> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Kim değer her dem anmaya
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kim değer her dem anmaya  (Okunma Sayısı 814 defa)
22 Mayıs 2010, 14:51:21
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 22 Mayıs 2010, 14:51:21 »



KİM DEĞER HER DEM ANMAYA?


ve sen! O’na sığın, O’nu an, bütün isimleriyle…

 Anmak aramaktır

Zikir, anmak demektir. Peki, insan, niçin anar? Anmak ne katar insana, ne kazandırır?
İnsan anar, çünkü kendine yetemez, başkasına muhtaçtır. İnsan, zayıflığına, faniliğine, çaresizliğine deva arar. Bu sonlu ve sınırlı dünyada, tek başına kalmaya dayanamaz. Çünkü bir başına kalmak, yapayalnız olmak bunaltır, sıkar ve adeta nefes alamaz hale getirir. Bu sebeple insan, hudutlarını genişletmek ister ve rahatlamak ister.

Tıpkı Bediüzzaman Hazretleri gibi feryat eder: “Faniyim, fani olanı istemem! Acizim, aciz olanı istemem! İsterim, fakat bir Yâr-ı Bâkî isterim.”

Anmak, aynı zamanda aramak demektir. İnsan, andığını arar ve bulmak ister. Bulanlar da, arayanlardır.

Gerçi, her arayan bulamaz ama bulmak için mutlaka aramak gerekir. Aradığını ananlar, bulduklarını da anmadan edemezler. Yani hem hasret, hem de vuslat, anmaya vesiledir.

Anmak, aynı zamanda vefadır. Bulunana, bilinene, sevilene sadakat ve vefa, anmayı gerektirir.

Anmak, şifadır. Mecazi sevgililerin anılması, deniz suyu gibi içtikçe aşk acısını çoğaltır. Hakiki ve İlahi aşk ise ilaçtır; sakinleştirir, dengeye getirir, teselli eder.

Bu sebepten olsa gerek, sabır kahramanı olan Eyyub Aleyhisselam, derde, ağrıya, ızdıraba hep dayanmış da hastalık diline, kalbine gelince, halini Rabbi’ne arzetmiş: “Ya Rab! Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime dokundu.” (Dilim zikredemez, kalben kulluk yapamaz oldum.)

Dilin zikri ve kalbin kulluğu tehlikeye girinceye kadar, sabretmiş. Zira dil, asıl vazifesi olan zikirden, kalp de kulluğundan geri kalırsa, insan neye yarar?...

Bu gerçeğin farkında olanlar, sadece Yüce Yaratıcı’yı zikreden bir dil, yalnız O’nu gören bir göz ve ancak O’na yer veren bir kalp olmayı istemişlerdir. Böylece zikri, dile münhasır olmaktan çıkarmışlar, insanın bütün hücreleriyle, her an yaptığı bir ibadet olarak anlamışlardır.

Kâinatın maliki, sahibi, hâkimi olan Allah (celle celaluhu), sadece dil ile anılabilir mi? Varlığın ve varlığımızın Sahibi, sahip olduğumuzun bütünüyle birlikte anılmalı…

O zaman, yaratılmışların hepsiyle zikir arkadaşı oluruz. Böylece, zikrimiz, cılız bir solodan çıkar, muhteşem bir koroya dönüşür.

Bu anlayışın bir coşkun gönüllüsü olan Süleyman Çelebi,

Bir kez Allah dese, aşk ile lisan,
Dökülür bunca günah, misl-i hazan
müjdesini verir.

Sahte tesellileri vardır zikirsizlerin

Peki, zikirsizler ne yaparlar? Onların yalancı ve sahte tesellileri vardır. Mesela, etraflarına aynalar koyarak, dar mekânlarını genişlettiklerini sanırlar. Geniş gördüğü mekânda oynayıp zıplamaya başlayınca da aslında dar olan mekânın camdan duvarlarına çarparlar. Kırılıp dökülürler, yaralı bereli kalırlar. Kırılan aynaların şangırtısıyla kendilerine gelseler bile, durumu düzeltmek için artık ne zaman, ne de imkân kalmıştır.

Bu yüzden olsa gerek, “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse” denilmiştir.

Zikirsizler, aslında fikirsizlerdir. Fikretselerdi, yani gerçek bir tefekkürün sahibi olarak derin düşünselerdi, kâinatın tek Yaratıcısı’nı bilecekler ve tabii ki O’nu zikredeceklerdi.

Zikirsizler de aslında zikirsiz kalamazlar. Ancak onlarda, zikrin öznesi değişir, başkalaşır. Zira kim neyin kulu ise, onu zikreder.
Ancak, Yüce Yaratıcı’dan başkası anmaya değmediğinden, zikirden beklenen güzel neticelere ulaşamazlar. Bu yüzden de çoğu zaman kendilerini oyuna, eğlenceye, kumara, içkiye, uyuşturucuya vururlar. Buna mecburdurlar. Çünkü iç dünyalarını ancak böylece susturabilirler.

Bütün kâinat zikreder. Yaratılışları gereği, kendiliğinden zikreden bu kâinatın zikirlerini, insanoğlu bilinçli zikriyle, hepsi adına sözcülük görevini yaparak, Âlemlerin Rabbi’ne takdim eder.

Zikir yoksunları, SER ZAKİR’i Efendimiz olan, bu kâinat çapındaki görevin, şuursuz kaçkınlarıdır. Zira onlar, zikreden her şeye rağmen, zikretmezler. Böylece, bütün kâinatı tekzip etmeye, yalanlamaya yeltenirler. Bu durum da bütün varlığa hakaret demektir. Dolayısıyla, zikirsizlik, serkeşliktir, haddini bilmezliktir, küstahlıktır.

Anlayan anar!

Anmak ve anlamak birliktedir.
Anlayan, anar.
Anan, anlamaya başlamış demektir.
İnsan, anladıkça anar; andıkça anlar.
Andıkça yanar; yandıkça daha çok anar.
Çünkü DOST, O’dur.
O’ndan başka, hakiki ve ebedi dost yoktur.
Dostu anmak, güçtür, kuvvettir.
Dost zikri, maneviyat kazandırır, ümit aşılar, şevk verir.

Bu yüzden Şair, hep “Dost, dost” diye çağırır.
Hele de Yunus Dede, yetinmez kendi zikriyle; muhteşem bir koro kurar kâinatla birlikte. Daim feryattadır:

Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlam Seni.
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlam Seni.

Anlamayan hakkıyla anabilir mi?

Hele de anlamayanın ciğeri yanıp kül olabilir mi?

Kişi, sevdiğini zikreder. Sevgi gönüldedir. Gönülden taşar, dökülür zikir olarak… Zikre doymaz âşıklar.
 
“Seven, sevdiğine sayı ile mi götürür” demiş, âşık kişi. Gerçekten seven de zikre doymaz; çoğunu az bulur; sevgisi az olanın zikri de az olur.

Her şey O’nu hatırlatır. Hep hatırındadır SEVDİĞİ, her vesileyle, sözü, sohbeti oraya getirir; yani bir şekilde zikrin yolunu bulur. “Bana her şey seni hatırlatıyor” der. Ama bu hatırlamaktan utanan makam sahipleri de vardır. Ne mutlu onlara ki, demişler: “Ben Rabbimi hatırlamaktan utanırım. Çünkü her hatırlamak, bir unutmaktan sonradır.”

Kişi, sevdiğini anmaya doyamaz. Kişinin değerini zikri belirler. Her daim andığı belirler, insanın ne olduğunu ve kıymetini… Hiç aklından çıkmayan, mihenktir, gösterir kalitesini…

“İnsan yediklerinden ibarettir” denir. Ama insanı asıl, gönlündekiler oluşturmaz mı?

“Dervişin fikri ne ise…”

Hz. Mevlana, der ki: “Hele bir oynasın tencerenin kapağı? Görürsün içinde ne varsa. Dil de senin kapağındır; oynamaya başladı mı, görünür için olduğu gibi düşer maskelerin…”

“Dervişin fikri ne ise, zikri de odur” demiş atalarımız. İçimizdeki taşar dışarı, derunumuz görünür, çırılçıplak çıkarız ortaya. İçinde aşkullah olan, dışarı (dilinde) zikrullah taşır, taşırır. Dildeki zikrullah, kalpteki aşkullahın habercisidir. Görünen dil, görünmeyen dilin (gönlün) kalitesini gösterir.

“Zikrin en faziletlisi, La ilahe illallah’tır” buyurmuştur. Güzeller Güzeli (sav). Ve yine buyurmuş ki, “İman da giydiğiniz elbise gibidir, eskir. Onu, ‘La ilahe illallah’ ile yenileyiniz.”

Evet, bizi asıl varlığımızla, maneviyatımızla iman yeniler. İmanın en aşklı sonucu da zikirdir. Zikrin özü, candan “Allah! (cc)” demektir. Yüce Yaratıcı’nın has ismi, Allah (celle celaluhu)…

“Allah yar!”

Bu gerçeği, sanatçı gönlüyle görmüştü rahmetli Cem Karaca. Bu sebeple haykırmıştı, “Allah yar!” diye. Yine bu yüzden, “Ben, Tanrı’ya değil, Allah’a döndüm” demişti.

Gerekçesi de ilginçti: “Yüceler Yücesi’ne verilen adların hepsi, dudaktan çıkar. Bir tek ‘Allah’ yürekten çıkar. Hadi bir deneyin; önce ‘Tanrı’ deyin, sonra da ‘Allah’… Önce ve sonra, hiç fark etmez, bakınız ‘Allah’ daima yürekten çıkar.”

“Allah” (celle celaluhu) güç verir, ümitlendirir, maneviyat aşılar. Bu sebeple, korkan “Allah” der. Hayret eden, yalvaran, yakaran, ölümle karşı karşıya kalan, daima “Allah” der.

Aslında, her şey zikreder. Cansız sandıklarımızın hareketleri de hep bir anıştır. Küçüklüğünden dolayı göremediğimiz elektronlar, nötronlar, hücre faaliyetleri, Allah aşkıyla oluşan cezbeli zikirlerdir. Uzaklığından dolayı hareketlerini göremediğimiz, gök cisimleri, gezegenler, ayrı âlemler, kendilerine mahsus bir şevkle zikir üzeredirler.

İnsan, anmakla görevliyken ve akıllıyken nasıl zikretmez. Oysaki bilen anar; anılan anılır. Kul olabilmek, Yüce Yaratıcı ile sevgi iletişimini kurabilmek için zikir ne güzel bir vesiledir. Bu sırra vakıf olanlardan biri, ne güzel der: “Biz bu âleme, bir aşk için ah etmeye geldik.”

Ne var ki, sevilen için “Ah etme”nin de, için için yanmanın da edebi vardır.

Kalabalık içinde kendini tutamayıp saç baş yolarak “Allah, Allah!” diye kendinden geçmek üzere olanı, arif bir zat şöyle uyarmış: “Yaş odun gibi çatırdama! Yanacaksan, sessizce yan.”

Ve sen…

Ve sen yine bir imtihana tabi tutulduğunda…
Yahut kalbin kasavet bağladığında…
Önünde açık bir kapı kalmadığında…
Öylece şaşkın, kala kaldığında…
O’na kaç… O’na sığın, O’nu an, bütün isimeriyle…
Biri sana anahtar olacak ve Rahman’ın kapısını açacaktır.

O ki, “Allah, kuluna kâfi değil mi?” buyurdu.

O’nu bulan, neyi kaybeder, O’nu kaybeden ne bulur?

Her şeyin Sahibine teslim ol, kurtul. Dünya seni esir etmeden, sen onun hakiki Sahibine kul ol, kurban ol, kurtul…

O, zorluklardan sonra gelecek olan kolaylıkların da malikidir. O’nunla arayı düzelten, yaratılmışların bütünüyle dost olur.

O’nun bizi çağırdığı dostluk da DOST’u unutmamakla, hep anmakla, daima O’ndan razı olmakla bulunur.

İşte zikir, bütün bu güzelliklerin yolunu açan kutsal anışın adıdır.


VEHBİ VAKKASOĞLU
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kim değer her dem anmaya
« Posted on: 27 Nisan 2024, 07:51:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kim değer her dem anmaya rüya tabiri,Kim değer her dem anmaya mekke canlı, Kim değer her dem anmaya kabe canlı yayın, Kim değer her dem anmaya Üç boyutlu kuran oku Kim değer her dem anmaya kuran ı kerim, Kim değer her dem anmaya peygamber kıssaları,Kim değer her dem anmaya ilitam ders soruları, Kim değer her dem anmayaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes