizgisi takva, bir hassasiyet...

Biz biliyoruz ki, yaptığımız her şey bizim için tahsis edilen bir hayat kitabına yazılıyor.

Biz biliyoruz ki, inanıyoruz ki, ahiret var ve yaptığımız her şeyin bir hesabı var.

Biz biliyoruz ki, mahşer ortamında insanın uzuvları yaptıkları işler hakkında şahitlik yapacak... Eller, ayaklar, gözler, kulaklar... Söylediğimiz, yazdığımız, dinlediğimiz, gittiğimiz yerleri söyleyecek uzuvlarımız.

Biz biliyoruz ki, Habibullah, yani Allah'ın sevgilisi, "Âlemlere rahmet olarak gönderilen" Muhammed Mustafa (s.a.)'nın Amr ibn Ümmi Mektum'a yönelik bir anlık davranışı, "Âma yanına gelince yüzünü ekşitip, çevirdi" ifadesiyle Kur'an'a geçti. Bir anlık bir Peygamber davranışı evrensel bir ilâhî mesajda yer aldı. Buna bakıp, "Ya bizim kaba saba, teammüden, bilerek gönül kırmalarımız? Tahribatlarımız?" diye sormak gerekmez mi?

Biz biliyoruz ki Allah Rasûlü insanları uyarıyor:

"Ben ancak bir beşerim. Hakikat bana aralarında davalaşan öyle hasımlar gelir ki onların kimi kiminden daha beliğ ve çenesi daha kuvvetli olur. Delillerini güzel, açık ve süslü anlatabilir ve ben de onu doğru söyleyen bir adam sanıp lahine hükmederim. Binaenaleyh ben bir Müslümanın hakkını (haksız olan herhangi bir kimsenin lehinde hükmedersem (biliniz ki) o (hak) bir ateş parçasıdır. Artık onu dileyen sırtına yüklensin. Yahud onu farkederek rücu etsin."

Anlıyoruz ki, ihtilâflı bir konuda, söz ustalığı ya da başka bir yolla karşımızdakini bir biçimde altetmek bir kazanç sayılmıyor. Aksine, bizim kazanç gibi gördüğümüz şey, ahiret boyutunda bir ateş parçasından ibaret oluyor.

Biz biliyoruz ki, iyi Müslüman kulluğu-ibadeti "Allah'ı görüyormuş gibi yani ihsan kıvamında yapan, Allah'ı görmese bile O'nun tarafından görüldüğü bilinci içinde yaşayan insandır."

Bu, külli bir hayat disiplini getiriyor Müslüman'a... Aklını, duygularını, iradesini aynı odakta buluşturan bir hassasiyet... Allah görüyorken O'nun hukukunu, hududunu çiğnemek... Allah'ın gördüğünü bile bile, O'nun koru alanında nefs otlatmak... Bu, gerçek bir haddini bilmezlik olmalı.

"Haram ve şüpheli şeylerden kaçınmak", bu konuda hassasiyet göstermek İslâm ıstılahında "vera" olarak niteleniyor.

"Vera ehli" olmak, bir mü'min için elde edilmesi iştiyakla arzu edilen bir ufuk.

İslâm geleneğinde "vera" konusunda, yıldızlaşmış örnekler var.

Hazreti Peygamber, "İşte sırtım, diyor, hakkı olan gelsin vursun." Bu, günahsızlığı Allah Teâlâ'nın kefaletinde olan bir insan... Bize, Ahiret'e kul hakkı ile gitmeme duyarlılığını örnekliyor.

Hazreti Ebubekir, hizmetçisinin getirdiği kaynağı belli olmayan bir sütü bilmeden içtikten sonra farkına varınca, istifra ediyor.

Hazreti Ömer'in özel işini görürken, devlete ait mumu söndürüp, kendisine ait mumu yaktığını biliyoruz. Bir devlet başkanı ki, hayat defterine en küçük bir kara çizgi girmesine razı olmuyor.

Ömer bin Abdülaziz, yanına ganimet malından misk getirildiğinde burnunu tıkıyor ve "Bunun faydası kokusudur, bu ise Müslümanların hakkıdır" diyor.

Allah dostları, kaynağını bilmedikleri bir şeyi yememeye itina etmişler. Nehirden gelen bir elmayı dişlemenin tevbesini yapmışlar.

Komşunun bahçesinden otlayan koyunlarının sütünü, ot koyunun bünyesinde değişim geçireceği süre içinde komşuya götürmüşler.

Kur'an mü'mine "kalbimizde diğer mü'minler için bir kin bırakma" diye dua etmeyi öğütlüyor. Kalb safhasında bile bir kul hakkı ihlâlini yakıştırmıyor mü'mine Kur'an.

Bu yüzden "Gönül yıkma"yı "Kabe'yi yıkmak" gibi anlıyor Allah dostları...

Kur'an'a, Rasûlullah'ın hayatına ve ikazlarına ve bunlardan yola çıkarak Allah dostlarının kendi hayatları için oluşturdukları hukuka bakınca mü'minler arasındaki ilişki, bir gergef nezaketinde dokunan nakışı andırıyor.

Her hak ihlâli ahirete taşınan ve orada hesabı verilecek bir yük gibi görünüyor. Hatta yüreğe yüklenen bir yük gibi...

Bir ateşi avuçlamak gibi.

Allah'ın huzurunda utanmak gibi.

Helâl kazanç arı duru bir ilâhî armağan ise insana, her katre haram, o duru su içine akan kirli damar gibi görülüyor.

Bütün bunları görmek ve bunun gerektirdiği davranışı kuşanmak, bir terbiyeyi gerektiriyor. Çünkü insan mal tutkusu karşısında son derece zayıf bir mahlûk. "Bir vadi dolusu altını olsa, ikincisini ister insan. İnsanın gözünü ancak toprak doyurur" diyor Allah Rasûlü. Haram karşısındaki duyarlılığını aşındıracak bin türlü yol salık verir insana, insan soyunun düşmanları... Süsler günahı... Önünü açar, elinden tutar, yol gösterir, içine sinecek bir formül sunar.

Bir terbiye, hem sıkı bir terbiye gerekir.

Kul hakkı duyarlılığı, gerçekte bir âhiret duyarlılığıdır. Bir vadi dolusu haram malı yutmak, bir yerde cehennemi yutmaya talip olmaktır. Bu çılgınlıktır, ama insanoğlu da aldanmaya açıktır.

İnsanlar birbirinin ayaklarına basıyor da, af dilemiyor.

Yetim malını fütursuzca yiyor da, içinde bir ürküntü oluşmuyor.

Kimbilir belki de insanlar, dünyayı bitirip, en sonunda haram diye birbirini yemeye başladığı zaman bir tıkanma noktasına gelinecek ve Allah korkusu, ahiret kaygısı gelip yerleşecek insanoğlunun gündemine...

Alıntı


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: Liyla üzerinde 05 Nisan 2015, 18:46:47
Genellikle kul hakkı ihlali insanın çenesine hakim olamayıp dedikodu yapması ile oluyor.
Dedikodu hiç bir Müslümana yakışmayan bir davranış.


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: İkraNuR üzerinde 05 Nisan 2015, 21:06:46
Kul hakkı insanların birleşip gıybet yapmalarından yani "dedikodu" yapmalarından meydana geliyor. Gıybet ise Kur'an-ı Kerim'de  "ölmüş kardeşin etini yemek" anlamına geliyor yani dedikodu etmek " gıybet" etmek Müslümanlara yakışmayan bir davranıştır. Hiçbir zaman dedikodu etmemeliyiz.


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: Rüveyha üzerinde 06 Nisan 2015, 14:25:20
Esselamu Aleykum ve rahmetullah.Rabbimiz kul hakkıyla huzuruna varmamızı istemiyor.İnşaAllah Rabbim bizleri bu büyük günahtan korusun,sakınanlardan eylesin.Rabbim razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: sultan aktay üzerinde 10 Nisan 2015, 15:51:51
selamun aleyküm
bnde liyla kardeşimizin dediğine katılıyrum kesinlikle insanlrın gıybet edip dedikodu yapması yüzünden geldiğini düşünüyorum


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: Ruhane üzerinde 21 Nisan 2016, 12:34:12
Selamun aleykum. Dinimiz her konuda hassas olmamızı buyuruyor..Kul hakkı da bu hassasiyetlerden biridir.Rabbimizin huzuruna pak bir sekilde  cokmamiz icin insaallah bu hassasiyeti en güzel şekilde koruruz..


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: Yağmur Gmş üzerinde 21 Nisan 2016, 13:44:42
Bismillah....
Kul hakkı çok önemli bir şeydir. Kimse kimsenin hakkına girmemelidirler.Rabim bizlere herkesin hakkına saygı duymayı nasip etsin.


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 23 Nisan 2016, 12:54:59
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah. Bir insan düşünelim  ki çok sevap işlemiş olsun ancak mahşerde işlediği kul hakları önüne gelince bütün sevapları gitsin. Işte gerçek iflas eden bu kimse değil midir? Rabbim bizleri bu kimseye benzetmesin.  Rabbim paylaşım için razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 23 Nisan 2016, 13:18:30
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Allah ( c.c ) katında kul hakkı çok önemlidir. Oyüzden hiçbir zaman kimsenin hakkına girmiyelim inşaAllah. Amin
  Paylaşım için Allah Razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Kul Hakkı Duyarlılığı
Gönderen: Ruhane üzerinde 23 Nisan 2016, 18:13:19
Rabbim bizleri kul hakkına dikkat eden husumetten  giybetten  suizandan  uzak bir yaşam gecirmemizi nasip  etsin inşaallah ..