> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Karanfilli Kavga
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Karanfilli Kavga  (Okunma Sayısı 1355 defa)
04 Şubat 2011, 17:53:21
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 04 Şubat 2011, 17:53:21 »



         Karanfilli kavga

Benden bana hep hasretler kaldı...



Mevsimlerin de kendine has bir dili var. Uzun yaz ikindilerinin dili en şair olanı. Susturulamaz mısralar gönderiyor içeriye. Oysa oda dağınık. Tek bir mısra için bile ne odada ne de benim zihnimde bir yer var. Eşyalar iğreti bir şekilde durdukları köşelerde, sahibi olacakları mekanların rüyasını görüyorlar. Odanın dağınıklığından zihnimin dağınıklığına giden bir yol. Eşyaları görmemek için yerdeki mozayiğe bakıyorum. Kim bilir kimlerin hikayesini zorla dinlemeğe mahkum edildi de yorgunluktan karardı taşlar. O kararmış çehrenin altında yine de, bir sürü büyülü şekilcik duruyor. Bin bir mana kazanabilecek şekilciklere baktıkça, hatıralarım ve özlemlerim muhafazaya alınmış oldukları bilmem hangi günün sayfaları arasından, mozayiğin keskin çizgileri arasına giriveriyorlar. Hatıralarımı yerleştikleri yerden kovmaya kıyamıyorum ama, onların varlıklarıyla da yalnızlığımın arttığını hissediyorum. Yaşamış olduklarımı, mozayiğin serin zeminine bırakıp pencereye koşuyorum. Beyhude bir ümid camlardan fırlayıp kaçıyor. Burada da pencerelerin bana verebileceği fazla bir şey yok. Gri lojman duvarlarının çevrelediği, birbirine benzer hayatlar. En mahrem olanı bile sana bırakmamaya kararlı küçük tecessüsler... Kim bilir kaç yaz ikindisi yaşayacağım, benim gönlümü kendi zenginliği içinde eritecek bir dostun özlemiyle.
Hasretten ve hatıraların öldüresiye mahsur bırakan havasından nefes alamaz ve yaşadığımı idrak edemez bir haldeyim. Hasretim öylesine inanılmaz noktalara vardı ki... Beynim bugünü protesto eder gibi sürekli dünün kıvrımlarında dolaşıyor.
Hasretleri doyuran sadece kavuşma anları mıdır?
Kavuşma anı... Kime dair olduğunu bilmeden çektiğim hasretler... Geçmiş mutlu günleri anıp çokça üşüyen bir ihtiyar gibiyim. Eski şarkıları dinliyorum. Eski filmleri seyrediyorum. Ağladığımız anlar, güldüğümüz anlar nasıl da vefa ile bekliyor dünün kollarında. Geçmiş daima yanı başımda.. Bugünden bile daha yakın bir noktada. Ah Ferahnaz Hanım en çok sizin varlığınız dünü güzelleştiren. Bu geldiğimiz kaçıncı şehir? Çetelesi tutulmuş mudur yaşanmayan yılların?... Keşfedilmeyen teferruatlar oldukça her şehrin yabanı değil miydim? Her şehir Kütahya kadar cömert çıkmadı peçelerini bir bir açmak için. Bir kuş gibi konup bir müddet sonra uçmak zorunda kaldığım bütün şehirler kendilerinin özel bir "an"ı olduğunu anlattı. Tıpkı insanlar gibi şehirlerin de "sır"ı karşısındakiyle paylaşması için o özel anın keşfedilmesi gerekiyor. Şehrin kaderini keşfetmek gibi bir şey o "an".
Telefon çalıyor. Aman ya Rabbim! Günlerdir bir defa bile çalmayan telefon çalıyor. Hayırdır inşallah. Kim arayabilir. Hafızam ihanet içinde. Hayır yanlış duymadım. Yine çalıyor. Yine çalıyor. "Efendim". Sesin kendine doğru çeken iki kişilik tınısı yok. "Günaydın..." Muzip biri olmalı. İkindi bile karanlığa doğru yol almışken. Sesinizi alamadım demek ayıp olur. "Günaydın irtibat bürosu mu?"
Odadaki her şey yer değiştiriyor. Eşyalar üstüme üstüme yürümenin telaşında. Biraz önce kendi köşelerinde hürmetkar bir misafir halini muhafaza ediyorken... N'olmuş kimseler aramıyorsa. Yanlış numaralar niye sizi bu kadar alaycı ve arsız yapıyor? Bu evin içinde arkadaşlarım olduğu zaman bir mananız var. Eşyalar bile yalnızlıkla alay ediyor. Daima böyle oluyor. Ah derviş senin zikrin ne güzel. "Böyle oldu. Böyle olduysa iyi oldu". Olanın en güzel olduğunu bilebilseydim. Her defasında zor alıştım yeni bir şehre. Yeni dostlara. "Sen asker karısı olmayacakmışsın." Öyle mi Talat Bey. Onca şehir gezdikten sonra mı? Oniki yıl icra ettiğimiz subay hanımı olma mesleğinden malulen emekliliğimiz mi isteniyor acep?
Mağlubiyetim gözle görünür boyutlarda demek... Bütün sevdiklerimi yanı başımda görmek isteği işlediğim suç. Bir kuş olup uçamamak sevdiğim diyarlara. İnsanlardan ayrılmaktan daha zor şehirlerden ayrılmak. Ne bir telefon ne bir mektup. Kafamda ne çok mektup yazdım Manisa'ya. Postacı .ağlayan Kaya'ya götürüyordu mektubumu. Neden Ağlayan Kaya. Gözyaşlarımda herkese ikram edilecek bir sıcaklık olduğu için mi?
Kimbilir kaç ay geçecek Ankara'da yalnızlığımın kekremsi tadında. Kütahya'dan ayrılırken dostlar kendi tanıdıklarının adresini verdi ama neye yarar. Çat kapı ben filanın ahbabıyım diyemem ya. Desem ne olur. Her gittiğim yerde üçü geçmedi can dostum. Ama neredeyse bütün subay hanımlarının kahrını çektikten sonra. Karşı balkonda üç kadın çay içiyor. Sanki çay değil de ab-ı hayat içiyorlar. Göğüslerinde kocalarının rütbesini taşıyormuşcasına ast üst ilişkilerine girmişler. Sarışın şişman kadının rütbesi herkesten yüksek olmalı. Ötekileri dinlerken lütfen dinliyormuş edasıyla nasıl da başını kurumlu kurumlu hareket ettiriyor. Rütbeler şişman insanlara daha çok yakışıyor. Bu kadar kuru bir kadın olmasaydım ben de kocamın rütbesini taşımaya heves eder miydim? Ne pahasına olursa olsun terfi etsin diye kendisinden çıkmasını ister miydim?... Bu kadınlar çay içmiyorlar. Kesin, sohbetsiz çay kırmızı bir su olabilir ancak.
Kütahya'daki Emeti teyzeyi nasıl özledim şimdi. Lojmanların gölgesinde kalmış iki katlı evinden seslenirdi: "Nar ağacının dibine kurdum semaveri." O nar ağacının gölgesinde çay, çay olmaktan çıkar; bir ibadet zevki verirdi adeta. Bülbül hikayeleri anlatmayı severdi Emeti teyze. Belki de onun anlattığı hikayelerle aşk kutsallaşır, çay kutsallaşırdı. "Efendim udu dillendirirdi" diye anlatırken onu dinleyen herkesin yüreğine bir ferahlık düşerdi. Bir gece nar ağacının dibinde efendisi dokunmuş udun tellerine, bülbül başlamış figana. O Ramazan gecesi sahurdan sabah ezanına kadar sürmüş karşılıklı aşk. Bülbül dayanamamış çatlamış. İki gün sonra efendisi vefat etmiş Emeti teyzenin. Tarifsiz bir hüzünle anlatırdı Emeti teyze. Hüzünde değil, "ben aşkı bildim, aşkı gördüm" derdi buğulu gözleriyle. Kızı Canan şiirler okurdu daima o nar ağacının altında. Ben öylece otururdum. Kurdun, kuşun böceğin sesine bırakıp kendimi. Şu kadınlardan biri Emeti teyze olsa... Bu evler, caddeler dost görünür mi bana?
Bütün şehri sevebilmeme bir tek kişinin varlığı yetecek demek ki. İlk zamanlar Talat'ın varlığı yetiyordu. Kimsiz kimsesiz aya gidiyoruz dese, sen varsın ya derdim, gam çekmezdim. Sonra gittiğimiz yerlerde hiç olmamaya başladı o. Akşamları kapıdan içeriye kendini getiremedi, yorgun uykuya hasret bir adam getirmeye başladı... Bütün konuşabildiğimiz sofrada dile getirilebilenlerdi. Eskiden arkadaşlarıyla ilişkilerini, çekişmelerini filan anlatırdı. Kıbrıs'a gittiğimizde komutanın karısı için Türkiye'de hediyelik eşya pazarlamayı reddetmem yemek masasında konuşulanları da öldürdü. "Sen kocanın terfi etmesini istemiyorsun" deyip hiçbir şeyini paylaşmaz oldu benimle.
Üç günlük talim bu akşam bitiyor. Sadece yatak odasını yerleştirebildim. Ötekilere elim varmıyor bir türlü. Perdeleri de takamadım. Eskiden bir sürü askerin evin içine dolup, ortalığı yerleştirmesine, perdeleri takmasına sinir olurdum. Evimin mahremiyetini elimden alıyorlar zannederdim. Şimdi aldırmıyorum. Artık benim elim de kendi eşyama yabancılaştı. Kadının tek balına dövünmeleri evi yuva yapmıyor nasıl olsa. Talat'ın bir otel odasında yaşayan bedenine benim ruhum ne kadar eşlik edebilir?

......

Uzaklardan bir adam geldi. Güneşin cildini kavruk bir köy çocuğuna döndürdüğü soğuk bir adam... "Neden karanlıkta oturuyorsun?" dedi. Nasılsın demeden. Seni çok özledim demeden. Bensiz ne yaptın demeden... Sadece neden karanlıkta oturduğumu sordu. "İçerisi görünüyor" cevabım en az onun sorusu kadar uzak bir diyara ait. "Yarın çocukları gönderirim." Birden yeni bir şehirdeyiz, yeni bir hayata başlamamız kolay olur, kendi evimizi kendimiz yerleştirelim, yıllar var birlikte iş yapmayalı demeyi düşündüm. Lafa nereden başlayacağımı düşünürken gülümsemiş olmalıyım. "Ne yemek var? Bana bir sürprizin olmalı" diyor... Bir sürpriz... Sadece yemek masasına ait olan... Kadın önce sevgilidir. Sevdiği her şey sevilen. Her şeyin "acaba o beğenir mi?" sorularıyla seçildiği günler. Sonra sevgili adamın karısı olur. Geçmiş gelecek her şey anlatılır kadına bir bir. Hem sevgilidir o, hem adamın koruma duygularını tatmin eden bir çocuk, hem de şefkatiyle adamı emziren bir anne. Aylar, yıllar değil sadece günler geçer. Bir gün kadın bir tas çorba, derli toplu bir ev demek olduğunu anlayıverir. Ben ilk ne zaman anladım bir tas çorbaya denk olduğumu?
"Soruma cevap vermedin?" diyor. Suratı tatsız bir ifade almış bile yemek yok diyebileceğim ihtimaline karşı. Bu akşam dehşet bir şekilde kavga havası hissediyorum. Oniki yıllık evlilikten sonra bana yaptığın son sürprizi hatırla. Onu hatırlamıyorsan bir öncekini. Hiçbirini hatırlamıyorsan ilk sürprizini söyle. Bunları sormak bile o kadar uzak ki... Odadaki bütün yastıkları yığıp, sırtını dayamış, ayaklarını da sandalyenin üstüne çıkarmış, vestern filmlerinden fırlamış bir kovboya benziyor. Bir yabancı o. Yabancılarla kavga edilmez... Kendi isteklerine dair bir kavga. Unut hepsini.
Unutmak için sofrayı kurmak en iyisi. Mutfağa doğru giderken televizyonu açmamı emrediyor. Sonra bir bardak soğuk su. Keşke hiç gelmeseydi diyorum içimden. O yokken isimsiz bir kırgınlık vardı içimde. Şimdi kendime acıyorum. Neyin cezasını çekiyorum böyle? Niçin bu kadar kaba davranıyor? "Yolunun üstünde televizyona bir dokun" dese. Hayır, "Televizyonu aç. Gelirken de bir bardak soğuk su getir. Allah bilir yine dolaba soğuk su koymamışsındır." Davudi sesiyle cenk meydanına dönüyor. Ben bu adamı sevmiştim. O tok sesteki şefkati sevmiştim. O şefkat şimdi nerede?
Mutfakla oturma odası arasında mekik dokurken terliklerin sesi çok rahatsız edici diyor. Demek ki benim varlığım da onu rahatsız ediyor. Çıkarıyorum terlikleri ayağımdan. Yalın ayak dolaşmaya başlıyorum. Benim evlendiğim adam yok. İyice kesinleşti bu. "Aman üşütürsün" diye üstüme ti...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Karanfilli Kavga
« Posted on: 20 Nisan 2024, 18:38:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Karanfilli Kavga rüya tabiri,Karanfilli Kavga mekke canlı, Karanfilli Kavga kabe canlı yayın, Karanfilli Kavga Üç boyutlu kuran oku Karanfilli Kavga kuran ı kerim, Karanfilli Kavga peygamber kıssaları,Karanfilli Kavga ilitam ders soruları, Karanfilli Kavgaönlisans arapça,
Logged
05 Şubat 2011, 15:12:52
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 05 Şubat 2011, 15:12:52 »


    Allah razı olsun..Çok güzel bir hikaye..İnsan kendinden, hayatından pekçok sahne bulabiliyor okurken...Ve güzel bir son olmuş Allah'a şükür..Sanmayalım..Paylaşalım..Böylesi daha kolay..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

11 Şubat 2011, 21:04:49
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 11 Şubat 2011, 21:04:49 »

Söylemek istediklerimizi söyleyemediğimiz en yakınlarımızla bile yabancılaştığımız zamanlar olmuştur, o beni anlamıyor diye yakarışlarımız...
Ablamın dediği gibi kendinden insan çok sahne bulabiliyor yazıda.Evet sonu güzel olmuş inşaAllah tüm çıkmazlar böyle sonuçlanır...
Paylaşım için teşekkürler kardeşim.Selam ve dua ile...

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes