> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Kader ve esrarı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kader ve esrarı  (Okunma Sayısı 1069 defa)
30 Ekim 2010, 14:39:12
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Ekim 2010, 14:39:12 »




Kader ve Esrarı


Kâinatta; zerreden kürreye, habbeden kubbeye, "mikro" ve "makro" âlem den istikbâldeki "normo" âleme kadar, bütün hâdiselere zaman, mekân, şe kil ve sebep tâyin oluna rak en ince teferruatı ile tesbît edilen kader ve vakti gelince icrâ olunan kazâ prog ramı, ilâhî ihtişâma lâyık bir azametle hükmünü sürdürmek tedir.

Allâh Teâlâ, varlıkları bir kaderle yaratır ve o kaderle yürütür. Hayat yolla rında ki hâdiselerin izleri, hakîkatte kader çizgileridir. Ay, güneş, yıldızlar, nebât lar, in sanlar, hayvanlar vs. bütün varlıkların sey ri, bu kader programı muhte vâsın da dır. Dalından düşen bir yaprak dahî bu prog ramdan hâriç değildir. Şâyet var lık lar kader programına tâbî olma saydı, kâi nâtta büyük bir anarşi meydana ge lir di.

Her sanat eseri, sanatkârının kudret ve imkânına göre vücûd bulur. Meselâ bir ressam tablosunu, bir hattat hat eserini, kendi irâde ve kâbiliyetine gö re oluştu rur. Allâh -celle celâlühû- da, kâinâtın yaratılışından yok oluşuna kadar ora da ser gileyeceği kudret akışlarını, bir san'at hârikası olan insandaki sır ve hik met leri, diğer canlıların doğumundan ölümüne kadar sâhib olacağı husûsi yetleri ilâhî irâ desiyle ezelde takdîr ve tesbît eylemiştir.

İşte kader, ilâhî irâdenin mahsûlü olan bu tanzim keyfiyetinin adıdır. Bu hakîkati Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde şöyle ifâde buyurur:

"Biz her şeyi bir ölçüye göre (kader ile) yarattık!" (el-Kamer, 49)

"Yeryüzünde vukû bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allâh'a göre kolaydır." (el-Hadîd, 22)

Kısaca Allâh Teâlâ'nın, henüz olmamış hâdiseleri evvelden bilip tertip lemesi ve levh-i mahfuzda tesbît etmesi "kader"; tesbit ettiği şekilde sırası gel dikçe tahakkuk ettirmesi de "kazâ" dır.

Cenâb-ı Hakk'ın, meydana gelecek hâdiseleri daha gerçek leşmeden "ilim" sıfatıyla bilmesi, ulûhiyyetinin muktezâsıdır. Zaman ve mekândan münezzeh ol ması cihetiyle Allâh'ın, bu bilgiye sahip olması pek tabiîdir. Zîra bizim için kader ve kazânın kavranmasını güçleştiren şartlar, O'nun için mevzuba his değildir.

Kâinâtta her şe yin ilâhî bir kalemin çizgisine göre meydana geldiğine inan mak zarûrîdir. Kader, îmanın altı şartından en mü cerredi olmasına rağmen, aslında herkesin ittifakla kabullendiği bir gerçektir. Bu hususta inançsız insanlar bile, dâi mâ kendi güçlerinin üzerinde bir kudretin te'sîrini "alın yazım" diyerek itirazsız kabul ederler. Hatta inkarcıların "şansım yâver gitti" yahut "tâlihim küstü" şek lindeki ifâdeleri, her insanın dolaylı da olsa, şuuraltında kader gerçeğini tasdik et tiğini göster mektedir.

Ancak nasıl ki görmeyen bir insana renk târif edilemezse, dünyâ âlemin den aldığı intibâlarla düşünen, zaman ve mekan kaydına tâbî bulunan beşerî idrâk le de, kazâ ve kader gibi yüksek key fiyetlerin sırrına lâyıkıyla erilemez. Bu du rum, insan ların tahammül edemeyecekleri sırlara vâkıf olarak huzursuz luğa düş melerini engellemek gibi bir hikmete mebnîdir.

Hakîkaten Cenâb-ı Hak, kaderi bütün mahlukâtı için meçhul kılmış, onun kazâ hâline gelmeden önce bilinmesini -âdetâ- imkansızlaştırmıştır. Bu sahada an cak Cenâb-ı Hakk'ın ledünnî ilim verdiklerinin bir nebze nasîbi o labilir.

Allâh'ın sonsuz merhameti îcabı, kaderin meçhul kılınması ve biline me mesi, insan müfekkiresinin önünde aşılmaz bir duvar gibi durmaktadır. Ancak yine de O'nun lutfu sâyesinde bu engelin aşılıp duvarın ardının seyredildi ği bâzı müstesna durumlar da vardır ki, bunlar dan biri sâdık rüyâlardır. Gerçek ten sâlih kişilerin rü'yâlarında gördükleri geleceğe dâir haberlerin doğru landığı çok görül müş tür. Bunlar "levh-i mahfûz"dan onların kalblerine ak seden pırıltı lardır.

İnsanoğlunun müsbet veya menfîye, hayır veya şerre yönelik işleri yapıp yapmamaya dâir tercih kullanma salâhiyetine "cüz'î irâde" denir. "Küllî irâde" ise, yalnız Hak Teâlâ'ya mahsustur. Bu sebeple kul için mutlak hürriyet imkânsız dır. Doğmak, ölmek, ömür süresi, cinsiyet, milliyet, kâbiliyet gibi insanın müdâ hale edemediği hususlar, kader-i mutlak muhtevâsına dahildir. İnsanoğlu, zarûre ten tâbî olduğu bu fiillerden mes'ûl değildir.

Cenâb-ı Hak, kuluna verdiği imkânlar nisbetinde onu mes'ûl kılar. Bundan dola yı insanın irâdesi dışında meydana gelen fiillerde, ne mükâfât ne de mücâzât var dır. Nitekim oruçlu bir kimsenin irâdesi dışında, unutarak yeyip iç mesi orucu bozmaz ve bu sebeple herhangi bir cezâ tahakkuk etmez.

Allâh Teâlâ, imtihana tâbî ve mes'ûl bir varlık olması se bebiyle insan nef sine, fısk ve takvâ esaslarını koymuş; irâdesini her iki tarafa da serbestçe kullana bilmesi husûsunda, kendisine tercih hakkı tanımıştır. Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîme de; "Allâh her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar..." (el-Bakara, 286) buyurduğu vechile, insanoğluna tâkatinden fazlasını yüklememiştir. Lâkin her insanı tâkati kadarından da mes'ûl kılmıştır. Tâkati olduğu hâlde îcâbını yeri ne getirmeyip suçu kadere yüklemek, kişinin gaflet ve cehâletinin eseridir.

Cenâb-ı Hakk'ın her oluşta irâdesi bulunmakla birlikte, rızâsı sadece hayır dadır. Bir hocanın gayesi, talebesinin başarılı olup sınıf geçmesidir. Talebe çalış maz ise hocanın yapacağı bir şey yoktur. Yine bir doktorun vazîfesi de, hastasını şifâya kavuşturmaktır. Hasta, verilen reçeteyi tatbîk etmez ise, gelişen menfî neti ceden kendisi mes'ul olur. Doktora herhangi bir cürüm isnad edilemez.

Bir kimsenin kötü bir yola düşüp de: "−Ne yapayım, kaderim böyle imiş!" demesi, ancak gafletinin muktezâsıdır. Namaz kılmak isteyen bir kimseye Cenab-ı Hak, kılma sebeplerini ihsân eder; kılmak istemeyenlere de mânî sebepler vererek kıldırtmama tecellîsinde bulunur. Dolayısıyla insanın kadere bühtân ederek ken disini mâzur göstermek istemesi, hak ve hakîkate karşı işlenen bir haksızlıktır.

Âyet-i kerîmelerde Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

"Şüphe yok ki Allâh zerre kadar haksızlık etmez..." (en-Nisâ, 40)

"Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allâh birçoğunu da afveder." (eş-Şûrâ, 30)
 

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- da, âdetâ bu âyetlerin tefsîri sadedinde, irâde-i cüz'iyye leri nispetinde insanların mes'ûl olduklarını ve suçu kadere yıkma mak gerektiğini Mesnevî' sinde şöyle ifâde eder:

"Eğer sana bir diken batmış ise, bil ki o dikeni sen dikmişsindir! Şayet yumuşak ve latîf kumaşlar içinde isen, o kumaşı da sen dokumuşsundur!"

Gözün görme, kulağın da işitme tâkati belli bir mesâfeye kadardır. O me sâfeden uzak olanı görmek ve işitmek imkânsızdır. Bunun gibi kazâ ve ka derin de lâyıkıyla idrâki, beşerî tâkatin üzerindedir. Çünkü bizler hâdiseleri se bep  ve ba hâ nelerle bilip çözmeye çalışırız. Onun ardındaki hikmeti ekseri yetle id rak ede me yiz. Nitekim kazâ ve kaderin sırrını soran birine Haz ret-i Alî -radıyallâ hu anh:

"O mevzu, derin bir deryâdır!" buyurmuştur.

Zekâsına güvenip o denizde yüzmeye çalışanların pek çoğu, ya kulun hiç bir irâdesi olmadığını savunan "cebrîler", ya da her hususta mutlak bir irâde sâhi bi olduğunu iddiâ eden "kaderciler" gibi, bâtıl girdaplarda döner dururlar. Niha yet o dipsiz ve sahilsiz denizde boğulurlar. Akıl ve idrâkin tükendiği böyle bir noktada, teslîmiyetle gönül âleminde bir miktar mesâfe daha kat etmek müm künse de, bu işin sırrını mutlak mânâda çözebilmek mümkün değildir. Bunu kav rayıp haddini bilmek ve ötesini zorlamamak, kâmil bir kulluğun îcabındandır.

Hazret-i Mevlânâ, kader sırrının akılla îzâh ve idrâkinin imkânsızlığını ve bu gizliliğin aslında büyük bir nîmet olduğunu şu kıssasıyla ne güzel ifâde eder:

"Bir adam Mûsâ -aleyhisselam-'a gelerek: «−Ey Kelîmullâh! Bana hay vanların dillerini öğret! Onların sözlerini anlayayım da hâllerinden ibret alayım; azamet-i ilâhiyyeyi idrâk edeyim!..» dedi."

"Hazret-i Mûsâ ona dedi ki:

«−Sen bu hevesten vazgeç; gücünün üzerindekileri öğrenmeye kalkma! Bir karınca, gölden, hacminin üzerinde su içmeye kalkarsa, boğulup helâk olur. Yani sana takdîr edilen bilginin ötesini zorlama! Zîrâ bunun birçok tehlikeleri vardır! Sen kâinattaki ilâhî saltanattan aklının yettiği kadar ibret almaya bak! Kalbini Allâh'a yönelt! Bil ki ilâhî tecellîlerin sırları selim bir kalbe âşikâr olur!»"

"Bunun üzerine adam:

«−Hiç olmazsa kapı önünde yatıp duran ev bekçiliği yapan köpek ile kü mes hayvanlarının dillerini öğret!» dedi."

"Ne yapsa, adamı istediğinden vazgeçiremeyeceğini anlayan Mûsâ -aley hisselâm-, onun son talebini kabul etti. Ancak:

«−Aklını başına al; bu sır okyanusunda boğulma!» diye îkazda bulundu."

"Adam sabahleyin: «Bakalım sâhiden şu hayvanların dillerini öğrendim mi?» diye denemek için kapı eşiğinde durup bekledi."

"O sırada hizmetçi kadın, sofra örtüsünü silkelerken bir parça bayat ekmek yere düştü."

"Orada bulunun horoz, bu ekmek parçasını hemen kaptı. Köpek ona:

«−Sen bize zulmettin! Çünkü sen buğday tanesi de yiyebilirsin. Halbuki ben yiyemem! Niçin benim nasibim olan şu parça ekmeği kapıyorsun?» dedi."

"Horoz ise köpeğe:

«−Dert etme! Yarın ev sahibinin atı ölecek, sen de doya doya et yersin!» dedi."

"Horozun, gâibden bir haber verdiğini zanneden ev sahibi bu sözleri duyunca, hemen atını sattı. Horoz da, köpeğe karşı mahcub oldu."


Horozla köpeğin bu menfaat çatışması ardarda üç gün devâm etti. Birinci gün at, ikinci gün katır ve üçüncü gün kölesinin öleceğini horozun konuşmasından öğrenen efendi, ölmeden evvel atını sattığı gibi, k...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kader ve esrarı
« Posted on: 26 Nisan 2024, 12:07:05 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kader ve esrarı rüya tabiri,Kader ve esrarı mekke canlı, Kader ve esrarı kabe canlı yayın, Kader ve esrarı Üç boyutlu kuran oku Kader ve esrarı kuran ı kerim, Kader ve esrarı peygamber kıssaları,Kader ve esrarı ilitam ders soruları, Kader ve esrarıönlisans arapça,
Logged
26 Temmuz 2013, 12:59:16
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 26 Temmuz 2013, 12:59:16 »



           Kadere razı olan kederden emin olur ama imanın en zor kısmı bu olsa gerek..Rabbim idrak etmeyi nasib etsin..Teslimiyet ve tevekkülümüzü ziyadeleştirsin inşaallah..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes