๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 26 Aralık 2010, 19:49:15



Konu Başlığı: Kalb hastalığının ilacı
Gönderen: Hadice üzerinde 26 Aralık 2010, 19:49:15
Kalb hastalığının ilacı


Hastalıklar, maddi ve manevi olarak ikiye ayrılmaktadır. Bedenin hastalanması, maddi hastalıklardandır. Kalbin hastalanması ise manevi hastalıklardandır ve diğerinden çok daha önemlidir. Çünkü kalbin hastalığı, Allahü teâlâyı inkâr, küfür ve günahlardır. Bu ise, insanı sonsuz felakete götürür. İslam âlimlerinin büyüklerinden olan İmam-ı Rabbani hazretleri, bu konu ile alakalı olarak buyuruyor ki:
“Önce hastayı iyi etmeyi düşünmek lazımdır. Bundan sonra, uygun gıda vererek, eski kuvvetli haline kavuşturulması düşünülür.

Bunun gibi, (Kalblerinde hastalık vardır) mealindeki âyet-i kerimede bildirilen kalb hastalığına yakalanmış olanların hiçbir ibadeti ve taati fayda vermez, belki zarar verir. (Çok Kur’an-ı kerim okuyanlar vardır ki, Kur’an-ı kerim bunlara lanet eder) hadis-i şerifi meşhurdur. (Çok oruç tutanlar vardır ki, onun oruçtan kazancı, yalnız açlık ve susuzluktur) hadis-i şerifi de sahihtir. Kalb hastalıklarının mütehassısları olan tasavvuf büyükleri de, önce hastalığın giderilmesi için yapılacak şeyleri emir buyururlar. Kalbin hastalığı, Hak teâlâdan başkasına tutulması, bağlanmasıdır. Belki, kendisine bağlanmasıdır. Çünkü herkes, her şeyi kendisi için ister. Çocuğunu sevmesi, kendini sevdiği içindir. Malı, mevkiyi, rütbeyi hep kendisi için ister. Onun mabudu, tapındığı şey, kendi nefsidir. Nefsinin istekleri arkasında koşmaktadır. Kalb, bu bağlılıklardan kurtulmadıkça, insanın kurtulması çok güç olur.”

Kalb hastalığının ilacı, İslamiyet’e uymak ve Allahü teâlâyı çok zikretmek, yani ismini ve sıfatlarını hatırlamak, kalbe yerleştirmektir. Din büyüklerinin sohbeti veya kitaplarını okumak, bu tedaviyi kolaylaştırır. Böyle sohbet veya kitaplara kavuşmak, dünya ve ahiret saadetlerine kavuşmaya sebeptir.

Said bin Cübeyr hazretleri buyuruyor ki:
“Muhammed suresinin yirminci âyetinin, (Kalblerinde hastalık olanları gördün) meali, münafıkları açıkça göstermektedir. Çünkü, üç türlü kalb vardır: Biri, müminin kalbidir. Temiz ve sevgi ile Allahü teâlâya bağlıdır. İkincisi kasi ve ölü kalbdir. Kimseye acımaz... Üçüncüsü, hasta olan gönüldür. Hastalık, münafıklık hastalığıdır. Allahü teâlâ, bu üç kalbi de, Hac suresinin elli birinci âyetinde bildiriyor. Bu üçten, ikisi azaptadır. Biri, kurtulucudur. Müminin kalbi selimdir. Allahü teâlâ, kalb-i selimi meth ve sena buyuruyor. Şü’ara suresinin seksen sekizinci âyetinde mealen, (O gün, mal ve çocuklar fayda vermez. Yalnız, kalb-i selim ile gelen faydalanır) buyuruldu.”

İmam-ı Rabbani hazretleri; “Tasavvuf yolunda ilerlemekten maksat, nefsi ve kalbi hastalıklardan kurtarmaktır. Bekara suresinde, (Kalblerinde hastalık vardır) mealindeki âyet-i kerimede bildirilen hastalık tedavi edilmedikçe, hakiki iman ele geçmez. Bu afetler varken, akıl yolu ile kalbde hasıl olan iman, imanın suretidir. Çünkü nefs, bu imanın tersini istemekte, küfründe inat ve ısrar etmektedir. İmanın hakikati, nefsin tezkiyesinden ve kalbin itminanından sonra kalbde hasıl olur” buyurmaktadır.

Peygamber efendimiz zamanında bu kalb hastalığının tedavisi, Resulullah efendimizin sohbeti ile oluyordu. Başkaca bir riyazete, sıkıntıya lüzum kalmıyordu. Eshab-ı kiramın hepsi, o sohbetin bereketi ile Resulullah efendimizin mübarek kalbinden feyz alıyorlardı. Ve böylece tasavvufun en yüksek derecelerine kavuştular.

Zikir, her işte Allahü teâlâyı hatırlamak, kendini gafletten kurtarmak, gaflet de, Allahü teâlâyı unutmak demektir.

Zikir, yalnız Kelime-i tevhidi söylemek ve tekrar tekrar Allah demek değildir. Her ne şekilde olursa olsun, kendini gafletten kurtarmak, zikir olur. İslamiyet’in emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmak, hep zikirdir.

İslamiyet’in emirlerini gözeterek yapılan alışveriş zikirdir. Dine uygun olarak yapılan nikah, talak zikir olur. Çünkü, bunları yaparken, emirlerin, yasakların sahibi hep hatırlanmaktadır. Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde Ra'd suresi otuzuncu âyetinde mealen; (İyi biliniz ki, kalbler, Allahü teâlânın zikri ile itminana, rahata kavuşur) buyurmaktadır.

Peygamber efendimiz de; (Allah'ı sevmenin alameti, Onu zikretmeyi sevmektir) buyurmuşlardır.

Tefsir-i azizi sahibi, Dehr suresini açıklarken buyuruyor ki:
“Zikretmek, Allah’tan başka şeylerin sevgisini, onlara düşkün olmayı kalbden çıkarmak içindir. Kalbin mahluklara bağlılığını yok etmek için en iyi ilacın zikir olduğu tecrübelerle anlaşılmıştır. Hadis-i şerifte, (Zikrederek, kalblerinin yükünü hafifletenlerin yolunda olunuz!) buyuruldu. Bunun için, “Allah’a, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, kalbin mahluklara olan bağlantılarını kesmek, onu dünya zevklerine düşkün olmaktan kurtarmak lazımdır. Kalbi kurtarmak için de, zikirden daha faydalı bir ilaç yoktur” demişlerdir.”

Ebu Said-i Ebü'l-Hayr hazretleri de; "Zikir, Allahü teâlâyı anıp, hatırlamak, Ondan başkasını unutmaktır” buyurmuştur.

Ebü'l-Hasan-ı Harkani hazretleri ise; "Nimetlerin en iyisi, çalışarak kazanılanıdır. Arkadaşların en iyisi, Allahü teâlâyı hatırlatandır. Kalblerin en nurlusu, içinde mal sevgisi olmayandır" buyurmaktadır.


ALINTI