๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Aralık 2010, 19:02:57



Konu Başlığı: Kenetlenme birlik kardeşlik hemen şimdi!
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Aralık 2010, 19:02:57
Kenetlenme, Birlik, Kardeşlik… Hemen Şimdi!


İnsanoğlunun yeryüzündeki serüveni hak-batıl, iyilik-kötülük, dostluk-düşmanlık ekseninde sürüp gitmektedir.

Dünya durdukça da bu mücadele sürüp gidecektir. Hak ve adalet taraftarları mücadelelerinde kullandıkları yöntemleri de iyi ve güzel seçmek zorundadırlar. Bunun yanı sıra bâtılı, sûreti haktan görünen gizli düşmanları iyi tanıyabilmelidirler.

İçlerine sızarak fitne tohumları saçanları ayıklayabilmelidirler.

Şeytan ve onun dostları Hak erlerinin kimi zaaflarını kullanarak bu fitne ortamını oluşturabilmede çok mahirdirler.

Bunun için hak ve adalet taraftarlarının önce içlerindeki zaafları tedavi ederek güçlü bir kardeşlik oluşturmaları gerekiyor.

Benlik, kıskançlık, sürekli taltif edilme arzusu, yapıları zayıflatıp acze düşüren çok sinsi birer hastalıktırlar.

Kur’an-ı Kerim bunu veciz bir şekilde şöyle resmediyor: “Parçalanıp ayrılmayın. Yoksa gücünüz (rüzgârınız) gider...” (Enfal 46)

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in tasvir ettiği gibi, suyun üzerindeki çer-çöp misali birbirinden habersiz, amaçsız, savruk bir hale gelmek kaçınılmazdır.

Tefrika belâsını/tohumunu içimize atanlar, onun yeşereceği bir zemin/toprak bulamasalardı bu kadar başarılı olamazlardı.

 

‘İnsanlaşmamız’ Gerekiyor

 

Düşman zaafımızı kullanıyor diye ona kızmak yerine, bu tuzakları anında hissedip, daha yeşermeden kökünden söküp atmak, kökünü kurutmak lazım.

Bunun için de Hak karşısında boynu kıldan ince, ferasetli, olgun insanlar olmamız gerekiyor. Kısacası ‘insanlaşmamız’ gerekiyor.

İlimde derinleştikçe, insanlarla hemhal olup; tevazünün artması, kibir ve gururun bizi terk etmesi gerekir.

Birisi hakkı bize hatırlattığında kabul edemiyorsak, dönüp bir daha kendimize bakmalıyız diye düşünüyorum.

İnsan olmanın, insanlaşmanın neresindeyiz?

Adımız anılmadı, çokça takdir görmedik diye çocukça kaprislere kapılıyorsak, bunu da çok acemice ortaya koyuyor isek, düşmanın elini kuvvetlendirmekten başka bir şey yapmış olmayız.

Kimseyi beğenmeyip yalnızca kendilerini beğenme hastalığına duçar olanlar, şeytan ve dostları tarafından kullanılmaya müsait birer oyuncaktan öte bir şey değillerdir.

İnsanların arkasından konuşup dedikodu yapmak, kaş-göz işaretiyle alaya almak, Kur-an’ı Kerim’de kötü bir ahlâk olarak yerilmiştir. Bunları yapanların Hutame’ye atılacağı bildirildiği halde; hâlâ başlarına gelenlerden ders almayanların varlığı, toplum vicdanını yaralamaktadır. (Hümeze Sûresi)

Hucurat suresinin 11. ayeti kerimesinde de meâlen şöyle deniliyor: “Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi kendinizi yadırgayıp, küçük düşürmeyin ve birbirinizi ‘olmadık-kötü lakaplarla’ çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tövbe etmezse zalim olanların ta kendileridir.”

 

Nerede Ortak Paydalar?

 

Toplumsal bunalım veya büyük problemlerin yaşandığı zamanlarda, kardeşliğin pekiştirilmesi gerekirken, ortak paydalar etrafında, birbirine kenetlenmiş tuğlalar gibi olmamız beklenirken, benlik sevdasına kapılıp güzelliklerin önünde set oluşturmamamız gerekiyor.(61/4)

Toplumun bütün kesimlerini, renklerini bir gaye etrafında toplayabilmek için herkesin kendinden bir şey bulduğu ortak bir söylem oluşturabilmeliyiz.

Bunun için de farklı görüşteki insanlarımıza tahammül gösterebilecek bir olgunluğa erişmemiz lazım.

Bugün Filistin’de, Gazze’de yaşananlardan hepimiz ders almak zorundayız.

Bu felaket, umarız bizlerin de bazı gerçekleri görmesi ve uyanması için vesile olur.

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir koruyucu-sahip gönder’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına/uğruna savaşmıyorsunuz?” diye haykıran Kitab-ı Kerim’imize ne zaman kulak vereceğiz? (4/75)

Yıllardır mazlum halklar uğrunda mücadele etme sorumluluğunu yerine getirmeyen, problemleri görmezden gelerek yok sayan bizler; felaket kapımızı çaldığında yine birbirimizi yemekle mi uğraşacağız?

Amerika, vatanlarını işgal ettiğinde Iraklıların yaptığı gibi mi yapacağız?

Zalimlerle el sıkışıp kukla yönetimlerinde söz sahibi olabilmek için, mazlumların haklarını onlara peşkeş mi çekeceğiz?

Kur’an ne zaman bizlere hayat verecek?(8/24)

Kalpler O’nun zikriyle ne zaman titreyerek hûşû ile boyun eğecek Hak karşısında? (57/16)

Kendimizin farkına varıp, ‘Hak’tan inen gerçekle harekete geçmenin zamanı gelmiş de, geçiyor bile.

Bu gaflet uykusundan şimdi uyanmaz isek; Ya zalimlerin silahlarıyla, bombalarıyla uyanacağız veya mahşerde yakamıza yapışan, haklarını savunmadığımız masumların çığlıkları ile uyanacağız.

Her ikisi de zillettir, onursuzluktur.

 

 

Sözün Bittiği Yerdeyiz

 

“Haksızlıklar karşısında suskun kalanlar, haklarını aramayanlar, haklarıyla birlikte onurlarını da kaybederler.”

“Yeryüzünde işlenen zulümlerde, haksızlıklarda, cinayetlerde cihatsızın, namazsızın payı vardır” deniliyor bu güzel, veciz sözlerde…

Mazlumların haklarını savunmak, kendi onurumuzu kurtarmak içindir. Gazze’yi savunmak, Ankara’yı, Malatya’yı, Maraş’ı savunmakla eşdeğerdir.

Var olma mücadelesi verdiğimiz o acı dolu günlerde merhum Akif’in:

“Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…” mısralarıyla başlayan harika şiirinde dile getirdiği gerçekleri görme zamanımız çoktan gelip geçmektedir.

“Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan!

Hey sıkılmaz ağlamazsan bari gülmekten utan?” diyor dertli şair ve mütefekkir M. Akif Ersoy.

Düşünmeyen, ilim ve fikirle mücehhez olmayanların, ne Kur’an’ın söylediklerine,  ne âlimlerin, fikir adamlarının söylediklerine kulak vermelerini ve harekete geçmelerini bekleyemeyiz.

Zihinleri, batıl ideolojiler tarafından dumura uğratılmış, kendi öz kültürlerine, fıtratlarına yabancılaşmış ruhların bunlardan etkilenmelerini de bekleyemeyiz.

Şirazesiz bir kitabın yapraklarına benzeyen halimizle meselelerimize çare de bulamayız. Kimsenin yarasına merhem de olamayız.

Suçu başkalarına yükleyenler, suçluyu başka adreslerde arayanlar, çözüm üretemezler.

Duyarsızlığımız yüzünden büyüyen, çetrefilleşen sorunların çözümünü yine kendi içimizde aramalıyız.

Yiğit düştüğü yerden kalkarmış.

Tefrika belasıyla baş ettiğimiz, cahillikten, tembellikten kurtulduğumuz gün ümit etmeye başlayabiliriz.

Zira erler/adamlar gibi mücadele etmesini beceremeyenler, kadınlar/çocuklar gibi ağlamayı bile beceremezler.

Bunun için bile bir bilinç düzeyi gerekmektedir.

Mü’minler için Allah’la yaptıkları ahde sadakat gösterme zamanı gelmiştir. (33/23)

Zaman sen, ben, öteki değil; “biz” olma zamanıdır.

Zira sözün bittiği yerdeyiz.



Nihal İlimen