๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 15 Mayıs 2010, 15:48:10



Konu Başlığı: Kalplerin fethi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Mayıs 2010, 15:48:10
Kalplerin Fethi



Feth; açmak, açılmak, ğaybe açılan pencereden gönle inen feyz, kalb gözünün açılması anlamlarına gelir.
Nefsin mertebelerini geçip, emmareden (süfli, hayvani duygulardan), nefs-i kâmileye (zulmetten nura) geçiştir fetih. “Allah’tan bir zafer ve yakın bir fetih” nazm-ı celiliyle Saff sûresinin 13. ayetinde ifade buyurulan hakikate erişir kul.
Esma-i İlâhiyyenin tecellilerine mazhar olup, velayet makamına eren arif de, “Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.” hitab-ı İlâhiyyesiyle, Fetih sûresinin 1. ayetinin sırrına nail olur.
Masiva’dan (Allah’tan gayriden) geçip, İlâhi aşkla müşahede-i Cemâle (sevgiliyi temaşa etmeye) başlayan salik, “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman”, Nasr sûresini 1. ayet-i celilesinin bildirdiği fetihlerin en üstünü olan mutlak fethe kavuşur.
Fetih; kafa ve kalbi İslam’a açmak, daha sonra İslam’ın önündeki engelleri kaldırmaktır. Medine’ye, önce halkı İslam’a davet için Kur’an muallimlerinden Musab b. Umeyr (r.a) ve Esad b. Zurare (r.a) gönderildi. Daha sonra Medine, güç kullanmaksızın Rasûlullah (s.a.v)’a kapılarını açtı. “Ülkeler ve şehirler zorla alınır. Medine ise Kur’an’la fethedilmiştir.” buyurdu Efendimiz (s.a.v). Uhud harbinde yüzü demir zırh ile örtülü bir kişi geldi. Hemen harp edeyim de sonra mı Müslüman olayım? dedi. Efendimiz (s.a.v), Eşheloğullarından Amir b. Sabit’e, “Müslüman ol sonra harb et.” buyurdu. Fethin evvela kafada yanlışı yok edip, sonra da kalbi, niyet-i fâ-sideden arındırması gerektiğini Peygamberimiz (s.a.v) şu hadisiyle bildirir. Ebu Musa (r.a)’dan rivayet edildiğine göre: “Peygamberimiz (s.a.v)’e şecaat için savaşan, hamiyyet (eşi, dostu) için savaşan ve gösteriş için savaşanlardan hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Allah’ın kelimesinin (dininin) yücelmesi için savaşan kimsenin cihadı Allah yolunda savaştır.” Süleyman Gazi, Çanakkale boğazını geçip fethedecekleri kalenin önüne gelen mücahitlere niçin geldiklerini sorar. Onlar da: “Biz mal, mülk için değil, ilây-ı kelimetullah için geldik.” derler. Kale kısa zamanda fethedilir. Rumeli kapısı açılarak fetihten fetihe koşulur. Sa’d b. Ebi Vakkas’ın gönderdiği elçiye İran ordu komutanı Rüs-tem, İran’la savaşmalarının sebebini sorduğunda, Müslüman elçi şöyle cevap verir: “Bizim arzumuz dünya değil, ahirettir.”
“Lâ ilâhe illallah deyin, İran ve Bizans sizin olacak.” buyuran Peygamberimiz (s.a.v), hayatının her safhasını emr-i İlâhiye uygun geçiren mücahidînin zafere ulaşacağını müjdeler. Tevhidle kafası ve gönlü arınan mücahitler Hz. Ömer (r.a) devrinde İran’ı, 1453 yılında da Kostantiniyye’yi fethettiler.
1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya ruh ve şekil veren Ahmet Yesevi’nin sâlikleri ve Horasan erleri, Kuzey Afrika’yı İslamlaştı-ran Senûsi, Mergâni ve Ticâni gruplarının mensupları, Uzakdoğu ve Güney Asya’ya ulaşan zahitler, “Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel olan bir şekilde mücadele et.”1 fer-man-ı İlâhiyyesiyle kalplerin fethini gerçekleştirdiler. Cava adasını fetheden dokuz velî ve Kazeruniyye tarikının bağlıları da gönülleri fethettikten sonra ülkeleri ellerine geçirdiler.
Osman Gazi oğlu Orhan Gazi’ye: “Oğlum! Kuru kavga ile cihangir olma sevdası bize yaraşmaz. Bizim maksadımız Allah ve din yolunda cihad eden olmaktır.” nasihatiyle Alparslan’dan beri Anadolu’nun ve Osmanlı medeniyetinin ruh köküne vücut veren zihniyete tercüman olmuştur.2
Fatih Sultan Mehmed’in, “İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden emir ne güzel emirdir. Ve onu fetheden asker ne güzel askerdir.” şeklindeki Efendimiz (s.a.v)’in müjdesine ermesindeki sır, mürebbii, mürşidi Akşemseddin (k.s)’le olan kalbî irtibatı, ricalulla-hın, ordusunda bulunması, ulemadan Molla Gürani ve Şeyh Sinan gibi zevat-ı kiramla kurduğu münasebettir.
Osmanlı’yı ayakta tutan değerler; nizam ve intizamı temin eden ordu, ilim ve irfanı aşılayan medrese, edep ve erkanı öğreten tekkedir.
Allah (c.c.)’a Açılan Kapılar
Nefsinin esiri binlerce insanı ıslaha çalışan meşayih-i kiramdan Es’ad-ı Erbili’ye “Dinsiz Kadir” lâkaplı biri: “Herkesi ıslah ediyor-muşsun, haydi beni de ıslah et.” der. Es’ad-ı Erbili’nin: “Abdest al, gözünü yum, karşıma otur.” sözlerine, “Alalım, yumalım, oturalım bakalım.” şeklinde karşılık verir. Abdest alıp gözlerini kapayan zât, bir müddet sonra ateşli kalbi, yaşlı gözleriyle “Allah” diye feryat eder ve, “Bu hal ile canımı al yâ Râb.” der.
Es’ad-ı Erbili’nin halifeleri şeyh Mustafa Hulusi (k.s)’nin sohbet halkasını dağıtmanın türlü planlarını kuran, dağlarda eşkıya, bağlar-da hırsız, İpsiz Ahmet Ağa, isyanından nedametle: “Onlar Hakk’ı ansın da ben onlara hile kurayım. Bu olacak iş değil.” deyip zikir halkasına yönelir. Dedem Şeyh Mustafa Hulusi (k.s): “İpsiz Ahmet Ağa ıslah oldu, kapıyı açın.” buyurur. Ahmet Ağa gözyaşlarıyla sohbete dahil olur. Çok geçmeden nefsin mertebelerini aşarak gönül fethine erişir. Ricalullah’tan olduğu da söylenir. Camilerde ara ara Allah diye cezbelenir. Bir seher vakti Mevlâ’yı zikrede ede maşuk-i hakikisine kavuşur. Oturup kalktığı her yerde Hakk’ın senâsıyla meşgul olan Üstaz-ı Âlimiz Hacı Hasan Efendi (k.s): “Bize, isyanda olan kimseleri gönderin.” diyerek sayılamayacak insanın irşad ve ıslahını sağlamıştır, biiznillah-i Teâlâ. Bir misal arzetmek gerekirse; onbinlerin iştirak ettiği Adana’daki vaazlarında, isyana gitmekte olan bir kadın, zanile-rin Allah katındaki cezasını duyunca olduğu yere düşer. “Allah beni bağışlar mı?” diye Adana’nın müftüsüne mektup yazar. Sonra günahlarından tevbe ederek Mevlâ’ya yönelir.Kıyamete kadar mühlet isteyen şeytan ve avanelerine karşı
mücadeleyi her an diri tutup, kafalardaki ve gönüllerdeki karanlıklarıilimle, irfanla, aydınlığa kavuşturmalı, “İki günü birbirine eşit olanziyandadır.” gerçeğini kendimize şiar edinip, her zaman yeni mânevi fetihlere yönelmemiz gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

Ali Ramazan DİNÇ