๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 09 Aralık 2010, 16:02:53



Konu Başlığı: Kerbelâ'da Ağıt Var
Gönderen: Ekvan üzerinde 09 Aralık 2010, 16:02:53
      Kerbelâ'da Ağıt Var

Kerbela, ebediyete taşınan bir direniş manzumesidir Ölüm manifestosu haksızlığa karşı birde Sindirilmiş duyguların; dumura uğratılmış değerlerin yeniden filizlenmesidir Yeniden var olmak için atılmış ölümüne bir adımdır, ölümüne bin adımdır Aşık olmanın adıdır ölüme en Yüce’nin hatırına En Yüce’nin hatırına ölümle kıyılmış nikahtır bu, Hüseyni bir nikah

Kerbela, yetmiş iki yiğidin ağlamasıdır Sanmayın ağladığını ölüm için; haklılığın boynunun bükülmesidir ağlamanın müsebbibi Kerbela, yetmiş iki yiğidin feryadıdır kulaklarda çınlayan Sanmayın korkudur feryadın sebebi, feryat hak uğrunda ölmenin gür sesidir, inanan kalplerde Feryat, mazluma umut, zalime korku salmanın çığlığıdır sindirilmiş duygularda

Yarına bırakılmış bir hidayet rehberi, dirayet kerametidir Kerbela Hakkı hak bilip hakka uymanın adıdır Bir avuca sığmış yetmiş iki yüreğin yetmiş iki yarasından sızan nurdur Kerbela kandildir karanlığa, şifadır mezalime ve hasımdır zalime Kerbela mazlumun dilinden dökülen ağıttır; aynı zamanda umuttur Kerbela bir intifadadır yüreklerde, ezberi bozmakta güce karşı ve putları yıkmanın adıdır zihinlerde Kerbela batıla atılmış kutsal bir mızrak ve zulme fırlatılmış İbrahimi taştır Musa’nın duruşu var onda ve İsmaili bir teslimiyet Hakka karşı, Muhammedi bir yürek

Ey Fatıma’nın fidanlarını derenler, ey Peygamber çiçeğini solduranlar, ey zulmün efendileri! Kerbela bir mühürdür sinelerde, Hakkın mührüdür arza bırakılmış Hüseyin’in kokusu var hala orada Fatıma’nın gözyaşı, Rasul’ün ahı var Ehli Beytin kanı ile sulanmış çöl nasılda cihat kokuyor bugün, nasılda Hüseyin kokuyor hala

Muharrem ondu; göklerden feryatlar boşaldı, Hasan bekliyordu parçasını, Ali arzuluyordu yavrusunu, Fatıma Hüseynim dedikçe arz sarsılıyordu sanki, kulaklarda Kutlu Nebi’nin ahı duyuluyordu ve kara bir sayfa düşüyor arzın göbeğine Kara bir bulut kaplıyordu semayı Çölde kum taneleri Hüseyin diye ağlıyordu, gökte nur taneleri Hüseyin diye ağlıyordu, kalpte iman tomurcukları Hüseyin diye ağlıyordu Ve kainat ağlıyordu Hüseyin diye, tıpkı Nebi gibi ağlıyordu

Gözü dönmüş hırs tutkunları nasılda kıydılar Peygamber körpelerine, nasılda sundular o kirli ellerini o nur parçalarına ve insanlık nasılda tanık oldu bu vahşete sessizce Bir utanç tablosu bu inanın, iman dolu sinelerde Bir utanç yaftası her birimizin alnına vurulmuş Dün sessiz kalan Kufeliler ne kadar masumsa Peygamber gülünün solmasında, bugün bizlerde o kadar masumuz Ali’nin diyarına düşen ızdıraptan Bağdat’tan, Necef’ten Basra’dan, Kudüs’ten, Gazze’den, Kabil’den, Keşmir’den ve daha onlarca diyardan

Allah’ım bizi dün Kufelilerin ihanetinden, bugün müslümanların vurdum duymazlığından uzaklaştır Bize Hüseyni bir duruş ver ve Hüseyin gibi kutsal bir ölüm

Ey Nebi! Biz Hüseyin’i sevdik sende bizi sev Ey Nebi! Biz emanete sahip çıkamadık, sen bizi affet


Alıntıdır