๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 08 Ağustos 2009, 23:20:08



Konu Başlığı: Kim daha yaralı
Gönderen: Zehibe üzerinde 08 Ağustos 2009, 23:20:08
Hazret-i Eyyûb aleyhisselâm bugünkü Suriye'nin bulunduğu bölgede yaşardı. Orası bağları ve bahçeleriyle meşhur, zengin bir yerdi. Yüce ALLAH Hazret-i Eyyûb'a zenginlik, ilim, yüksek fazilet ve ahlak ihsan etmişti. Bazı rivayetlere göre on, bazılarına göre on üç çocuğu vardı.

O da sahip olduğu malları, ALLAH'ın emaneti oldukları düşüncesiyle durmadan dağıtıyor, ahlak ve faziletiyle insanlara örnek oluyordu. O'nun bu cömert, dürüst ve faziletli halini çekemeyenler de vardı. Onlar, cömert insanlar için her dönemde söylenen o cümleyi tekrar edip duruyorlardı: "İnsanın bu kadar malı olunca elbette dağıtır. Var ki veriyor. Bu kadar malı olan insan tabii iyi ahlaklı olacak..."

Yüce Yaratıcı, Eyyûb peygamberin samimiyet ve sadakatini bütün insanlara göstermek için onu bir kısım imtihanlara maruz bıraktı. İlk imtihan mallarından olacaktı. Sürüler dolusu hayvanları teker teker ölmeye başladı. Bir müddet sonra bir tek ineği ve keçisi bile kalmadı. Etrafındakiler nasıl tepki vereceğini merakla beklerken O, Rabbine teveccühle sürekli sabrını ve tevekkülünü ifade ediyordu.

Bir müddet sonra evinin bir sarsıntıyla yıkıldığını ve bütün çocuklarının vefat ettiğini haber aldı. Mal ile imtihandan sonra evlat ile imtihan oluyordu. Hz. Eyyûb, bu imtihanda da hepimize örnek olacak şekilde teslimiyetini ifade ediyordu. Ancak imtihanlar henüz bitmemişti...

Eyyûb aleyhisselâm'ın vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar gün geçtikçe büyüdü ve vücuduna yayıldı. O, bu halinden asla şikâyet etmiyor sabırla tevekkülünü ve teslimiyetini ifade ediyordu. Çünkü Hazret-i Eyyûb, ALLAH'a karşı olabildiğince edepli, müthiş bir sabır kahramanıydı. Zamanla yaralar diline ve kalbine sirayet etti. Bunun üzerine, kendi rahatı için değil, hakkıyla kulluk yapamayacağı endişesiyle halini Rabbine arz etti ve "Rabbim, bu dert bana iyice dokundu (ve sana gerektiği gibi ibadet edemez hale geldim). Sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diyerek niyazda bulundu. (Enbiya Sûresi, 83)

Rahmeti Sonsuz O'nun bu duasını kabul etti ve "Ayağınla yere vur. İşte sana, yıkanmak ve içmek için soğuk bir su kaynağı!" (Sâd Sûresi, 42) buyurdu. Eyyûb peygamber bu suyla yıkandı, bol bol içti ve ALLAH'ın izniyle şifa buldu. Sabrının ve tevekkülünün bir mükâfatı olarak, kaybettiği kadar yeniden evlat sahibi oldu ve eski zenginliğine kavuştu. Rivayetlerde bu hastalıktan sonra uzun bir ömür sürdüğü ve vazifesini yaptığı anlatılır.

Bediüzzaman, Hazret-i Eyyûb'un kıssasını özetle hatırlattıktan sonra bir kısım hakikatlere dikkat çeker: "Hazret-i Eyyûb aleyhisselam'ın zahirî yara ve hastalıklarına mukabil, bizim batınî (iç), ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyûb'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalb ve ruhumuzda yaralar açıyor." (Lem'alar, 2. Lem'a)

Evet, bizim yaralarımız çoktur. Her günahımız yeni bir yara sebebidir. Yaranın büyüklüğü ve derinliği, günahın büyüklüğüyle doğru orantılıdır.

Gafletlerimiz, dalaletlerimiz, isyanlarımız, nisyanlarımız... Kılmadığımız namazlar, hakkını vermediğimiz oruçlar, bildiğimiz halde yapmadığımız doğrular... Gıybetlerimiz, hasetlerimiz, kinlerimiz, nefretlerimiz... Su-i zanlarımız, çekememezliklerimiz, çelmelerimiz, arkadan dolap çevirmelerimiz... Riyalarımız, fahirlerimiz, makam düşkünlüğümüz... "Ene"miz, "estağfirullah" bekleyen tevazularımız, şımarıklıklarımız... Zulümlerimiz, haksızlıklarımız, çiğnediğimiz kul hakları... Anlatıp yaşamadıklarımız, yaşayıp anlatmaya çekindiklerimiz... Yapmadıklarımızla övünmemiz, hak etmediğimiz iltifatlara dilbeste olmamız, başkalarının başarılarını kendimize mal etmemiz...

Anne-baba hukukuna sNaygısızlıklarımız, evladı, eşi ihmallerimiz, büyüklere saygıyı unutmamız... Haram nazarlar, haram konuşmalar, haram dokunuşlar... Haram dinlemeler, haram izlemeler... Yeme, içme konusundaki rahatlıklarımız... Kaybettiğimiz hassasiyetlerimiz, istikbal endişelerimiz, beklentilerimiz... İbadete isteksizliğimiz, zikirden, duadan kaytarmalarımız, günahlara meylimiz... Ve daha neler, neler... Hepsi bizi takatsiz düşüren ve birer kurt gibi içimizi kemiren yaralarımız.

Bu yaralardan kurtulmak için Hazreti Eyyûb gibi ayağımızı yere vurmamız ve çıkan âb-ı hayatla şifa bulmamız gerek. Ayağını yere vurmak, tevbe iradesi ortaya koymaktır. O iradenin ardından fışkıran su ise Cenab-ı Hakk'ın sonsuz Rahmeti ve Mağfiretidir. O tatlı ve bereketli suda yıkanıp yaralarımızı tedavi edebiliriz.

Ancak o zaman Rahmeti Sonsuz, bütün güzellikleri ve nimetleri bize yeniden ihsan edecektir.
SÜLEYMAN SARGIN



Konu Başlığı: Ynt: Kim daha yaralı
Gönderen: Hadice üzerinde 14 Ağustos 2010, 14:44:24
rabbim biz olamayız o kadar sabırlı ama bizede nasip et ALLAH'IM Eyup a. sabrı gibi sabırlar ver onun gibi ağır imtihanlarla karşı karşıya birakma yarabbi   ALLAH razı olsun...