๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 29 Ocak 2012, 15:08:51



Konu Başlığı: Kar yağıyor
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Ocak 2012, 15:08:51
Kar yağıyor



Nicedir tek damla yağmur bile düşmüyordu bu şehrin üzerine. Oysa işte, deniz önce açıklardan itibaren kabarıyor. Rüzgâr geliyor sonra. Fırtına çok geçmeden patlıyor.

Deniz derinlerden doğru kaynamaya başlıyor. Dalgalar koca dağlar gibi birbiri ardınca devrilmeye başlıyor, kumsalı basıp iskeleden aşıyor.

Bulutlar ufka yaklaşıyor. Ufuk görünmez oluyor sonra. Muazzam bir sis kütlesi, denizin üstünden anbean gelmeye başlıyor, göz göre göre. "Kar geliyor." diyor şehrin yaşlıları, burunlarını sızlatan keskin soğuğu tanıyarak, havayı koklayarak. Sadece denizin dilini bilenler değil en tecrübesizler bile anlıyor. Kar başlıyor.

Fasıla koyuyor, ara veriyor. Durup durup yeniden başlıyor. Ama sessiz sessiz, ağır ağır, tane tane. Biteviye. Günlerce. Kar yağıyor.

Turuncu sis lâmbalarının şemsiyesine, karanlık denizin üzerine, bir odanın tek penceresinin açıldığı koruda ağaçların kuytusuna. Yol işaretleri ve ışıklı levhaları ihmal edilmiş otobanlarda nereye gideceğini kestiremeyenlerin, yola çıkıp da çok geçmeden gerisin geri dönenlerin bile üzerine. Kar yağıyor.

Doldurulan denizi de, oyulan dağı da, taş kesen kalbi de örtüyor sütresiyle. Her şeyin üzerine bir örtü çekiyor, ne var ne yok, iptal ediyor. Kendi hükümranlığından başka geriye hiçbir şey bırakmıyor.

Bir kuş tüyüyle dokunuyor. Uyanılmaz uykulardan, geç kalınan sınavlardan, düşülen gafletlerden uyandırarak, yeniden rüyaya yatırıyor. Kar yağıyor.

Omzuna bir kuş tüyü konsa ağzından burnundan kan boşananların üzerine, her hikâyenin sonunda kar yağdığını unutmuşların göz bebeklerine, yaşadıklarından en fazla şüphe ettikleri yerde kendini hayata vurduranların kan ayaklarına kar yağıyor.

Yüzmeyi derin sularda öğrenip de sığ sularda boğulan mahir yüzücülerin kulaçlarına, kalbin akışı durduğu için aklı suçlayanların aklına, her kar tanesinin bir levh-i mahfuz sözleşmesi olduğunu unutanların hatırasına. Görmüyor musun? İçinde bir suret, bir sancı, bir doğum, bir mesnevi var. Bir demet nergis açıyor derken. Kar yağıyor.

Âh, nasıl yağıyor bir bilsen!

Göklerin kapılarına talip olup da bedel ödemeyi göze alamayanların,

gerçeği görmek isteyip de acıya razı olamayanların,

söz etmeye kalkışıp da dili tutulanların bile üzerine yağıyor.

Sadece soylu bir tekrar değil bu, perdeler açılıyor. Ağır ağır, tane tane, kar yağıyor.

İnsanın kendisini dünyanın henüz ilk gününde hissetmesine neden olabilecek ürpertici bir sessizlik içinde, bir gözyaşı şişesinin yeşil ve yarı aydınlık gölgesinde. Kayıplara alışkın köşe başlarına gül yaprakları serperek, her şeyi kemale erdiren o büyülü dokunuşla kar yağıyor, sessizce.

Noktası konmamış cümlenin sonunu getirmeye çalışırken sözün ucunu tümden kaçıranlara kalemi bıraktıran bir sesle. Durup durup bir noktaya saplanmış bir bakış armağan eden bir sesle.

Bütün sesleri yutarak sessizce.

Gecenin bir vaktinde gümüşten bir el dokunmuş gibi.

Soğuk ayın önünden geçen kurşuni bulut gibi, ihtiyacın olan tek şey gibi, sessizce.

Yazılacak son bir yazın kalmış da sen ona uyanmışsın gibi soğuk ve sessizce.

Suyuna sabununa nicedir dokunmadığın benzetmelerin hepsini sırtlanıp, kendini bir tepe başından aniden koyuverircesine.

Demedim mi ben sana, bak işte kar yağıyor.

Söylenmemiş cürümün sözlerini dilemiş gafletteki kalbe bile, kar iniyor.

Unutmuştun oysa. Hiç mi ummuyordun? Ama bak, her bir tanesi gaflete merhamet edenin adıyla, kar yağıyor.

Nesi varsa getiriyor, ne'n yoksa gönderiyor.

Bu şehri aklarcasına. Kaybolanları elinden tutup kaldırırcasına.

Bir daha durmazcasına.

Sessiz sesiz, ağır ağır, tane tane göklerden dökülüyor.


Nazan Bekiroğlu/ZAMAN